Bir veda, bir başlangıç: Hayata ve ölüme dair sessiz bir muhasebe

Ömer Gencal
Ömer Gencal EkoSpektrum: Piyasa ve Duygular omer.gencal@dunya.com

Bugün sizlere ne ekonomiden bahsedeceğim ne de finans piyasaları­nın dalgalı grafikle­rinden. Bazen hayat, tüm verileri, analiz­leri, tabloları bir ke­nara bırakıp insanı daha derin, daha ki­şisel bir muhasebe­ye davet eder. Son iki haftadır peş peşe aldığım acı haberler, beni işte tam da böyle bir ses­sizliğin ve içe dönüşün eşiğine taşıdı.

İlk haber, sabah koşularının ardından dostlarla içilen kah­venin sıcağında geldi. O güne kadar keyif ve enerjiyle başla­yan sabah, bir anda boğazımda düğümlenen bir sessizliğe bü­ründü. Sevgili spor arkadaşım Haluk’un zarif eşi Vera, ara­mızdan ayrılmıştı.

Vera, mücadeleyi, direnci, samimiyeti ve sevgiyi taşıyan, geç tanıdığınızda bile sanki yıllardır hayatınızdaymış hissi uyandıran nadir insanlardan­dı. Yıllardır süren hastalığını hiç kimseye hissettirmeden, hayata bağlılığı ve mücadele­si ile hepimizin zihnine ve kal­bine dokunmuştu. Arkasında yalnızca anılar değil, yaşarken yaşattığı değerler bıraktı.

Bir rol modeldi

Henüz bu haberi sindireme­mişken, cumartesi sabahı, her zamanki bisiklet rotam için hazırlandığım sırada, eski ha­zineci dostlarla kurduğumuz bir gruptan gelen yeni bir me­saj beni yeniden sarstı. Türki­ye Cumhuriyet Merkez Banka­sı’nın önceki başkanlarından, saygın bürokrat Sayın Rüşdü Saracoğlu’nu kaybettiğimizi öğrendim.

Bankacılık kariye­rimin henüz başında, genç bir hazineciyken, kendisinden sa­dece ekonomi ya da para po­litikası değil, kamu görevinin ne demek olduğunu, ilkeli du­ruşun ne kadar kıymetli oldu­ğunu öğrenmiştim. Rüşdü Bey benim için yalnızca bir mer­kez bankası başkanı değil, ay­nı zamanda bir rehber, bir rol modeldi. Onun bürokraside­ki varlığı, liyakatin ve etik de­ğerlerin ışığında nasıl bir du­ruş sergilenebileceğini göste­riyordu.

Fotoğraf ise benim için ha­yatla bağ kurmanın özel yolla­rından biri.

Özellikle doğa ve insanı ko­nu alan kareler, kalbimde fark­lı bir yere sahip. Son yıllarda bu ilgimi paylaşan kızım da fo­toğraf sanatına ilgi duymaya başladı. Onun sayesinde bir­çok değerli fotoğrafçıyı birlik­te keşfettik. Bunlardan biri de yalnızca bir sanatçı değil, aynı zamanda bir vicdan, bir tanık olan Sebastiao Salgado idi.

Bir kahve molasında gelen mesajla Salgado’nun da vefat haberini aldım. Dünyanın acı­larını ve direnişini objektifi­ne yansıtan, insanlığın kolek­tif belleğine güçlü bir iz bıra­kan bu büyük sanatçının kaybı, içimde bambaşka bir boşluk bıraktı.

Sevgili Vera’nın cenaze töre­ni, 1859 yılında açılan ve Sul­tan Abdülmecid’in emriyle Feriköy’de kurulan Protestan Mezarlığı’nda gerçekleşti. Ka­labalık bir katılım vardı. Ama törende asıl iz bırakan, Papaz Prof. Dr. Turgay Uçal’ın yaptı­ğı konuşmaydı. Her bir cüm­lesi, oradaki herkesin kalbine dokundu.

Dinlerin, mezheplerin, kim­liklerin ötesinde, insanlığın ortak paydasında buluşturan bir konuşmaydı bu.

Katılımcılardan, müslüman olanlardan helallik ve bir Fa­tiha, Yahudi dostlardan “Zikh­ronah livrakha” (Hatırasının kutsanması) ve Kaddiş duası, Protestanlardan ise kendi ge­leneklerine uygun dualarla Ve­ra’nın ruhuna eşlik etmelerini istedi. O an orada bulunan her­kes, farklılıklarımızın değil, ortak insanlığımızın kutsallı­ğını hissetti.

Turgay Bey’in konuşmasının sonunda altını çizdiği bir cüm­le hâlâ kulağımda: “Ölüm, bir son değil; yeni bir başlangıçtır. Nasıl bir hayat yaşadığınız, et­rafınıza ne kattığınız, sizi ya­şarken olduğu kadar öldükten sonra da hatırlanır kılar.”

Hayatın, hepimize geçici bir yolculuk hakkı tanıdığı bu dünyada, ardımızda bıraka­cağımız en kalıcı iz; insanlara kattığımız değerdir. Sevgi, dü­rüstlük, ilke ve vefa... Hepsi bi­rer mirastır. Ve ölüm, bu mira­sın vicdanlarda yankılandığı andır.

Bugün ekonomi konuşma­yacağım dedim ya... Aslında bu yazı da bir tür değer muha­sebesi. Çünkü en büyük serve­timiz, ardımızdan nasıl hatır­landığımızda saklıdır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar