Ekonomi yavaşlayacak nakit akışına dikkat!

Jülide YİĞİTTÜRK GÜRDAMAR
Jülide YİĞİTTÜRK GÜRDAMAR EKONOMİ GÜNLÜĞÜ julide.yigitturk@dunya.com

2024 yılı şirketler için kolay olmayacak. “Şirketler, ekonomideki yavaşlamanın etkilerini 6-9 ay içerisinde hissedecekler” diyen Peninsula Corporate Finance Yönetici Ortağı olan Fatih Keresteci, şirketlere uyarıda bulunuyor: Nakit akışı yönetimi bu sene önemli olacak.

Enflasyonla mücadele kapsamında ekonomi yönetimi birbiri ardına düzenlemeler yapıyor. Önümüzdeki günlerde de ekonomiyi soğutmak için bir dizi kararların kapıda olduğu konuşuluyor. Bu anlamda 2024 yılı, hem vatandaş hem de şirketler için kritik bir yıl olarak adını tarihe yazmaya hazırlanıyor. Bu durumda şirketler için nakit akışı yönetimi her açıdan önemli olacak.

Şirketlere finansal risk yönetimi, danışmanlık ve yönetim stratejileri konusunda uzun süre hizmet veren ve şimdi de Peninsula Corporate Finance (PCF) Yönetici Ortağı olan Fatih Keresteci, ekonomide yavaşlama sinyallerinin başladığını belirterek, bu kritik yıl da şirketlerin özellikle nakit akışı yönetimine dikkat etmeleri konusunda uyarıyor. Keresteci ile hem şirketlerin bu kritik yılda nasıl hareket etmeleri gerektiğini hem de piyasalara yönelik beklentilerini konuştuk.

Şirketler gözüne far tutmuş tavşan gibi oldular

Pandemi sonrasında alınan önlemler ve çok düşük düzeyde tutulan faizler sayesinde şirket bilançoları inanılmaz iyi performans sergiledi. Ancak, bu ‘saadet zinciri’, geçtiğimiz sene yapılan seçimlerden sonra sona erdi. Şu an geldiğimiz noktada, geçmişteki bol para, gevşek kredi koşulları ve canlı tüketim ortamıyla kıyaslandığında, “gözüne far tutmuş tavşan” gibi ekonominin durduğunu, krediye erişimde sorunlar yaşandığını ve kredi maliyetlerinin %70-80 gibi matematiksel olarak mantıksız seviyelere yükseldiğini görüyoruz. Şirketler önceden karlıydı, ancak şimdi likidite sıkıntısı çekiyorlar ve TCMB’nin son dönemde attığı radikal nitelikteki adımlar sonrasında hayatın gerçekleriyle yüzleşmek durumunda kalacaklar.

Türkiye'de asla ani duruş olmaz

Türk toplumu artık tüketim odaklı bir yapı haline geldi. Birçok kamuoyu araştırmasında görebileceğimiz üzere, insanlar genellikle neyle mutlu olduklarına ilişkin sorulduğunda, tüketimle ilişkilendiriyorlar mutluluklarını. Tüketim piramidinin zirvesi ev ve araba satın almakla ilişkilendiriliyor. En alt seviyede ise, güzel bir yemek yemek veya eşe bir çanta, gömlek veya pantolon almak gibi basit şeyler yer alır. Bu nedenle, her ne kadar ekonomik yavaşlama başlamış olsa da Türkiye’de ani bir duruş olması çok zor.

Yavaşlamasının etkisi 3+6 ayda hissedilecek

 Bugün yapılan düzenlemenin reel sektördeki etkilerini hemen görmek mümkün olmayabilir, bu zaman alacaktır. Tıpkı parasal aktarım mekanizmasının çalışması şeklinde. Merkez Bankası’nın faiz artırımı gibi bir kararının ekonomiye yansıması zaman alır; bu, sağlam işleyen bir ekonomide dahi 6-9 ayı bulabilir. Bu süreci bir antibiyotik tedavisine benzetebiliriz.

Bir ilacı aldığınızda hemen sonuç alamazsınız. İlacı düzenli olarak kullanmak ve belirli bir süre boyunca etkisini gözlemlemek gerekir. Ancak bu bile yeterli olmayabilir; doktor ilacın dozunu artırabilir veya başka tedavi yöntemleri önerebilir. Ekonomideki yavaşlamayla beraber vadeler uzayacak, alacakların ödeme sürelerinde gecikmeler yaşanabilecek. Bu durum stokları artıracak ve işletme sermayesi ihtiyacını yükseltecek. Bu nedenle, bugün yaşadığımız olayların reel etkilerini 3-6 ay sonra görebiliriz. Şirketler, bu sorunların etkilerini ancak bu süre zarfında görecek.

6 ayda yüzdürülecek şirket sayısı artacak

Peki iflaslar artar mı? İflas kelimesini açalım. İki tür şirket sorunu tanımlayabiliriz: likidite ve batık. Likidite sorunu, şirketin varlıklarını sıkıntılı bir konjonktürde satmaya kalktığınızda değerinin yükümlülüklerinden düşük olduğu durumu ifade eder. Ancak normal piyasa koşullarında, varlıklarının yükümlülüklerinden daha değerli olduğu düşünülür. Bu tür şirketler likidite sorunu yaşar ve finansal olarak sıkıntı çekerler. Bu durumdaki şirketleri kurtarmak birçok açıdan daha yararlıdır ve bunun için de finansal destek veya nefes alma alanı sağlanması gerekebilir. İkinci sınıf tanım ise şirketin varlıklarını ne zaman satarsanız satın, yükümlülüklerini karşılamaya yetmediği durumu ifade eder. Bu durumda şirket batık olarak adlandırılır.

Bu zombi şirketler aslında finansal olarak ölüdürler. İktisat teorisi, likidite sorunu yaşayan şirketlerin kurtarılması gerektiğini savunur, çünkü bu şirketler genellikle faaliyetlerini sürdürebilirler ancak finansal olarak sıkıntı yaşarlar. Bu tür şirketlere nefes alma alanı sağlamak, vadelendirmek, ödemeleri ertelemek veya faizleri düşürmek gibi önlemler almak lazım. Önümüzdeki 6 ay içinde bir takım şirketin finansal olarak yeniden yapılandırılmaya gireceğini, girmesi gerektiğini düşünüyorum. Bunlar yüzdürülmesi gereken şirketler olacak.

Zombi şirketleri yüzdürmemek gerekiyor

 Peki zombi şirketler? İktisatta literatüründe bir söylem vardır; Kötü para iyi parayı sektör dışına atar. Kötü şirket de iyi şirketi sektör dışına atar. 2018 yılında yapılan düzenleme ile hem zombi hem likidite sorunu yaşayan şirketlerin hepsine yapılandırma imkanı sağlandı. Fakat zombi şirketler kısa vadede hayatta kalabilmek için gereken neyse onu yapar ve çoğunlukla da piyasayı bozabilir.

Bu nedenle teorinin de dediği gibi zombi şirketleri yüzdürmemek gerekiyor. Seçimler sonrasında bunu yapmak ne kadar kolay olacak bilmiyorum. Çünkü bu işsizlik oranlarının artması ve gelir düzeyini aşağı çekmek demek olur. Ayrıca elimizde resmi bir veri olmadığı için de bu kapsamda ne kadar şirket var bilemiyoruz.

Yavaşlamadan etkilenecek sektörler

 Ekonomideki yavaşlamadan en çok tekstil, otomotiv yan sanayi gibi sektörler etkilenecek. Emek yoğun ve ihracata dayalı olan sektörlerde sıkıntı olabilir. İhracat gelirlerinin Türk Lirası karşılığı, enflasyondaki artışın altında kalıyorsa, şirketlerin maliyetlerini karşılamakta zorlanması kaçınılmaz oluyor.

Bu durum, şirketlerin karlılığını ve nakit akışını olumsuz etkileyebilir. Kur artsın diyorlar ama artışın en fazla 1 ay olumlu etkisi olur. Sonrasında kur artışı enflasyona neden olur ve şirketlerin maliyetleri topyekün artar. Kur artışı ne yazık ki genel inanışın aksine doğru bir tedavi aracı değildir. İşçilik maliyetleri, finansman imkan ve maliyetleri, verimlilik eksikliği ve herşeyden önemlisi öngörülebilirlik eksikliği daha sıkıntılı alanlar gibi görünüyor.

Enflasyonla mücadele için taksit kalkmalı, yılda tek zam yapılmalı

 Enflasyonun kronik hal almış olduğu ülkelerde enflasyonu aşağı çekmek çok zor. Toplumsal konsensus sağlamak için siyaset ve ekonomi mekanizmasının tek sesle bir dirayet göstermesi gerekiyor.

Enflasyonla mücadelenin ilk maddesi de ‘enflasyonun yavaşlayacağı noktasında toplumsal bir konsensus’ sağlamak. Yüksek enflasyon ortamında gelecekte fiyatların daha pahalı olacağı beklentisi ve ileride gelirimin yetmeyeceği korkusu insanların tüketimini ihtiyaç duysun ya da duymasın erkene çekiyor. Bu davranışı ortadan kaldırmak gerekiyor.

Gelecek tüketimimi bugüne çekmemi devre dışına almam gerekiyor. Bu da ancak 3 basamakla yapılabilir: Enflasyon beklentilerinin düzeltilmesi, yılda tek zam yapılması (Temmuz ayında yeniden bir maaş olmaması) ve taksit kullanımının kontrol altına alınması. Kredi kartı taksitlerinin sınırlandırılması veya daha sıkı koşullara bağlanması, vatandaşların gelecek gelirlerini bugüne çekerek tüketimlerini artırmalarını engelleyebilir. Ancak, seçim sonuçlarından hareketle bu tür adımların yaratacağı siyasi maliyetleri de göz önünde bulundurmak gerekecek.

Türkiye'de hastalık inatçı bir hal aldı

Türkiye ekonomisinin yaşamış olduğu sıkıntıları hastalığa benzetirsek, ‘hastalık inatçı’ bir hale geldi diyebiliriz. İnatçı hastalığı yenmek için de şok bir tedavi gerekiyor. Şok tedaviler uzun sürmez. Geçtiğimiz 10 ay seçim nedeniyle biraz zaman kaybı oldu. Şok tedavi uzun süre uygulanırsa insanlar mutsuz olur, şirketler çok zor durumda kalır. Bu nedenle önümüzdeki üç ay kritik. Nisan, Mayıs ve Hazıran aylarından sonra yaz ayları ile birlikte ekonomik ve finansal koşullarda bir miktar rahatlama olacaktır. Doğru tedavi uygulayabilirsek, dışarıdan para girişlerinin de anlamlı düzeyde başlayağı kanaatindeyim..

Bu ay Moody's ve S&P’den not düzeltmesi gelebilir

Bayram sonrasında yabancının yavaş yavaş gireceğini düşünüyorum. Nisan ayının ikinci yarısından sonra Moody’s ve S&P’den bir kredi notu düzeltmesi bekliyorum zira Fitch’e göre çok geride kaldılar. Haziran ayında Türkiye gri ülke sınıfından çıkacak kanaatindeyim. Bunun ardından genel anlamda ilave bir not artışına daha gidilebileceğini tahmin ediyorum. Çünkü Türkiye’nin şu an CDS seviyesi, notunun daha yüksek olması gerektiğini söylüyor.

Bunlar olurken de yavaş yavaş ekonomi normalleşip, yabancının da buraya yavaş yavaş gelmesiyle beraber Türkiye’nin olumlu anlamda belli bir patikaya geleceğini düşünüyorum. Ama bu patika 2005-2013’teki kadar iyi bir patika olmayabilir. Onun da sebebi o gün yapısal anlamda Türkiye daha iyi bir ekonomiydi, şu an Türkiye yapısal anlamda biraz sorunlu bir yapıya haiz. Yani aslında portföy yatırımları ve kredi anlamında olumlu bir gelişme olsa da doğrudan yabancı yatırımlar penceresinden bakılınca ciddi bir yabancı girişi de beklemiyorum. Shakespeare’in lafı vardır; Güven ruh gibidir asla terk ettiği bedene geri dönmez.

Kalıcı sermaye girişlerinde hep akıllarda “yarın sabah başka bir şey görür müyüm” etkisi ne yazık ki olacak. Yabancı yatırımcı sıcak para, ılık para ve doğrudan yatırım şeklinde geliyor. Sıcak para her zaman gelir, ılık para Eurobond, halka arzlar ve uzun vadeli kredi kanalları üzerinden gelir. Ama yakın zamanda Türkiye’ye büyük miktarda doğrudan bir yatırımın gelmesini beklemiyorum. Bu anlamda Türkiye’nin en az 3-4 yıl yılı var, rüştünü ispatlaması gerekiyor.

Rezervler artacak, KKM bizimle beraber yaşayacak

 Önümüzdeki günlerde turizm gelirleri ve döviz girişlerindeki artışlar, rezervlerin kademeli olarak toparlanmasına katkıda bulunacak. Önümüzdeki 6 ay sonrasında rezerv riskini artık daha az konuşacağız. USDTRY kurunda sene sonu beklentim 40 TL. Kurdaki artış enflasyonun artış hızının altında kalacak. Yani Türk Lirası reel anlamda değerlenecek. KKM ise bu işler kalıcı olarak düzelmeden hayatımızdan çıkmayacak gibi görünüyor. Bizimle beraber uzun süre yaşayacak gibi…

7-8 milyar TL'lik halka arzlar kapıda

 Borsadaki şirket sayısının 500’ün üzerine çıkmasını olumlu buluyorum. Bundan sonra da halka arzlarda artış bekliyorum. Fakat halka arz kalitesinin değişmesini bekliyorum. Kaç tavan yapar? Ne kadar kazanırım? Şeklinde değil de yabancı yatırımcıya uygun izahname, tanıtım, roadshowlar, değerleme, derinlik, hikaye gibi noktalar daha önemli olacaktır. Çünkü daha iyi şirketler, büyük halka arzlar geliyor. Kaliteli şirketi doğru anlatarak, kurgulayarak, doğru yatırımcıya ve stratejiyle yabancı yatırımcının geleceği kaliteli bir döneme giriyoruz. 7-8 milyar TL’lik halka arzlar gelecek. Gerçek anlamda yabancının geldiğini büyük halka arızalarının başarılı olmasıyla test edeceğiz.

Toptan ticarette yavaşlama başladı

NAKİT AKIŞI: Bir şirket bilançosu küçüldü veya zarar etti diye batmaz. Bilançosu ne kadar güçlü olursa olsun, o gün nakit ödemesi gerektiğinde nakde ulaşamıyorsa, iflas riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle, likidite krizi olarak adlandırılan bu kavram önemlidir. Şirketlerin, nakit akışını iyi yönetmeleri kritik önemde.

EKONOMİNİN YAVAŞLAMASI: Ekonomi yavaşladığında, alışveriş genellikle azalır. Perakende ticaret şimdilik iyi gitse de toptan ticarette yavaşlama başladı. Bu da şirketlerin gelirlerinin düşmeye başlamasına, cirolarının azalmasına, bilançoların küçülmesine neden olacak. Ayrıca ekonomi yavaşladığında bazı sektörlerde yaşanan kapasite fazlalığı da pazardan pay almak için karlılıkları düşürecektir.

 EKOSİSTEMİN ZİNCİRLEME BOZULMASI: Üçüncü olarak, hiçbir şirket tek başına değerlendirilmemeli. Çünkü bir şirket, bir ekosistem içinde yaşar. Bu ekosistemin bir habitatı, müşterileri, tedarikçileri, ustaları ve çalışanları var. Bir şirket istediği kadar güçlü olsun ekosistemde bir ödemenin gecikmesi bütün nakit akışı bozabilir.

Keresteci'den şirketlere tavsiyeler

- İlk olarak her şirkete ayrı bir tedavi uygulamak gerekiyor. Çünkü, hastalık yoktur, hasta vardır! Likidite sorunu yaşayan şirketlerin kısa vadede likiditeye erişimini sağlamak gerekiyor. Bankaların da şirketlerin belli bir dönem nefes alması için ödemelerini ötelemesi gerekebilir. Ayrıca faizlerin yüksek olduğu ortamda şirketlerin faiz yükünü aşağıya çekecek ya da ödemesini öteleyecek bazı yapılarla en azından kısa vadede biraz toparlamalarına imkan sağlamak lazım.

-Şirketler ise ilk olarak yaptıkları işin ve konjonktürün doğru olduğu noktada karlı bir iş mi yapıyorlar ona bakmaları gerekiyor. Her işletme, iş modelini ve coğrafi konumunu dikkatlice değerlendirmeli. Çünkü bazen 1. Kuşaktan devralan yeni kuşak ısrarcı olabiliyor.

-Ürün farklılaşmasına gitmek gerekebilir. İşletmelerin, değişen piyasa koşullarına ve tüketici taleplerine uyum sağlamak için iş yapış şekillerini sürekli olarak gözden geçirmesi gerekir. Herkesin yaptığı işi hem de aynı şekilde yaparak asla para kazanamazsınız. Ayrıca verimlilik ve etkinlik ile gerektiğinde coğrafi farklılaşma ve iş yapma şekillerini değiştirmeleri de önemli.

-Profesyonelleşme ve kurumsallaşma hikayesi. Ben burada biraz farklı düşünüyorum. Bir şirketin müteşebbis ruhu o şirketin patronudur. Patronu dışarı çıkartıp profesyonel birini getirmeyi doğru bulmuyorum. Sadece o patronu yeni dünya şartlarına uyumlu olarak şirketin kurumsal yapısına entegre edeceksin.

-Sonuç olarak, işletmelerin sadece geçmişe değil, geleceğe odaklanmaları ve stratejilerini buna göre şekillendirmeleri gerekiyor. Rahmetli Demirel’in bir sözü vardır: Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurutulamaz. Türk şirketleri de hep önüne bakmalı, sadece gerektiğinde dikiz aynasına bakabileceği bir strateji geliştirebilmeli.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar