Deprem bir beka sorunudur

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ ragipkutay.karaca@dunya.com

Depremlerin etkisi konusundaki bu yazıyı yazmaya başladıktan hemen sonra Avrasya Stratejik Araştırmalar Platformu (ASAD) olarak Prof. Dr. Naci Görür’ü ağırladık. Türkiye’nin böylesi bilim insanlarına sahip olması ülkemiz adına büyük gurur. Hocamızı dinledikten sonra yazımda söylediklerini kullanmak farz oldu. Yazının sonucunu yazarken böylesine değerli bir bilim insanına atıf yapmak benim için de bir gurur…

Türkiye, kurulduğu günden bugüne Erzincan’dan Kahramanmaraş’a büyük depremler yaşadı. Bu depremlerde can ve mal kaybı çok oldu. Türkiye ekonomik, sosyolojik, psikolojik yıkımlara uğradı.

Depremler siyasi anlamda iktidar değişikliklerine neden oldu. 1999 ve 2023 yıllarında yaşadığımız depremler uluslararası ve ulusal ortam açısından birbiriyle benzeşir.

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında oluşan boşluk dünyanın her yerinde sorunlar yaratmıştı. Irak ile başlayan süreç Balkanlar’a sıçramış, Yugoslavya dağılmış, bu dağılmanın yarattığı büyük çatışmalar soykırımlara neden olmuştu.

Bunun yanında dünya, 1997 yılında, Asya’da büyüyen ve tüm dünyayı içine alan, 1929 Büyük Buhran’ından sonra günümüze dek dünya ekonomisinde yaşanan en büyük kriz ile karşı karşıya geldi. Kriz gelişmiş ülke ekonomileri üzerinde kuvvetli etkiler yarattı.

Bu ortamda Türkiye 1999 depremine, GSMH’nın düştüğü, ihracat ve ithalatın daraldığı, iç borç stokunun büyüdüğü, bütçe açığının arttığı, enflasyonun hızlandığı bir ekonomik atmosferde yakalandı.

Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın verilerine göre depremden etkilenen 7 ilin 1999 yılının ilk yarısında toplam ihracattaki payı yüzde 46.7; ithalattaki payı ise yüzde 72’dir. Sanayide oluşturulan katma değerin yüzde 46.7’si, vergi gelirlerinin yüzde 58’i depremin etkilediği bölgede oluşuyordu.

Deprem sonrası bu 7 ilin GSMH içerisindeki oranı yüzde 34.7 azalmıştır. 1999 yılında yaşanan depremin ekonomiye etkisinin 15-19 milyar dolar arasında olduğu düşünülmektedir. Deprem, 1999 yılı GSMH’sının yüzde 9’unun kaybına neden olmuştur.

Asya Ekonomik Krizi ve üzerine yaşanan deprem sonrası ekonomik kriz Türkiye’de siyasi çalkantılara neden olmuş ve 2002 seçimleri iktidardaki üç partiyi meclis dışına itmiştir. Türkiye, 1999 depremi öncesinde yaşanan ekonomik ve siyasi ortamdan çok farklı olmayan koşullarda Kahramanmaraş merkezli depreme yakalandı.

2008 ve 2012 yıllarında yaşanan küresel ekonomik krizlerin etkileri atlatılmaya çalışılırken 2020 yılında tüm dünyayı esir alan büyük salgın dünya ekonomisinde daha büyük bir daralma yarattı. 2022 başında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ise ekonomik anlamda geri dönüşü zorlaştırmayı bırakın dünya ekonomisinde daha büyük yaralar açtı, açmaya devam ediyor.

Türkiye, 1999 benzeri, GSMH’nın düştüğü, ihracat ve ithalatın daraldığı, iç borç stokunun büyüdüğü, bütçe açığının arttığı, enflasyonun hızlandığı bir ekonomik atmosferde bir kez daha depreme yakalandı. Depremden etkilenen 10 ilin toplam GSMH içerisindeki payı yüzde 9’un üstünde. Toplam ihracatımızın yüzde 8.5’unu yaratıyorlar.

Bugünlerin en önemli konusu olan tarım için kullandığımız alanların yüzde 16’sı bu 10 ilin sınırları içerisinde. Dünya Bankası, Küresel Afet Sonrası Acil Hasar Tahmini Raporunda, depremin maliyetinin 34.2 milyar dolar seviyesinde olabileceğini açıkladı.

Bu rakam 2022 GSMH’nın yüzde 4.2’sine denk gelmekte. Siyaseten ise benzer şekilde Türkiye seçime gidiyor. Bu iki depremin yarattığı etkileri görünce ve bulguları Naci hocanın yorumlarıyla birleştirince Türkiye’nin sanayi üretiminin yarısından fazlasını gerçekleştiren, nüfusun yüzde 30’undan fazlasını barındıran, Türkiye’nin GSMH’nın çoğunu üreten ilk 5 şehrin üçünü içerisinde bulunduran Marmara Bölgesi’nde yaşanabilecek bir depremin yaratacağı etkinin bir beka sorununa dönüşebileceğini söylemek komplo teorisi yaratma anlamı taşımayacaktır.

Devlet yönetiminde en üstten en alttaki mevkilere kadar her yöneticinin önümüzdeki 200 yılı dikkate alarak çözümler üretmesi gerekiyor. Öncelikli olarak Marmara Bölgesi’ndeki sanayinin bir kısmının sanayiciye her türlü kolaylık sağlanarak taşınması gerekiyor.

İstanbul’un 16 milyona dayanan nüfusu artık kentin kaldırabileceği hacmi aşmış durumda. İstanbul’dan geriye göç için bir politikaya ihtiyaç var. Konu siyaset üstü. Partizanca davranılmamalı. Devletin ilk görevi halkının can güvenliğini korumaktır.

Bugünden itibaren tüm büyük projelere ara verilmeli. Bir Afet Bakanlığı kurularak başta Marmara olmak üzere insanları ölümü bekleyecekleri konutlardan kurtarmak gerekiyor. Acil deprem dirençli kentler, yerleşim yerleri oluşturulmalı. Emin olun hiç zor değil…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sevgiliye kavuşmak; Şuşa 04 Ağustos 2023