Altın fiyatları neden yükseliyor?
Altın paradır; diğer her şey kredidir.
- J.P. Morgan
Küresel ekonominin son beş yılı, devletlerin borçla büyüdüğü, merkez bankalarının enflasyonu bastırmak için faizleri yükselttiği ve yatırımcı güveninin sürekli test edildiği bir dönem olarak tarihe geçiyor. Artık borç, yalnızca kriz anlarında değil, sistemin doğal bir parçası.
The Economist’in son özel raporunda belirtildiği gibi, “devlet borcu artık bir yaşam biçimi.” Ancak bu yaşam biçimi, güvenin temelini zedeliyor. Çünkü devletler, geçmişte borçlarını üretken büyümeyle değil, enflasyon ve düşük reel faizlerle erittiler. Bugün de benzer bir döngü yeniden oluşuyor. Tek farkı daha kırılgan bir dünyada oluşumuz.
Pandemi, savaşlar ve demografik dönüşüm gibi kalıcı şoklar, kamu maliyesini zorlarken; yüksek faiz ortamı, borcun çevrim maliyetini artırıyor. Gelişmiş ekonomilerde kamu borcunun GSYH’ye oranı ortalama %110 seviyesinde. Bu, tarihsel olarak yalnızca savaş dönemlerinde görülmüş bir oran. Artan faizler, bütçe açıklarını derinleştiriyor; hükümetler de borç-faiz-enflasyon sarmalında sıkışıyor. The Economist yazarı Henry Curr’un ifadesiyle, “Devlet borcu özgürlüğün bedeli değil, geleceğin ipoteğidir.” Bu ipotek, yatırımcıların zihinlerinde derin bir belirsizlik yaratıyor — ve tam da bu nedenle sermaye, yeniden “güvenli liman” arayışına yöneliyor.
Sermayenin sessiz göçü: Tahvilden altına
Bir zamanlar devlet tahvilleri, “risksiz getiri”nin simgesiydi. Ancak günümüzde tablo tersine döndü. Kamu borcunun büyüklüğü ve siyasi popülizmin mali disiplini aşındırması, tahvilleri sistematik riskin parçası haline getirdi. BlackRock, Fidelity ve M&G gibi büyük yatırımcıların son haftalarda yüksek getirili tahvil pozisyonlarını azaltmaları tesadüf değil. Çünkü risk/getiri dengesi bozuldu; kredi spread’leri tarihi dip seviyelerinde. Artık tahvil tutmak, güvenli bir liman değil, enflasyonun gizli vergisine maruz kalmak anlamına geliyor.
Bu noktada altın devreye giriyor. Enflasyon beklentilerindeki yükselme ve kamu borcunun ürküten büyüklüğü ile birlikte bütçe açıkları konusunda önlem almaktan uzak siyasi yapı, altını bir “karşı varlık” haline getiriyor. 2025 yılında altının dolar bazında %60’a yakın değer kazanması, yalnızca jeopolitik korkuların değil, finansal yapısal kaygıların da göstergesi. Yatırımcılar artık merkez bankalarının da paylaştığı bir refleksi benimsiyor: Altın, sistemsel güvenin alternatifi haline geldi.
Belirsizlik ekonomisinin anatomisi
IMF’nin “World Uncertainty Index”ine göre küresel belirsizlik, 2025 itibarıyla tarihi zirvesine ulaştı. Grafikler, ekonomik duyarlılığın hâlâ pozitif kaldığını ancak güven göstergelerinin keskin biçimde bozulduğunu ortaya koyuyor. Bu durum, modern ekonomilerin çelişkisini yansıtıyor: büyüme hâlâ var, ama güven sarsılmış durumda. İnsanlar, devletlerin borçlarını yönetme becerisine değil, borçları yeniden paketleme kabiliyetine inanıyor. Finansal sistem, reel değer yaratmaktan çok “borcu çevirmek” üzerine kurulu bir illüzyona dönüşmüş durumda.
Bu noktada altın, ölçülemeyen belirsizliğin simgesi haline geliyor. Risk modelleri, olasılık hesapları veya faiz tahminleri belirsizliği yönetmekte yetersiz kalırken, altın ölçülemeyenin temsiline dönüşüyor. Bu nedenle, fiyatı yalnızca arz-talep dengesiyle değil, güven eksikliğiyle belirleniyor. Bir anlamda altın, parasal sistemdeki güven boşluğunu fiyatlıyor.
3L perspektifinden altının anlamı: Likidite, sürdürülebilirlik, miras
Belirsizliği yönetmek, ondan kaçmakla değil, onunla yaşamayı öğrenmekle mümkün. “Belirsizliği Yönetmenin Üç L’si” olarak özetlenen yaklaşım — Likidite, Longevity (Sürdürülebilirlik) ve Legacy (Miras) — altın talebini anlamak için güçlü bir çerçeve sunuyor.
Likidite: Kriz anlarında en değerli varlık, hızla nakde çevrilebilendir. Altın, binlerce yıldır bu işlevi sürdürüyor. Banka sistemine duyulan güvensizlik veya tahvil piyasalarındaki çalkantı arttıkça, altın likiditenin sigortası haline geliyor.
Sürdürülebilirlik: Altın bir faiz veya temettü üretmez; ancak zaman içinde değeri korunur. Enflasyon karşısında “pasif direniş” gösterir. Bu yönüyle, uzun vadeli dayanıklılığın sembolüdür.
Miras: Altın yalnızca bir finansal araç değil, kuşaklar arası bir güven sözleşmesidir. Devletlerin para politikaları değişse de, altına olan inanç kültürel bir süreklilik taşır. Bu da onu “kurumsal hafıza” niteliğinde bir varlık yapar.
Sonuç: Altın, güvensizliğin aynası
Bugün altının fiyatını belirleyen şey, arz veya jeopolitik gerginlikler değil; güvenin eksikliğidir. Borçla büyüyen devletler, finansal baskıyla yönlendirilen piyasalar ve enflasyonla eriyen para birimleri, yatırımcıları tarih boyunca defalarca aynı sonuca getirmiştir: değerini korumak için altına sığınmak.
Altın, bir varlık sınıfı olmaktan çok, bir duygunun — güven kaybının — ekonomik ifadesidir. Her ne kadar modern ekonomiler onu “verimsiz” bir yatırım olarak görse de, insanlık tarihinin en uzun ömürlü sigortası olmaya devam ediyor.
Belirsizlik çağında altın, yalnızca fiyatı yükselen bir metal değil, sisteme duyulan inancın azaldığının en açık göstergesi. Bu nedenle altın fiyatları konusunda daha bir çok hedef ve revizyon görme ihtimali ile karşı karşıya kalacağız. Bu nedenle de portföylerde dengeleyici bir unsur olarak risk profiline bağlı belirli bir oranda altın tutmak belirsizliği yönetebilmek adına ön plana çıkacak.