Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık

Karabağ Zaferi son­rası Güney Kafkas­ya’da 35 yıldır süren so­runlar yerini barışa bı­rakıyor. ABD Başkanı Trump’ın arabuluculu­ğuyla bir metin üzerin­de anlaşıldı. Metin or­taya çıktı ve her zaman­ki gibi konuya iyi-kötü şeklinde bakılıyor. Bu imzaların olumlu yanları olduğu gibi gelecek adına riskli tarafları da var tabii ki... Bildiğimiz en te­mel bilgi uluslararası ilişkilerin sorunların çözümünü kazan ka­zan üzerinden aradığıdır.

ABD’nin bölgede oluşturaca­ğı varlığın riskleri üzerinde du­ran tartışmalardan başlayalım.

Anlaşmanın en kritik nokta­sı 44 km’lik Zengezur Koridoru­nun yapım ve işletme hakkının 99 yıllığına ABD’ye verilmesi. Trump’ın ülke yönetimini şirket mantığı içerisinde yürüttüğünü varsayarsak bu durum, bir ticaret anlaşması olarak savunulabilir. Ancak ABD’nin bölgeye yerleş­mesi, İran ve Rusya için bir ABD çevrelemesi anlamına geliyor ki bu devletlerin bölgedeki varlık­ları için karşı hamlelerde bulun­mayacaklarını düşünmek imkân­sız. Böyle bir hamle bölgede fark­lı krizlerin önünü açacaktır.

Diğer yandan anlaşma, Uzak­doğu/Çin-Avrupa kara güzergâ­hı üzerinde ABD kontrolüne yol açacaktır. Böylece Çin için “Or­ta Koridor Lojistik Yolunu” riskli kılacaktır. Bu durumda Çin, Zen­gezur’a alternatif olarak İran üze­rinden bir yol düşünebilir. Bu yol Türkiye üzerinden geçer ise bi­zim için sorundan ziyade alterna­tif anlamı taşır. Bence güzel olur.

Bu anlaşmanın ABD’ye sağla­dığı diğer önemli kazanç Türk Dünyası’nın karadan irtibatının kontrolünü almasıdır. Dolayısıy­la Türkiye bölge politikalarında ABD’ye bağımlı bir duruma gele­cektir ki bu Türkiye için bölgede garantör bir güç olamamak an­lamı taşıyacak. Türk Dünyası’na açılacağımız kapının tüm kilitle­ri Washington’a verilmiş olacak.

Diğer yandan Türk-Amerikan ilişkileri bozulur ve koridor Tür­kiye aleyhine kullanılmaya çalı­şılırsa ne yaparız sorusu önem­lidir. Keza Güney Kafkasya’da ABD varlığı ABD’ye Türk-Rus ve Türk-İran ilişkilerini zedeleye­cek fırsatlar sunabilecektir. Bu­nun yanında Yunanistan, Suri­ye, Irak ile Ermenistan’da da bir ABD varlığı Türkiye adına bir çevrelemeyi işaret etmektedir.

Anlaşma metninde koridorun “statüsü” konusu muğlak bırakıl­mış. Anlaşma bir egemenlik dev­ri mi yapıyor yoksa geçiş hakkı mı veriyor. Ayrıca Rusya liderliğin­de imzalanan ateşkes metninde koridorun işletmesi ve güvenliği Rusya’ya bırakılıyordu. İşletme ve güvenlik artık ABD’nin mi yetki­sinde? Bu durum gelecekte adına krizlere açık bir ortam ve olası mü­dahalelere hukuki zemin yaratıyor.

Diğer taraftan ABD’nin an­laşmaya dahil olmasının Türki­ye ve Türk Dünyası için yararlı olacağı üzerinde duran görüş­lerde önemli argümanlar ortaya koyuyor.

ABD’nin bölgedeki politik var­lığına askeri varlığını eklemesi Rusya tarafından yaratılan sta­tükoyu kırabilecek bir yapı orta­ya çıkartıyor. Dolayısıyla Mosko­va-Erivan-Tahran hattı anlamını yitirecektir. Böylece Rusya’nın Türk Cumhuriyetleri üzerindeki tahakkümü azalacak ve bu ülke­ler daha bağımsız hareket edebi­leceklerdir.

ABD’nin bölgede olması Tür­kiye için “ehven-i şer”. Neden? Karabağ Zaferi sonrası kazanım­ların korunması için Rusya’nın yarattığı statükonun değişmesi gerekiyordu. Keza Türkiye, Rus­ya’yı tek başına bölgede dengele­yemezdi. Örneğin barışın devamı için Paşinyan’ın Ermenistan’da iktidarda kalması gerekiyor. Bu­nu Türkiye tek başına yapamaz­dı. ABD destekli bir Paşinyan çok daha kuvvetli hale gelebilir.

Minsk Grubu, Azerbaycan ve Ermenistan devletlerinin Kara­bağ sorunu için barışçıl bir çö­züm bulmalarını teşvik etme amacıyla, 1992 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı tarafından kurulmuştu. Bu konu II. Karabağ Savaşıyla çözüme ka­vuştu. Minsk Grubunun dağıtıl­ması gerekiyordu ki bu Azerbay­can’ın en önemli taleplerinden biriydi. Anlaşmayla bu istek ha­yata geçmiş oldu.

Biz ne düşünüyoruz

Öncelikle ABD’nin sahada ol­ması bölgedeki güç dengesi­ni kökten değiştirebilecek bir durum. Rusya’nın “yakın çev­re stratejisi” tehdit altına gire­cektir. Rusya-İran bağlantısının köprüsü durumundaki Ermenis­tan Batı yanlısı bir ülke olacak ve ülkedeki ABD varlığı Gürcistan müdahalesine benzer bir askerî harekâtı Rusya adına imkânsız kılacaktır.

Ekonomik anlamda ise Rus­ya’nın kontrolündeki “Kuzey Koridor”a karşı ABD tarafından desteklenecek bir “Orta Kori­dor” ortaya çıkacaktır. Rusya ve İran’ın bölgedeki nüfuzu azala­cak, Çin’in Orta Koridor üzerin­den mal sevkiyatı ABD kontro­lünde gerçekleşebilecektir. Bu­nun yanında Türk Dünyasının Batıya enerji ihracı da ABD kont­rolünde yapılacaktır.

ABD’nin elde ettiği bu konu­ma karşı Rusya, Çin ve İran karşı strateji arayışına girmek isteye­ceklerdir ki bu da bölgeyi kaosa sürükleyebilir. Bunun sonucun­da ABD’nin yanında yer alacak bir Türkiye ile Azerbaycan’ın Rusya ve İran ile kuracağı ilişki­de büyük kırılmalar beklenebilir.

Hayal ettiğimiz “Turan Yolu” maalesef “Trump Yolu” haline geldi. Türk Dünyasıyla entegras­yonda artık önemli bir ABD fak­törü var. Zengezur Koridoruy­la elde edeceğimiz kazanç, siyasi bir bağımlılığa dönüşme riski ta­şıyor.

Tüm bunlar bir yana bir ger­çeği de kabul etmemiz gereki­yor. Türkiye’nin bu bölgede tek başına Çin-Rusya-İran üçlüsü­nü dengeleyebilecek güçte olup, olmadığına yönelik tartışmaları önemsiyorum ki dengeleyeme­yeceği fikrindeyim. Keza Ukray­na krizi bittiğinde çok daha fark­lı bir Rusya görme ihtimalini ke­nara bırakmamak lazım. Ancak ABD’ye güvenerek ne kadar etkili olabiliriz, bunun da hesabı iyi ya­pılmalı.

Bu noktada Karabağ’ın ge­ri alınmasından sonra Azerbay­can-Ermenistan barışı istikra­rın anahtarıydı. Bu gerçekleşti ve en büyük kazanım oldu. Önce­liğimiz bu barışı mutlaka koru­mak olmalı. Keza anlaşmanın 5. Maddesi 1991 Almatı Deklaras­yonuna atıf yaparak şimdi ve ge­lecekte herhangi bir misilleme girişimini kesinlikle reddediyor ve dışlıyor.

Konuyu en iyi hangi deyim an­latır diye düşünürken aklıma gel­di!

“Aşağı Tükürsem Sakal Yukarı Tükürsem Bıyık”

Yazara Ait Diğer Yazılar