Bir dolar kaç TL olmalı? (II)

Emrah LAFÇI
Emrah LAFÇI Ekonominin Doğası emrah.lafci@dunya.com

Mayıs ayının başındayız, Berlin’de evimde oturuyorum. Eşimle emekliliğin tadını çıkarıyoruz. Bu sene bir türlü havalar ısınmadı. Şöyle yazın Ege sahillerine bir tatile mi gitsek acaba diye düşünüyoruz. Nereye gidebiliriz? İlk aklımıza Yunanistan geliyor.

Adalardan birinde sakin bir tatil iyi olabilir. Sonra neden Türkiye olmasın diyoruz. Orası da benzer güzellikte hem arkadaşlarımızdan duyduğumuz kadarıyla Yunanistan’a göre daha ucuz. Hemen internetten otel araştırmaya koyuluyoruz. Paros’ta bir otel beğeniyoruz. Hemen fiyatına bakıyoruz. Gecelik 100 EUR. Fena değil. Bizim bütçemize uygun gözüküyor. Bir de Türkiye’ye bakalım. Çeşme fena gözükmüyor. Orada da gecelik 2.130 TL.

Bize EUR karşılığı gerekiyor. Sitenin özelliğini kullanıp fiyatı EUR’ya çeviriyoruz ve ne görelim o da 100 EUR. Anlıyoruz ki 1 EUR 21.30 TL. İki otelin de fiyatları aynı, hemen hemen kaliteleri de aynı. Biraz kararsız kalıyoruz. Neyse zaten acelemiz yok. Tatili yaz sonu için planlıyorduk. Biraz düşünüp öyle karar verelim. Haziran sonuna yaklaşıyoruz. Bugün ayın 21’i. Artık rezervasyonumuzu yapsak iyi olur. Aynı siteyi açıyoruz ve artık karar vereceğiz. Paros’taki otele bakıyoruz fiyat hala 100 EUR.

Çeşme’deki oteli açıyoruz. Orada da fiyat hala 2.130 TL. Tabii bize EUR karşılığı lazım. Site bizim için çeviriyor sağolsun. Aaa ne görelim. Fiyat 83 EUR’a düşmüş. Anlıyoruz ki 1 EUR 25.66 TL’ye çıkmış. Bizim konaklama masrafı da henüz 2 ay bile olmadan %17 düşmüş. Hemen Çeşme’deki otelden rezervasyonumuzu yaptırıyoruz.” Yukarıda anlattığım hikayede Çeşme’deki otelin yerine hamburger satan restaurantı koyun; tekstil ürünü, beyaz eşya vs satan ihracatçıyı koyun.

Sonuç değişmeyecektir. Bu sektörlerdeki ihracatçılar ya da turizmciler TL’nin çok kısa bir sürede seçim sonrası bu kadar hızlı değer yitirmesinden sonra fiyat konusunda avantajlı hale gelmiş ve daha fazla talep görür olmuşlardır. Bu senaryonun kendi içinde onlarca basitleştirici varsayım barındırdığını ve diğer değişen faktörleri dikkate almadığımızı da aklımızın bir köşesinde tutalım.

Enflasyon mu sebep, dolar mı?

 Senaryomuzda dikkate almamız gereken ama gözardı ettiğimiz en önemli unsur, kur artışlarının yaşandığı bu dönemde Türkiye’deki ve Yunanistan’daki enflasyonun sıfır olduğu varsayımı. Halbuki gerçek böyle değil. Aynı dönemde Çeşme’deki otel sahibinin maliyetleri de Paros’taki rakibine karşı yükseldi.

O da bu yükselişi fiyatlarına yansıttı ve bizim varsaydığımız gibi oda fiyatı 2.130 TL’de kalmadı, daha yüksek oldu. Mesela fiyat 2.566 TL’ye yükselmiş olsaydı oda fiyatları o zaman yine EUR karşılığı 100 EUR olacaktı ve durum değişmemiş olacaktı. Fiyatlardaki artışa kur intibak etmiş diyecektik. (Böylece “Dolar-euro düşer mi hocam?” sorusunun cevabı da bulunmuş oldu. Bizde bu enflasyon oldukça orta vadede düşmez!) İşte aslında kritik soru burada geliyor.

Türkiye’deki turizmcinin, ihracatçının ya da ithalatçıyla rekabet etmeye çalışan yerli üreticinin maliyetlerindeki artışı ve Türkiye’deki enflasyonu dikkate aldığımızda dönemler arasında rekabet gücünün korunması için kurun ne kadar artması gerekir? Bu bir çırpıda sorulan sorunun cevabını bulmak hiç kolay değil. Bir kere her şeyden önce sektörlerin her birinin maliyet kalemleri birbirinden farklı.

Emek yoğun sektörlerde ücret artışları maliyetleri daha fazla etkilerken, ithal ara malına ve enerjiye bağlı imalat sektörlerinde kur seviyesi ve emtia fiyatları maliyetler üzerinde daha etkili oluyor. Dolayısıyla bu sorunun herkes için tek bir doğru yanıtı yok. Bakabileceğimiz toplulaştırılmış veriyi bize sağlayan birkaç gösterge var. Bunlardan biri TÜFE, diğeri ÜFE, diğeri deflatör ve sonuncusu da yurt dışı ÜFE.

Hangi rekabetçilik?

 Bir diğer soru da hangi dönemler arasındaki TL’nin olması gereken değerini karşılaştırmamız gerektiği. Seçimden beri baktığımızda TL’deki hareket turizmci – ihracatçı lehineyken, resme 2021 Aralık’tan itibaren baktığımızda durumun tam tersi olduğunu görüyoruz. Diğer taraftan biraz daha geriye gittiğimizde 2010’den günümüze kadar TL’nin reel değerinin sürekli düştüğü, aslında kur üzerinden bahsettiğim kesimlerin desteklendiği ortaya çıkıyor.

Türkiye’nin mevcut durumda bir dış ticaret açığı problem olduğu ortada. Bunun sadece kurdaki oynamayla çözülemeyeceği de çok açık. Belli ki rekabet koşulları, verimlilik gibi konularda 2010-2015 arası olduğumuz yerde de değiliz. Yeni dünyada kur hesabı yaparken o dönemlerin reel kur seviyesine bakmanın pek doğru olmadığını düşünüyorum. Hangi kritere hangi dönemler arası baktığımıza, seviyenin nerelerde şekilleneceği konularına önümüzdeki hafta devam edeceğiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar