Ekonomide erken bahar yok!
Merkez Bankası politika faizinde 300 baz puanlık bir indirime gitti. Ekonomistlerin çoğunluğu 250 baz puanlık bir indirim bekliyordu. TCMB’nin beklentilerden 50 baz puan indirim yapmasının piyasalarda erken bir bahara neden olacağını düşünmüyoruz.
Faiz indirim sürecinde yaşananları özetleyerek bu süreçten bazı dersler çıkartılabileceğini düşünüyoruz. Para politikası oluşturulurken ve politika faizi belirlenirken göz önünde bulundurulan temel unsurlar enflasyon ve ekonomik aktivitenin gidişatıdır. Gelişmekte olan ülkelerde bu durum daha karmaşık bir hal alıyor. Örneğin, dolarizasyonun yüksek olduğu bir gelişmekte olan ekonomide ekonomik aktörlerin yerel para ve döviz arasındaki tercihleri de merkez bankaları için önemli hale geliyor.
Son dönemde Türkiye’de enflasyonun aşağı yönlü trendini koruduğunu gözlemliyoruz. Her ne kadar temmuz enflasyonunun yüzde 2’nin üzerinde gerçekleşme ihtimali yüksek olsa da sonraki aylar için enflasyon görünümü yine olumlu görünüyor. Bizim temmuz ayı enflasyon tahminimiz yüzde 2.2, yıl sonu enflasyon tahminimiz yüzde 28-30 aralığında bulunuyor. Bu çerçeveden baktığımızda TCMB’nin mevcut durumda yüzde 46 olan politika faizinde indirime gitmesi için bir alan olduğu anlaşılıyor.
Dolarizasyon riski var mı?
Ekonomik aktivite tarafına baktığımızda gerek satın alma yöneticileri endeksi (PMI) gerek kapasite kullanım oranı gerekse de güven endeksleri ekonomik aktivitede zayıflığa işaret ediyor. Artan konkordato başvuruları ve karşılıksız çek oranları şirketler kesiminde stresin arttığını gösteriyor. Tahsili gecikmiş alacakların kredilere oranı yüzde 1.6 civarında. Fakat bu göstergenin reel sektörün gerçek resmini vermediği kanaatindeyiz. Nitekim, yerli özel ve yabancı sermayeli bankaların tahsili gecikmiş alacak oranlarına baktığımızda yüzde 2.3’lük seviyeler görüyoruz. Diğer taraftan, tüketici kredilerinde bu oranın yüzde 4’e yaklaşıyor. Durumun daha da kötüye gitmemesi için BDDK yeniden yapılandırma konusunda adım atmak durumunda kaldı.
Özetle, ekonomik aktivitedeki gelişmelere baktığımızda da TCMB için faiz indirimi yapmak adına bir pencere açıldığını görüyoruz. Türkiye’de para politikası uygulayanların elini zorlaştıran bir konu dolarizasyon. Son dönemde TL getirilerin daha cazip olması tersine dolarizasyonu teşvik etti. Son verilere göre TL mevduatın toplam mevduatlara oranı yüzde 59 seviyesinde. Döviz tevdiat hesaplarının toplam mevduatlara oranı ise yüzde 38. KKM’nin toplam krediler içindeki payı yaklaşık yüzde 2 seviyesine geriledi.
Bu bağlamda, mevcut durumda bir dolarizasyon eğiliminden söz etmek mümkün değil. Dolarizasyon eğiliminde bir artış olması için tasarruf edenlerin risk algısında bir bozulma ya da TL getiri aleyhine bir gelişme olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu risklerin gerçekleşmesi durumunda bile TCMB’nin artan risk faktörünü telafi edebilmek için faizleri artırdığını ve döviz satışından çekinmediğini gözlemledik. Tüm bu gelişmeleri değerlendirdiğimizde, TCMB’yi tedirgin edecek bir dolarizasyon riskinden bahsetmek mümkün görünmüyor.
İndirim makul
Tüm bu gelişmeleri bir araya getirdiğimizde faiz indirimi için uygun bir ortam oluştuğu ortada. Fakat faiz indirimi ne kadar olmalı konusu çok tartışıldı? Temmuz başında 350 baz puan ile başlayan beklentiler 250 baz puana geriledi. Buradaki temel sebep kısa vadeli mevduat ve para piyasası fonlarına uygulanan yüzde 15’lik stopaj oranının yüzde 17.5’e yükseltilmesi oldu. Sonrasında TCMB’nin iletişimi “eğer dolarizasyon eğilimi artarsa faiz indiriminde daha kontrollü davranırız” şeklinde oldu.
Bu iletişim sonrasında birçok ekonomist faiz indirim beklentisini 250 bp’ye çekti. Biz piyasaların bu iletişimi kastedildiğinden daha şahin algıladığı kanısındayız. Bu nedenle 300 baz puanlık indirimi makul buluyoruz. Bundan sonrası için TCMB’den ne beklemek lazım? TCMB yaptığı iletişim ile reel faizlerin yüksek kalacağı sinyalini vermeye devam ediyor. Temmuz ayı enflasyonu yüzde 2’nin üzerinde gelse de yıllık enflasyon baz etkisi nedeniyle gerileyecek.
Ağustos ayında PPK toplantısı olmaması nedeniyle politika faizi yüzde 43 seviyesinde kalmaya devam edecek. Bu durum reel faizlerin yine yüzde 10 civarında seyretmesi anlamına geliyor. TCMB’nin kalan toplantılarda yapılacak faiz indirimleri ile 2025 yılını yüzde 35-36 seviyelerinde bitireceğini tahmin ediyoruz. Bu süreçte ülkenin risk primini artıracak önemli bir gelişme olmayacağını varsaydığımızı da not edelim.