Avrupa sokaklarında savaşın yankıları
Dar sokağa bakan sakin Zagreb kafesinin önünden pahalı bir cip, gazlayıp gürültüyle geçiyor. Kafalar o yana dönüyor. Ukrayna plakalı. Direksiyonda genç bir kadın. Sessiz, sakin, saygılı Hırvatlar içinde bile bir homurtu başlıyor. İnsanlık hali işte…
Savaştan kaçıp Avrupa'ya sığınan Ukraynalılar üç yıldır günlük hayatın ve bitmeyen tartışmaların bir parçası. Yerellerin çoğu ‘mağdur sığınmacılar’ olarak onlara hala sempatiyle ve anlayışla yaklaşıyor ama arada spor arabaları ile caddelerde boy gösterenlere, park yasağı olan yerlere arabalarını nobranca bırakıp gidenlere bakıp dişlerini gıcırdatan, “Biz vergilerimizle savaşa, sığınmacılara destek oluyoruz, bunlar keyif sürmeye devam ediyor, olacak iş mi?” diyenler de yok değil. Hatta bir yerel politikacı, “Ukraynalı göçmenlerin pahalı arabalarını satıp ülkelerine silah yardımı için yollayalım, otobüse binsinler” demişti de, saçma bulanlar kadar hak verenler de çıkmıştı. Yine insanlık hali…
Dışı eli, içi onları yakan haller belki de. Savaştan kaçarken altında hangi araba varsa onunla gelmiş belli ki, ne caka satma derdi var ne küstahlık. Sorduğunda kimisi inanmadığı bir savaştan ailesini kurtarmak için kaçan ebeveyn, kimisi “kardeş savaşında” elini kana bulamak istemeyen muhalif çıkabiliyor. “Savaş sayesinde Avrupa'ya kapağı attık” diye içten içe sevinecek kadar ahlaki çöküş yaşayan da var mı? Sanmam.
Zagreb’de bir tramvay durağının yanında, sarı-mavi bayrak üzerine “Yaşansın Ukrayna” yazılı bir grafitinin zaman içinde yaşadığı değişim, savaşın gidişatı üzerine bir turnusol kağıdı gibi. İlk günlerde Ukrayna’ya Avrupa’dan verilen güçlü desteğin emaresi olan parlak duvar yazısı, kısa süre sonra muhtemelen bazı Rus göçmenlerin gece yarısı operasyonuyla karalandı, kapatıldı. Sonra yenilendi, temizlendi. Uzun süre dokunulmadan kaldı. Trump’ın gelişiyle Ukraynalıların umutları hayli törpülendi, dengeler değişti ve “Yaşasın Ukrayna” yazısı bugünlerde yine üstü karalanarak ortadan kayboldu. Yarın ne olur, muamma.
Göçmenlere hayat zorlaşıyor
Cephede kıyımın sürdüğü, müzakere masalarında umuttan çok umutsuzluğun hakim olduğu şu günlerde, Avrupa’ya sığınan siviller için de hayat gittikçe daha çekilmez hale geliyor. Hem devletlerin maddi desteği azalıyor hem kamuoyunun hoşgörüsü.
Eurostat’ın 6 Mayıs 2025 raporu, Avrupa Birliği’nde geçici koruma altındaki Ukraynalı sayısının 4,2 milyonu aştığını söylüyor. Bu nüfusun en büyük bölümüne Almanya (1,18 milyon kişi), Polonya (997 bin kişi) ve Çekya (365 bin kişi) ev sahipliği yapıyor. Kişi başına düşen koruma oranında Çekya bin kişi başına 33,5 ile zirvede. Onu Polonya (27,2) ve Letonya (26,4) izliyor.
Bu yılın ilk çeyreğinde verilen yeni geçici koruma kararlarının sayısı sadece 136 bin 780 oldu. Bu, savaşın başlangıcından bu yana en düşük rakam. Özellikle Almanya, Polonya ve Çekya artık daha katı. Demografik yapıya bakıldığında, geçici koruma altındaki kişilerin yüzde 44,7’si yetişkin kadın, yüzde 31,7’si çocuk ve yüzde 23,6’sı yetişkin erkek.
Eşeği kaybedip bulma hali
Savaş uzadıkça Avrupa’da hayatın ekonomik gerçeklerine teslim olup, “Birlikte savaşılır ama herkes kendi payına ölür” diye homurdananların sayısı artıyor, artan enflasyon, işsizlik, milliyetçi dalga ile Ukraynalı göçmenlerin hayatı zorlaşıyor. Sadece Ukraynalı sığınmacılar değil, savaştan kaçıp Avrupa’ya sığınan muhalif Ruslar için de tablo çok farklı değil.
Cennet dünyayı cinnet dünyaya çevirmekte mahiriz. Kitlesel sevinçleri genellikle, “eşeğini kaybedip yeniden bulma coşkusundan ibaret” bir alemde yaşıyoruz. Kendi ihmalimiz, inadımız, dikkatsizliğimiz veya çoklukla hırslarımız yüzünden çıkan yangınları, evin yarısı harabe olduktan sonra “Söndürdük!” diye düğün bayram ediyoruz. Önce kaçınılması mümkün savaşları başlatıyoruz, sonra küllerin üzerinde gönülsüzce barış yolu arıyoruz. Hem içeride, hem dışarıda.
Oysa kayıpların, yitip giden hayatların haddi hesabı yok. Bu gidişle bir “Pirus Zaferi” dahi olmayacak ortada, eğer sözde bir “kazanan” olsa bile…