Çalışma hayatında erişilebilirlik: ‘Sonsuz iş günü’ sendromu

Dijitalleşme, hibrit çalışma ve pandemi sonrası nor­maller çalışma yaşamını kök­ten dönüştürdü. Ancak son ra­porlar bu dönüşümün çok daha sinsi bir boyutunu açığa çıka­rıyor: Kesintisiz erişilebilir­lik beklentisi ve sıklaşan dijital uyarılar, çalışanları birer bilgi işleme makinesi hâline getiri­yor. İş dünyasında buna artık ‘infinite workday’ yani ‘sonsuz iş günü’ deniyor. Peki, bu mo­del sürdürülebilir mi? Micro­soft’un 2025 Work Trend Index raporuna göre, dünya genelinde bilgi çalışanlarının yüzde 40’ı, sabah saat 6’dan önce e-posta­larını kontrol etmeye başlıyor. Yüzde 30’u ise gece saat 22’den sonra hâlâ çevrimiçi. Günde ortalama 275 kesinti yaşıyo­ruz; her iki dakikada bir mesaj, e-posta veya toplantı bildirimi geliyor. Bu durum, çalışanların zihinsel ve fiziksel sınırlarının giderek silikleştiğini gösteri­yor. Deloitte 2025 Human Ca­pital Trends raporunda yer alan bir veri dikkat çekici: Genç pro­fesyonellerin yüzde 94’ü, iş-ya­şam dengesini kariyerden da­ha öncelikli görüyor. Guardi­an’ın haberine göre ise ‘sonsuz iş günü’ sendromu, özellikle Z kuşağında yaygın bir tükenmiş­lik duygusunu tetikliyor. Bir ça­lışanın ifadesiyle: “200 mesaj, 270 bildirim… Özel hayat diye bir şey kalmadı.”

Çalışma hayatında erişilebilirlik: ‘Sonsuz iş günü’ sendromu - Resim : 1

Parodoks ya da kör nokta

Lucid Software’in yayınla­dığı ‘Productivity Paradox in Hybrid Work’ araştırması, li­derlerin yüzde 77’sinin çalı­şanlarının verimli çalışmadı­ğını düşündüğünü ortaya ko­yuyor. Ancak aynı çalışmada, bu liderlerin yalnızca yüzde 19’u ölçüm yöntemlerinin in­san odaklı olduğunu kabul edi­yor. Yani yöneticiler, üretken­liği kontrolle ölçerken aslında verimsizliği teşvik ediyor ola­bilir. Microsoft’un raporu ise üretkenliğin artmasında yapay zekânın katkısına işaret ediyor. Chatbotlar, toplantı özetleri, e-posta taslakları gibi rutin iş­leri üstlenen yapay zekâ uygu­lamaları, odaklanma süresini ortalama yüzde 30 artırabiliyor. Ancak Danimarka’da yürütülen başka bir araştırma, AI kullanı­mının halen çalışanlar üzerin­de beklenen pozitif psikolojik etkiyi yaratmadığını gösteriyor.

‘İnce ayar’ zorunluluğu

Deloitte’a göre, iş gücünün yüzde 56’sı hibrit modelde ça­lışıyor. Bu modelin esnekliği her ne kadar memnuniyet sağ­lasa da çalışanlar hâlâ “verim­lilik paranoyası” altında. Yüzde 85’lik bir kesim her an izleni­yormuş hissine kapıldığını söy­lüyor. Şirketlerin insan kaynak­ları birimleri ise bu ortamda hem performansı ölçmek hem de veri gizliliğini korumak ara­sında denge kurmaya çalışıyor. Aynı zamanda ‘quiet cutting’ olarak adlandırılan, çalışan­ların sessizce iş tanımlarının değiştirildiği, terfi yerine ro­tasyona zorlandığı süreçler de artıyor. Korn Ferry’nin yeni ra­poruna göre, çalışanların yüzde 62’si son bir yılda rolünün de­ğiştiğini ve bunun performans düşüklüğüyle ilişkilendirildiği­ni düşünüyor.

Yeni bir insan stratejisi gerekiyor

1 Zihinsel hijyen için dijital sınırlar konulmalı: Akşam 8’den sonra e-posta, mesaj ve toplantı yasakları uygulanmalı.

2 Yapay zekâya angarya işleri verin: Rutin işler AI'a devredilmeli, insanlar ya­ratıcı, yüksek değerli işlere odaklanmalı.

3 Kültürel liderlik şart: Yö­netici ekipler, sınırları ihlal etmeyen ve dijital nezaketi des­tekleyen bir rol üstlenmeli.

4 Genç çalışanlara yatı­rım yapılmalı: AI okurya­zarlığı, dijital etik, siber farkın­dalık eğitimleri temel paket ha­line getirilmeli.

‘Infinite workday’, yani son­suz iş günü bir efsane değil sa­yılarla desteklenen bir gerçek. Ancak bu model hem sürdürü­lemez hem de tehlikeli. İş gü­cünü daha üretken kılmak, on­lara daha fazla iş vermekle de­ğil; daha fazla anlam ve kontrol sunmakla mümkün. Bundan sonraki süreçte ofisleri dolulu­ğuyla değil, zihinsel boşlukla­rı desteklemesiyle değerlendir­mek gerekecek. Gerçek rekabet avantajı, çalışanlara nefes aldı­ran şirketlerden çıkacak. Son­suz iş günü değil, sınırlı ama de­ğerli saatlerle tanımlanan ye­ni bir çalışma kültürü yaratmak artık lüks değil, zorunluluk.

Yazara Ait Diğer Yazılar