Faizle değil, güvenle ayakta durur ekonomiler, şehirler ve ülkeler…

Ömer Gencal
Ömer Gencal EkoSpektrum: Piyasa ve Duygular omer.gencal@dunya.com

Bu köşede ya­zamaya başla­madan önce nasıl bir köşe adı koy­mam gerektiği­ni uzunca bir sü­re düşünmüştüm. Ekonomi ve finans konularındaki ya­zıların sadece ra­kam, sayı ve ras­yonellikten ibaret olmadığı­nın bilinci ile köşeme “Piyasa ve Duygular” ismini vermiştim.

Ekonominin sadece sayılar, faiz oranları, büyüme verileri ve döviz kurlarıyla ölçülebilece­ğini sananlar, bugün yaşadığı­mız krizi anlayamaz anlamakta zorlanır. Evet ekonomi model­lerden oluşan, sayı ve verilerle açıklanabilen bir bilimdir fakat aynı zamanda ve hatta belki de bir his, bir güven, bir inanç me­selesidir. Üzülerek söylemek gerekir ki bu ülkede artık güven de inanç da hisler de art arda ge­len büyük siyasi depremlerle enkaz altında kalmıştır.

Milli güvenlik sorunu haline gelecek

19 Mart günü İstanbul Bü­yükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözal­tına alınmasıyla başlayan ge­rilim yalnızca bir siyasi he­saplaşmanın değil, aynı za­manda yatırımcı güveninin açık bir iflasıydı.

Adaletin te­razisi şaştığında, hukuk siya­sete esir düştüğünde ve gücün sesi, haklılığın sesinin üstü­ne çıktığında yalnızca mahke­me salonları değil, borsalar da çöker, döviz kurları azgın dal­galar gibi yükselir. Elinizdeki rezerv gücüyle belki bu azgın dalgaları belirli bir süre sakin­leştirebilirsiniz ama doğal sü­reçler dengesini bulana kadar elinizdekileri çarçur etme ris­kini alırsınız. Tarih bunun ör­nekleriyle doludur.

Dışarıda dünya çalkalanı­yor. Trump’ın her ülkeye yöne­lik yeni gümrük tarifeleri ilan edip ardından Çin dışındakile­re 90 günlük muafiyet verme­si, “müzakere edeceğiz” açık­lamalarıyla piyasaları bir kum fırtınasına sürüklemesi bile tek başına yeterince dalgalan­ma yaratırken büyük oynaklık­lara sevk ederken, biz içeride kendi ellerimizle, adaleti yerle bir ederek, güveni yıkarak daha büyük bir yangın çıkarıyoruz.

Tam da bu belirsizlik iklimi­nin içindeyken 23 Nisan’da İs­tanbul’u sallayan 6.2 büyüklü­ğündeki deprem meydana gel­di. O an anladık ki bu ülkede yalnızca siyaset değil, fay hat­ları da büyük dalgalanmalar yaşıyor. Şehir, insanları bü­yük endişe ve korkuya iten bir şiddetle onüç saniye sallandı, ama esas sarsılan insanların kalbinde taşıdığı güven duy­gusuydu çünkü herkes biliyor ki asıl deprem daha yaşanmadı.

Umarım geç gelir ve hazırlık­lı oluruz fakat o gün geldiğin­de yalnız binalar değil, içinde saklanan umutlar da yıkıla­cak. İstanbul’un Türkiye Gayri Safi Milli Hasılasının üçte birini ürettiği gerçeği ortada durur­ken, son altı yılda merkezi hü­kümet tarafından yalnız bıra­kılan yerel yönetimler nedeniyle yönetilmeyen riskler ve yapı­lamayan hazırlıklar, bu riskin gerçekleşmesi ile birlikte bir milli güvenlik sorunu haline gelecek.

