Küresel borç sorununun çözümü yapay zekâda mı?

Son yıllarda ülkelerin borç yükü, özel­likle kamu borç yükü, giderek daha faz­la konuşulmaya başlandı. ABD, Çin, Fran­sa ve Japonya gibi ülkelerin borç yükleri piyasaları tedirgin ediyor. Esasen bu ko­nu gelişmiş ülkeler için geçtiğimiz çeyrek yüzyılda önemli bir sorun olmaktan çık­mıştı. Borç sürdürülebilirliği daha ziyade gelişmekte olan ülkelerin karşılaştığı bir sorun olmuştu.

Nitekim 2000’li yılların or­talarında İngiltere’de doktora çalışmaları­mın başında borç sürdürülebilirliği çalış­mak istediğimi söyleyince yadırganmıştı. Çünkü borç sürdürülebilirliği onların gün­deminde hiç yoktu. Türkiye ise 2001 kri­zinden yeni çıkıyordu. Sürdürülemez borç dinamiklerinin ve mali baskınlığın ekono­mi üzerindeki olumuz etkilerini sonuna kadar görmüştü.

Şimdi ise gelişmiş ülkelerin borçları­nın sürdürülebilirliği sorgulanıyor. Dünya Bankası’nın borçluluğa ilişkin veri setine göre G7 ülkelerinin brüt kamu borcunun milli gelire oranı %123. Pandemi sırasın­da bu oran Japonya’da %258’leri gördük­ten sonra 2024 yılında %236’ya geriledi. ABD’de 2019 yılında %108 olan bu oran geçtiğimiz yıl 120.8’e yükselmiş vaziyet­te. Diğer bir sorunlu ülke Fransa. Bu ülke­de pandemi öncesinde %98 seviyelerinde olan borç stoku 2024’te %113’e yükselmiş. Kamu borcu açısından en az sorunlu geliş­miş ülkelerden bir tanesi Almanya. 2024 yılı borç stoku %65.4. İngiltere’de oran %101.

Gelişmekte olan ülkeler arasında Tür­kiye ve Rusya en düşük kamu borcuna sa­hip ülkeler arasında. Bu ülkelerde kamu borcunun milli gelire oranı sırası ile %26 ve %20. Bu oran Hindistan’da %81, Bre­zilya’da %87, Arjantin’de %85, Meksika’da %60. Gelişmekte olan ülkeler için ortala­ması %70 seviyelerinde.

Verilerin de gösterdiği gibi kamu borç stoku sürdürülebilirlik açısından gelişmiş ülkelerde daha kırılgan bir yapıya sahip gi­bi görünüyor. Diğer taraftan, borcun çevril­mesi piyasaların derinliği ile de alakalı. Ör­neğin, Japonya bir yandan çok yüksek ka­mu borç stokuna sahip, fakat aynı zamanda bu borcu çevirebileceği büyük bir tasarruf havuzu da var. Her gelişmekte olan ülkeler için bu durum her zaman geçerli olmuyor. Gelişmekte olan ülkelerin görece sığ piya­sa yapısı düşük kamu borcu seviyelerinde bile borç sürdürülebilirliğini zorlaştırıyor. Dolayısıyla, borç stokunun seviyesi sürdü­rülebilirlik açısından önemli bir gösterge olmakla birlikte yeterli bir gösterge değil.

Borç sürdürülebilirliği neden önemli?

Yüksek kamu borçluluğu ekonomileri farklı kanallardan olumsuz etkileyebiliyor. Bunlardan ilki artan risk primi nedeniyle borçlanma maliyetlerinin artması. Bunun yanında, kamunun “dışlama etkisi” yarat­ması, yani özel sektöre aktarılabilecek fon­ları kendine çekmesi nedeniyle sınırlaması, zaman içinde yatırımları azaltıyor ve ülke­nin büyüme potansiyelini sınırlıyor. Yüksek bir anlamda yüksek bütçe açığı anlamına geldiği için bu durum enflasyon seviyesinin de yükselmesine neden olabiliyor. Sonuç olarak orta vadede gelir dağılımında bozul­maya yol açıyor. Türkiye bu olumsuz etkile­rin hepsini 1990’lı yılları yaşayarak gördü.

Borç sorunu için çıkış yolu var mı?

Borç yükünü azaltmanın çeşitli yollar var. Öncelikle faiz dışı fazla vererek borç yükü azaltılabilir. Bu süreç harcamaların sınırlandırılmasını gerektirdiği için olduk­ça sancılı bir süreçtir. 2000’li yılların ilk yarısında milli gelirin %6’sından fazla fa­iz dışı veren Türkiye yine bu konuda ciddi bir tecrübeye sahip. Diğer taraftan vergi­leri artırmak ve daha etkin vergi toplamak mümkün. Borcun monetizasyonu konusu­na hiç girmiyorum çünkü bu yöntem genel­de felaket ile sonuçlanıyor. Diğer bir çıkış yolu ise verimlilik artışı yolu ile büyüme­nin hızlanması. Borcun artış hızından daha yüksek milli gelir artışları borç stokunun orta vadede gerilemesine neden oluyor.

Önümüzdeki dönemde yapay zekâ ve di­jitalleşme verimlilik artışı için önemli fır­satlar sunuyor. Eğer yapay zekâ vadettiği çıktılara ulaşabilirse borç sürdürülebilirli­ği konusu gündemde daha az yer tutacaktır.

Yazara Ait Diğer Yazılar