Belirsiz alacak davası: Hakkın korunması mı, kötüye kullanılması mı?
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesinde düzenlenen belirsiz alacak davası, hukuk sistemimizin en tartışmalı alanlarından biri. Teoride amacı son derece makul: Davacının dava açarken alacağının miktarını kesin olarak belirleyemediği hallerde hak kaybına uğramasını önlemek. Bu sayede vatandaş yüksek harç ödemek zorunda kalmadan dava açabiliyor, ilerleyen aşamalarda bilirkişi raporları ya da deliller ortaya çıktıkça dava değerini artırabiliyor. ‘Hukuk devleti’ anlayışı tam da budur; bireyin güçlü kurumlar karşısında korunması.
Tarifeli işler ve ortaya çıkan garabet
Uygulamaya gelince işler hiç de böyle yürümüyor. Belirsiz alacak davası çoğu zaman davacıdan çok davacı avukatının lehine işliyor. Özellikle tarifeye bağlı işlerde bu durum iyice çarpıcı hale geliyor. Düşünün, tarımsal sulama abonesine 100 bin liralık kaçak elektrik faturası geliyor. Vatandaş avukatına danışıyor ve 1 TL üzerinden belirsiz alacak davası açılıyor. Mahkeme dosyayı bilirkişiye gönderiyor. Bilirkişi raporunda fatura tutarında 2 liralık veya 200 liralık bir düzeltme çıktığını düşünelim: Bu durumda davacı davayı kazanmış sayılıyor. Oysa mahkemede görülen dava 2 ve ya 200 lira değil, 100 bin liralık bir fatura. Sonuçta; fatura 98 bin olarak yine geçerli. O zaman davanın ıslah edilen tutar üzerinden değerlendirilmesi hakkın kötüye kullanılması ve mahkemenin gereksiz yere meşgul edilmesi sonucuna yol açıyor. Bu şekilde birden fazla faturanın her birine ayrı dava açıldığında durum biraz daha garip hale geliyor. Kaçak düzeltmelerle de olsa ve sonradan dosyalar birleştirilse bile bilirkişi masrafı, vekalet ücreti ve harç farkları nedeniyle gereksiz maliyetler ortaya çıkabiliyor.
Kim kazandı?
Vatandaşın borcu aslında neredeyse aynı kaldı. 100 bin lira yerine 98 bin lira borcu tescil edildi. Bu sonucu gören kimse ‘dava kazanıldı’ demez. Ama usulen öyle oluyor. Karşı taraf, haklı olduğu faturada bir düzeltme yapıldığı için davayı kaybetmiş sayılıyor, sembolik de olsa hem vekâlet ücreti hem bilirkişi masrafı ödüyor. Kamu da davanın başta 1 TL üzerinden açılması nedeniyle esasen 100 bin liralık bir dosyayı karara bağladığı halde asgari harç tutarı üzerinden harç alındığı için harç kaybına uğruyor.
Ortaya çıkan tablo şu: Özellikle tarifeli işlerde belirsiz alacak davası, vatandaşın hakkını korumaktan ziyade yargının meşgul edilmesine neden olan bir araca dönüşüyor. Oysa tarife kamu otoritesince düzenlenen bu tür işlerde, faturaya itiraz edenin aslında miktarı yaklaşık olarak hesaplayabilmesi gerekir. İtirazı tüketim miktarına mı? Kaçak kullanım iddiasına mı? Her durumda davacı belli bir rakamı somutlaştırabilir. En azından yüzde on-yirmi yanılma payıyla makul bir dava değeri belirlenebilir. Buna rağmen sembolik 1 TL ile dava açmak, hukukun özüne uygun olmadığı gibi hakkın kötüye kullanılması sonucunu doğuruyor.
Hukuk devletinin görevi
Hukuk devletinin görevi sadece bireyi korumak değil, aynı zamanda hakkın kötüye kullanılmasını da engellemektir. Medeni Kanun’un 2. maddesi de açıkça söyler: Hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk korumaz. Belirsiz alacak davasının 1 TL üzerinden açılıp minicik düzeltmelerle davanın “kazanılmış” hale gelmesi, işte bu hükmün canlı örneğidir.
Çözüm önerisi
Öncelikle yüksek mahkemeler içtihatlarıyla bu eğilimi sınırlayabilir. Yargıtay ve istinaf mahkemeleri, sembolik tutarlarla açılan davaları hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirerek emsal kararlar verebilir. Kanun koyucu da ıslahı belli bir oranla sınırlayabilir; yani dava başında gösterilen tutar, makul ölçüler içinde artırılabilir. Ayrıca kamu otoritesince tarifesi belirlenen işlerde dava açılırken ortada bir fatura ve hesaplanan bedel bulunduğundan neye itiraz ediliyorsa yüzde 10-20 sapma ile itiraz edilen dava değerinin belirlenmesi ve harcın bu tutar üzerinden alınması, buna göre kazanan ve kaybeden durumunun ortaya çıkması daha 0hakkaniyetli olacaktır.
Sonuç
Belirsiz alacak davası, doğru kullanıldığında vatandaş için önemli bir güvence. Ama kötüye kullanıldığında adaletin terazisini bozan bir araç. Bugün ihtiyacımız olan şey, hakkı korurken hakkın kötüye kullanılmasına izin vermeyecek dengeli bir sistem. Çünkü 1 TL’lik dava ile büyük bir haksızlığın önü açılıyorsa, orada artık hakkın değil, boşlukların ustaca kullanıldığı bir oyun var demektir. Oysa hukuk, oyun değil, adaletin ta kendisi olmalıdır.