Bunu sadece ben söy­lemiyorum. Konunun tüm uz­manları büyük bir fikir birliği içinde aynı görüşleri dile ge­tiriyorlar ve kamuoyu ile pay­laşıyorlar. Bu kadar endişe ve korku devam ederken, ortalık yangın yerine döndüğünde ha­la saçını tarayan güzel edasıy­la Kanal İstanbul projesinin ön adımları niteliğindeki lüks konut inşaatına başalayanların İstanbul’u ve halkı düşünmedik­leri akla geliyor.

Döviz mevduatları artıyor

Türkiye Cumhuriyet Mer­kez Bankası’nın 350 baz pu­anlık faiz artışı bile döviz he­saplarının yükselmesine engel olamadı. Çok değil daha üç ay önce Ocak ayı ortasında 186 mil­yar dolar büyüklüğe kadar ge­rilemiş döviz mevduatları 38 milyar dolar artışla 224 milyar dolara kadar arttı. Bu seviye­ler 2024 Mart ayında yapılan yerel seçimler öncesindeki se­viyenin çok üzerinde. Kur ko­rumalı mevduattan ve para pi­yasası fonlarından dönen TL birikimlerin %60’nın dövize döndüğü IMF toplantıları sıra­sında Merkez Bankası başkanı Fatih Karahan tarafından ya­bancılara aktarılalı henüz bir hafta oldu. Döviz cinsi fonlarda da artış durulmuyor.

Altının yıl başından 21 Nisan tarihine ka­darki süre içinde %29.6 artışı arındırıldığında bile döviz cin­si yatırım fonlarında 6 milyar 500 milyon dolardan fazla artış olduğu görülüyor. Merkez Ban­kasının en çok çekindiği dola­rizasyon yeniden hortladı de­mek hiç de yanlış olmaz. Mese­le bu gibi dönemlerde faiz değil çünkü mesele sadece para de­ğil. Asıl mesele, “Burada gele­ceğe güvenebilir miyim?” so­rusuna verilen cevap. Bugün o cevap kocaman bir suskunluk, güvensizlik ve endişedir.

Bu satırları yazarken İBB ve İSKİ’ye yönelik yeni gö­zaltı operasyonlarıyla 47 ki­şinin daha tutuklandığı ha­beri geldi. Böyle bir günde ya­tırımcıyı faiz artışıyla, kur stabilitesiyle teskin edebile­ceğini sanmak yanılgıların en büyüğü olur. Bu yaşanan­lar sonrasında insanları ne rakamlara ne vaatlere inan­dırabilirsiniz artık; insanlar sadece hissettiklerine inanır. Hissettikleri şeyin artık kor­ku, adaletsizlik, yalnızlık ve kandırılmışlık olduğunu söy­lemeye bile gerek yok.

Ekonomi sadece bir mate­matik problemi, karmaşık modeller, denklemler ve ras­yonellik değildir. Ekonomiyi ayakta tutan en önemli sütun, toplumun adalet duygusu, öz­gürlük algısı, yarına duydu­ğu umuttur. Vicdanların ku­ruduğu, psikolojilerin ezildiği bir yerde döviz kuru düşse ne olur, faiz artsa ne yazar?

Güven yıkıldığında, sadece finansal tablolar değil, şehir­ler yıkılır. Bir ülkede vicdanlar enkaz altındaysa, ekonomiyi ayakta tutan hiçbir sütun sağ­lam kalamaz. İnsan psikolojisi­nin ve vicdanların da büyük rol oynadığını umarım iş işten geç­meden anlayan vicdanlı ve ülke­sini seven birileri hala yetkili konumlarda görev başındadır. Aksi takdirde bu ülkenin gele­ceğini sayılar değil, kaybolan umutların sessiz çığlıkları be­lirleyecek.

Faizle değil, güvenle ayakta durur ekonomiler, şehirler ve ülkeler… - Resim : 1

Faizle değil, güvenle ayakta durur ekonomiler, şehirler ve ülkeler… - Resim : 2

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar