Beklenen faiz indirimi geldi…

Ağustos ayının sonu­na geldiğimizde Eylül ayı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında 300 baz puanlık bir faiz indirimine kesin gözüyle bakılıyordu. Fakat eylül ayının ilk haf­tasında üç önemli gelişme yaşandı. Bunlardan ilki bü­yüme verileri oldu.

Türki­ye ekonomisi 2025 yılı ikin­ci çeyreğinde yıllık %4.8, çeyreklik olarak %1.6 büyümüştü. Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme oranını %4.5 olarak kabul edersek, ekonominin yıllık büyü­mesi esasen potansiyelin üzerin­deydi. Bir başka deyişle, toplam talep, dezenflasyon sürecine dü­şünüldüğü kadar katkı vermiyor­du. Bu durum Türkye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) son enflasyon raporunda yayınladığı çıktı açığı hesaplaması ile de çeli­şiyordu.

Hafta içerisindeki diğer bir ge­lişme ağustos ayı enflasyon veri­siydi. Aylık %1.75 olan TÜFE bek­lentisinin üzerinde, %2.04’lük bir enflasyon oranı ile karşılaştık. Gıda ve alkolsüz içecekler (aylık %3.02 artış) , tütün ve alkollü içe­cekler (aylık %6.04 artış), konut (aylık %2.66 artış) gibi kalemlerde beklentinin üzerinde gerçekleşen fiyat artışları gerçekleşti.

Fakat TCMB tarafından yayınla­nan aylık fiyat gelişmelerin rapo­runda enflasyonun ana eğiliminde ağustos ayında bozulma olmadığı, hatta çekirdek göstergelerde iyi­leşme olduğu iletişimi yapıldı. Bir başka deyişle, TCMB ağustos ayın­daki fiyat hareketlerini geçici gö­rüyor, ana eğilimde sorun olmadı­ğını söylüyordu. Başkan Karahan verdiği röportajda da bu yaklaşımı dile getirdi.

Hafta içerisinde yaşanan bir di­ğer gelişme CHP İstanbul İl Kong­resi ile ilgili süreçti. Finansal piya­salar tarafından beklenmeyen bu gelişme sonrasında ülke risk pri­mi CDS sınırlı bir artış (7 baz pu­an kadar) gösterdi. Hazine tahvili getiri eğrisinde ise hemen hemen tüm vadelerde 130 baz puanlık ar­tış oldu. Döviz rezervlerindeki de­ğişim son TCMB verilerine göre 5 milyar USD. Fakat bu dönemde altın fiyatlarında yaşanan artışlar döviz satışlarının olduğundan da­ha düşük olduğunu gösteriyor.

Kur etkisini dışladığımızda dö­viz satışının yaklaşık 8 milyar do­lar olduğu anlaşılıyor. Bireylerin döviz alımları 1 milyar USD olur­ken, şirketlerin döviz alımları 1.9 milyar USD seviyesinde. Yurt dı­şı yerleşikler hisse senedinde 520 milyon USD, tahvil tarafında 790 milyon dolar satış yapmışlar.

Eurobond tarafında ise 480 mil­yon dolarlık alım görülüyor. Bu ge­lişmeleri bir araya getirdiğimizde Mart ayına göre sınırlı bir etki ol­duğu gözlemleniyor.

Orta Vadeli Program (OVP) ne söylüyor?

22025 yılı OVP’si geçmiş yılla­rın programları ile karşılaştırıl­dığında daha gerçekçi ve makroe­konomik dengelerin daha dengeli kurulduğu bir program olarak ad­landırılabilir.

Dezenflasyon süreci ile uyumlu büyüme tahminleri makul görünü­yor. 2026 enflasyon tahmini %16 seviyesinde ve TCMB’nin hede­fi ile uyumlu. Bizim %20 olan tah­minimize göre daha düşük bir he­def. Dolayısıyla bu hedefi iddialı buluyoruz. Taahhüt edilen yapısal reformlar ile ilgili adımlar atıldığı sürece cari açık ile ilgili tahminle­rin de daha gerçekçi olacağını dü­şünüyoruz.

PPK kararı

Tüm bu gelişmeler sonrasın­da piyasaların Eylül ayı PPK ka­rarı tahminlerinde dalgalanmalar oldu. 300 baz puan seviyesinde­ki beklentiler 100 baz puana ka­dar düştü. Sonrasında 200 baz pu­an seviyesine tekrar yükseldi. Blo­ombergHT tarafından yapıan son anketin medyan beklentisi 250 baz puan oldu. Bir başka deyişle, yaşa­nan gelişmelerin piyasalar üzerin­deki etkisi sınırlı oldukça faiz in­dirim beklentisi tekrar yükseldi. Nitekim, PPK kararı 250 baz pu­anlık bir indirim olarak açıklandı.

Metnin genel olarak dengeli ol­duğu söylenebilir. “TL’de reel de­ğerlenme” bölümünün çıkartılma­sı önümüzdeki dönemde TL’nin reel değer kazanımının artık de­zenflasyon sürecinin bir parçası olmadığına işaret ediyor.

Önümüzdeki dönemde ne beklenmeli?

2025 yılı için iki PPK toplantısı kaldı. Kasım ayında PPK toplantı­sı bulunmuyor. Kalan iki toplantı­da TCMB bir adet 250, bir adet 200 baz puanlık faiz indirimi ile yılı ka­patabilir. Bu senaryoya göre yıl so­nu politika faizi %36 seviyesinde gerçekleşir. Bu tahminleri yapar­ken ülke risk primini artıracak ge­lişmelerin yaşanmayacağını var­saydığımızı not edelim.

Yazara Ait Diğer Yazılar