Çin satın almadan nasıl satacak?

Son on yılda Çin’in üre­timde önemli bir dö­nüşüm içerisine girdiğini önceki yazılarımızda ak­tarmıştık. Bunun sonucu olarak başta otomotiv, de­mir çelik sektörleri olmak üzere sert bir rekabet orta­mı yarattığını, Avrupa ül­keleri başta olmak üzere bu süreçten olumsuz etkilen­diğini dile getirmiştik. Ül­kemiz şirketleri de kaçınılmaz olarak bu rekabetle karşı karşıya kalıyorlar.

Fakat daha enteresan bir geliş­me Çin’in birçok sektörde kendi kendine yetme çabası. Bizler ik­tisat derslerinde dış ticaret teo­risi anlatırken ülkelerin rekabet avantajına sahip olduğu sektör­lerde uzmanlaşmasının refah ar­tıran bir politika olduğunu an­latıyoruz. Rekabet avantajı olan sektörlerde ihracat yapmak, re­kabetçi olmadığı sektörlerde ise ithalat yapmak teoride refahı ar­tırıyor.

Bu teori çerçevesinde de Türkiye 1980’lerin başından iti­baren tekstil ve turizm sektörle­ri başta olmak üzere dışa açılma­ya başlamıştı. Sonraki yıllarda otomotiv, kimya ve metal sana­yine yaptığı yatırımlar ile dünya­da ekonomisinde kendine bir yer edindi. Fakat bu yatırımlar da büyük ölçüde yine Türkiye’nin ölçeği ve rekabet edeceği alanlar ile uyumluydu. Teknoloji yoğun sektörlere yatırımın tercih edil­memesi yine bir tercihti.

Çin örneğine tekrar döner­sek, Çin artık belli sektörlerde uzmanlaşma çerçevesinin dışı­na çıkıyor. Bu konuda Financi­al Times gazetesinde enteresan bir makale yayınlandı. Makale­nin yazarı Çin’e olan seyahatin­de şu soruyu soruyor: Gelecek dönemde Çin dünyadan ne satın alacak?

Çinli yöneticiler tarafın­dan verilen cevaplar daha ziyade emtialar üzerine. Bir başka de­yişle, önümüzdeki dönemde Çin mamul mal satın almaya ihtiyaç duymayacak. İhtiyaç duyduğu çoğu ürünü zaten ülke içerisinde üretiyor olacak. Mevcut durum­da Çin yarı iletkenler, yazılım, ticari hava taşıtları ve yüksek teknolojili üretim robotları it­hal ediyor.

Fakat Çin bu konular­da da uzmanlaşma yolunda hız­la ilerliyor. Gelecek yıllarda bu alanlarda da kendine yeterli ha­le geleceği düşünülüyor. Özetle­mek gerekirse, Çin mümkün ol­duğu kadar kendi kendine yeten, dış dünyaya bağımlılığı sınırlı bir ekonomik yaratma yolunda ilerliyor. ABD’nin Çin’i izole et­me yönündeki çabaları bu süreci daha da hızlandırıyor.

Bu durum Türkiye gibi Çin’e ihracatı sınırlı ülkeleri daha az ilgilendiriyor olabilir. Fakat Av­rupa ve ABD ekonomisi için ay­nı şeyi söylemek mümkün değil. AB’nin ihracatı içerisinde Çin’in payı %8, ABD’nin ihracatı için­deki payı %7, uzak doğu ülkeleri­nin ihracatı içerisindeki payları ise daha yüksek. Çin kendi ken­dine yeterli olmaya başladıkça diğer ülkelerden ithalatı azalta­cak. Çin’in otomotiv sektörünün gelişmesi ile AB’nin özellikle de Almanya’nın Çin’e olan ihracatı azalıyor. İstatistiklere göre Al­manya’nın Çin’e otomotiv ihra­catı 2019 yılına göre şimdiden %25 düşmüş vaziyette.

Çin dünyadan daha az ithalat yapacaksa nasıl ihracat yapacak?

Bu noktada sorulması ge­reken temel soru bu: Çin eğer giderek dünyadan daha az mal ve hizmet satın ala­caksa diğer ülkeler Çin ile neden alış-veriş yapsınlar? Ticaret iki tarafın da fayda­sına olması gereken bir ilişki­dir. Eğer taraflardan bir tane­si sürekli kaybeden konuma ge­lirse bu ticaret ilişkisinin uzun sürmesi beklenemez. Çin ve di­ğer ülkeler için de durum farklı olmayacak gibi görünüyor. ABD bu gelişmeleri görüp Çin’e daha fazla mal satabilmek ve daha az almak için pazarlıklar yapıyor. Çin’e karşı bu pazarlığı yapabile­cek tek ülke şu anda ABD. Diğer ülkelerin böyle bir gücü olduğu­nu söylemek zor. Diğer ülkeler şimdilik bu durumu kabul edip ticari ilişkilerini sürdürmeye ça­lışıyorlar.

Türkiye için politika alternatifleri neler?

Çin’in agresif büyüme mode­li Türkiye’yi doğrudan ve dolay­lı olarak etkiliyor. Şimdiye kadar daha ziyade tekstil ve demir-çe­lik sektörlerinde zorlu bir reka­bet yaşadığımız Çin şimdi oto­motiv ve kimya sektörleri gibi sektörlerde de rekabet koşulla­rını zorluyor. Bunun ötesinde, ticaret ortaklarımızın büyüme potansiyelini düşürerek ihraca­tımızı dolaylı yönden olumsuz etkilemeye başladı.

Bu duruma uzun süre seyirci kalmak mümkün görünmüyor. Türkiye’nin de aktif olarak yurt içi sanayisini koruyacak adım­ları atması zorunlu bir alternatif olarak karşımızda duruyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar