Başkalaşan markalar ve cesaret

 İş dünyasında bazen en bü­yük değişimler sesini çıkar­madan gelir. Ama bazı dö­nemlerde sessizlik bir strate­ji olmaktan çıkar; yerini yüksek sesle ortaya konan bir duruşa bı­rakır. Bugünlerde global marka­ların geçirdiği dönüşüm de tam olarak böyle bir süreci işaret ediyor. ‘Sessiz lüks’ anlayışının yavaş yavaş yerini daha cesur, gelenekle barışık ama özgün du­ruşlara bırakması yalnızca es­tetik bir tercih değil. Bu, aslında günümüz iş dünyasının ruhunu yansıtan daha derin bir strate­jik kırılma.

Geçtiğimiz haftalarda Finan­cial Times yazarı Jemima Kel­ly'nin kaleme aldığı "Unapo­logetic brands lean into the vibe shift" başlıklı makale bu dönü­şümün önemini vurguluyordu. Kelly, büyük markaların artık ‘özür dilemeyen’ yani duruşunu açıkça ifade eden bir çizgiye yö­neldiğini savunuyor. Yalınlıkla tanımlanan ‘quiet luxury’ döne­minin ardından artık markalar geçmişlerine daha çok sahip çı­kıyor, görsel kimliklerini tarih­leriyle uyumlu biçimde yeniden inşa ediyor.

Minimalizmden mirasın gücüne

Bir zamanlar tasarım dünya­sında hüküm süren minimalizm rüzgârı yerini mirasa, geçmişin izlerine ve marka köklerine daya­nan güçlü kimlik arayışına bıra­kıyor. Burberry gibi köklü marka­lar, sade sans serif yazı karakter­lerinden vazgeçerek klasik serif yazı tiplerine geri dönüyor. Saint Laurent ise nostaljik bir yazı ti­pini sessizce yeniden kullanıma soktu. Pepsi de 14 yıl aradan son­ra logosunu büyük harflerle ya­zarak yeniledi. Markanın tasa­rım şefi Mauro Porcini, bu kararı “Unutulmaz, korkusuz ve kutla­maya değer anlar yaratmak isti­yoruz” diyerek açıklıyor. Siyah tonların hakim olduğu yeni logo, markanın geçmişiyle bağ kurar­ken aynı zamanda daha keskin bir görsel kimlik yaratıyor. Tro­picana, 2024’te modern sadeci­likten vazgeçerek nostaljik por­takal-pipet görseline geri döndü. Johnson & Johnson ise 130 yıllık el yazısı logosunu dijital uyumlu, sade ama modern bir yazı tipine dönüştürdü. Ferrari ve Gucci’nin 2024’te gerçekleştirdiği iş birli­ğinde, ikonik logoların merkeze alınması da bu miras vurgusunun bir başka örneğiydi. Tüm bu ör­nekler, markaların geçmişlerin­den utanmak yerine onlarla gu­rur duymayı ve bugünün görsel diliyle yeniden şekillendirmeyi seçtiğini gösteriyor.

Sessizliğin değil duruşun gücü

Bu eğilim yalnızca pazarlama dünyasına ait değil. Liderlik an­layışlarında da benzer bir dönü­şüm yaşanıyor. Uzun yıllar bo­yunca ‘fazla konuşmayan, göze batmayan, riske girmeyen’ yöne­tici profilleri güvenli liman gibi algılandı. Oysa artık çalışanlar netlik, duruş ve değer bekliyor. Deloitte’un 2025 İnsan Kaynak­ları Raporu’na göre çalışanların yüzde 72’si çalıştıkları kurumun değerlerini açıkça ifade eden li­derlerle çalışmayı tercih ediyor. Markaların bu yeni ‘özür dileme­yen’ kimliği, yöneticilere de il­ham olmalı. Konuşmaktan kork­mayan, pozisyon alan, kararsız kalmak yerine cesaretle şekil ve­ren liderler, sadece iş sonuçlarını değil—kültürü de dönüştürüyor.

Kimlikli olmak yeni rekabet avantajı

Bu dönüşümün ardında ya­tan temel ihtiyaç şu: Belirsizlik dönemlerinde kimliksiz olmak, fark edilmemek anlamına gelir. Oysa artık fark edilmek için ba­ğırmak değil, kim olduğunu gös­termek gerekiyor. Markaların ‘heritage’ yani miras vurgusu da tam bu nedenle öne çıkıyor. Geç­miş, bir yük değil; ayakları yere basan bir referans haline geli­yor. Bu noktada liderlere düşen en kritik görev, kurumlarının mi­rasını bugünün diliyle anlatabil­mek. Kurumsal hafıza sadece ar­şivlerde saklanacak bir veri de­ğil, stratejik bir yapı taşı olarak görülmeli. Kelly’nin de vurgula­dığı gibi, yeni nesil markalar geç­mişlerinden utanmıyor. Aksine onu gururla taşıyor ve yeni döne­min ihtiyaçlarıyla harmanlıyor.

Dünyada nasıl görünmek istiyorsunuz?

İletişimin sesi kısıldığında boşluğu varsayımlar doldurur. Ne marka ne de lider için bu sür­dürülebilir değildir. Bugünün dünyasında sessizlik artık bir er­dem değil, bir risk. Çünkü karar­sızlık ve kimliksizlik hem çalı­şanlar hem müşteriler gözünde güven kaybına yol açabiliyor. Ar­tık her kurumun, her liderin sor­ması gereken soru şu: Bu dünya­da nasıl görünmek istiyoruz? Sa­de ve sessiz mi, yoksa kökleriyle barışık ve cesur mu?

Cevap sadece tasarımda değil, düşünce biçiminde gizli.

Yazara Ait Diğer Yazılar