Belirsizlik ortamında politika oluşturmak
ABD Merkez Bankası FED’in dün yaptığı toplantı sonrası yapılan açıklamalarda geçmiş toplantıya göre belirsizliklerin arttığı vurgulandı. Yine hafta içerisinde TCMB Başkanı Fatih Karahan Plan Bütçe Komisyonu toplantısında yaptığı sunuma küresel ekonomide belirsizliklerin arttığını gösteren bir yansı ile başladı.
Böyle bir ortamda hem merkez bankaları hem de şirketler açısından nasıl bir yol izlemek gerekir?
ABD Merkez Bankası (FED) bekle gör politikasını tercih etti. Bu tür zamanlarda hızlı kararlar vermek istenmeyen sonuçlar oluşmasına neden olabiliyor. Bu çerçevede FED politika faizini değiştirmeyerek sabit bıraktı. Başkan Powell “tarifelerin etkileri konusunda karar vermek için hiç aceleci değiliz” dedi. Bu yaklaşımın temel nedenlerinden birisi teknik anlamda sonuçları gerçekten tahmin edememek. Merkez bankalarının kullandığı makro modeller genelde küçük çaplı şokların etkilerini tahmin etmek için kullanılıyor. Örneğin; %1-%2 civarındaki faiz artışları, talepte %5’lik düşüş ya da vergilerde %5’lik artış gibi. Söz konusu tarife artışları bu rakamların çok çok üzerinde. Dolayısıyla, elimizdeki ekonomik modeller ile tarife artışlarının etkilerini tam olarak tahmin etmek çok güç. Raporlarda gördüğümüz tahmin rakamlarının iyi niyetli tahminlerin ötesine geçemeyeceğini düşünüyoruz.
Diğer taraftan, ABD’nin tarife artışlarına diğer ülkelerin nasıl tepki vereceği ise ayrı bir belirsizlik konusu. Her ülkenin elinde farklı pazarlık araçları var. Dolayısıyla, böyle bir ortamda merkez bankalarının hızlı bir tepki vermesi hiç rasyonel değil.
FED kaç defa faiz indirimi yapar?
Başkan Powell bir sonraki adımın faiz indirimi şeklinde olabileceğini ima etti. Bunun için de yaz sonun uygun olacağını söyledi. Açıklamaların piyasalar üzerindeki etkisi sınırlı olurken ABD dolarının bir miktar değer kazandığını gördük. Diğer taraftan piyasalar hala yıl içerisinde FED’den üç adet faiz indirimi bekliyor. Fakat Başkan Powell’ın dün yaptığı açıklamaların tonu üç faiz indiriminin fazla iyimser bir tahmin olduğuna işaret ediyor. Özellikle, ABD ekonomisinin gücünü koruyor olduğuna dair açıklamalar ve enflasyona dair risklerin yukarı yönlü olduğunun belirtilmesi faiz indirimleri konusunda daha temkinli beklentilerin olması gerektiğini gösteriyor.
Bu gelişmelerin gelişmekte olan ekonomiler üzerindeki etkileri nasıl olur?
Küresel belirsizlik ortamının yarattığı doğrudan etkileri finansal piyasalarda görmeye başladık. Hisse senedi piyasalarında azalan yabancı pozisyonları, tahvil piyasalarında görülen satışlar ilk dalga olarak düşünülebilir. Tarifeler eğer son hali ile devreye girecekse yüksek tarifeye maruz ülkelerde üretim üzerindeki etkilerini yıl sonuna doğru görmeye başlayabiliriz. Türkiye’nin bu süreçten nispeten az etkilenecek olması biz şans. Fakat artan küresel rekabet ortamının etkilerini sonuna kadar Türkiye üretim sektörü hissedecek.
Önümüzdeki dönemde iç tüketimin zayıflaması ve dış talebin ılımlı seyretmesi enflasyon görünümünü olumlu yönde etkileyecek. Fakat üretim açısından bu kadar iyimser olmak mümkün görünmüyor. Yılın ilk çeyreğinde yaptığımız tahminlerde yıl sonu enflasyon hedefi açısından kötümser, ekonomik büyüme açısından daha iyimserdik. Geldiğimiz noktada enflasyon hedefi açısından daha iyimser, üretim açısından kötümser haldeyiz. Üstelik, küresel ticarette rekabetin arttığı bir döneme reel olarak değerli TL ile giriyoruz. Bu durum, özellikle iş gücü yoğun sektörleri daha olumsuz etkileyecek. Açıklanan son satın alma yöneticileri endeksi (PMI) de bu duruma işaret ediyor.
Nasıl bir açılım gerekli?
Gerek yurt içi gerek yurt dışı gelişmeler uygulanan ekonomi programının işini zorlaştırdı. Yukarıda özetlediğimiz ortamda ekonomi yönetimi bir yandan enflasyon ile savaşırken diğer taraftan ülkenin yurt içi üretim ve uluslararası rekabet gücünü korumak için neler yapabilir? Tartışılması gereken konulardan birisinin de bu olduğunu düşünüyoruz.