Gitmek zorunda kalanlar: Arkadaşlarım, bir ülke, bir eksiklik
İlkokuldan liseye kadar arkadaşlarımın sosyal statüsünü bilmez, merak etmezdim. Kenan Evren Lisesi’nde sınıf arkadaşlarım genelde orta gelirli ailelerden gelirdi. Hayallerimiz mütevazı ama kararlıydı.
O yıllarda pek çok arkadaşım, zor şartlarda büyüyüp azimle çalışarak Türkiye’nin en iyi üniversitelerine ilk 50’de girdi, bazıları çift anadal yaptı. Ardından vakıf burslarıyla ABD, Avrupa, İngiltere gibi yerlerde yüksek lisans yaptı, birçoğu çok uluslu şirketlerde üst düzey yöneticiliklere geldi.
Mesele gitmeleri değil, neden dönmedikleri. Dönmek istediler ama dönemediler. 2015’ten sonra kuralların keyfileştiği, liyakatin yerini sadakatin aldığı bir ülkede umut bile cesaret ister oldu. İkinci kuşak için Türkiye, artık sadece yaz tatilinde gelinen bir yer. Bugün pek çok arkadaşım ve onların çocukları yurt dışında. Bu sadece bireysel bir kayıp değil; ülkemiz için büyük bir kayıp.
Prof. Dr. Özge Öner’in analizine göre Türkiye’de 18-24 yaş arası gençlerin dörtte biri, 25-34 yaş grubunun üçte biri hayatından memnun değil. Her üç gençten biri geleceğe dair umudunu yitirmiş. İstanbul Planlama Ajansı’nın verileri daha da çarpıcı: l KYK burslarının altın karşısındaki değeri 20 yılda %84.5 azalmış. l Bursun asgari ücrete oranı %31.4’ten %13.6’ya düşmüş. l 2005’te bir bursla 275 porsiyon çay-simit alınırken, bu sayı bugün 43. l Reel kira artışı %250’yi geçmiş, gençler şehir merkezinden sürülüyor. l İstanbul’daki gençlerin %50.4’ü yurtdışına gitmeyi düşünüyor; 20 yıl önce bu oran %35.1 idi.
Bizim dönemimizde göç bir fırsattı, şimdi ise gençler daha az aşağılanmak ve daha fazla adalet için gitmek istiyor. Sistem bireyi yaşatmadan, yalnızca itaat ettirerek toplum yönetmeye çalışıyor; bu anlayış artık sürdürülemez.
Bu umutsuzluk yalnızca ekonomiyle çözülemez; bu bir medeniyet meselesidir. Adaletli bölüşüm, insan onuruna yakışır bir yaşam gerekir. Gençliğin kültürel, sosyal ihtiyaçlarını bastıran her yaklaşım onları hayattan koparır. Üniversite mezunu gençlerin %41’i alanı dışında işte, %25.9’u ne eğitimde ne istihdamda. Bu artık eğitim değil, toplumsal tükeniş sorunudur.
Çözüm eğitimde fırsat eşitliği ve gerçek bir dönüşümle mümkün. Atatürk’ün davetiyle gelen John Dewey’in önerileriyle kurulan Köy Enstitüleri bunun örneğidir. Bugün de benzer bir vizyona ihtiyaç var. Prof. Dr. Selçuk Şirin’in yedi maddelik yol haritası bunu gösteriyor:
1-Hesaba dayalı reform
2-Her eve okul öncesi kitaplık
3-Her mahalleye okul öncesi eğitim
4-Her ilçeye kent enstitüsü
5-Yetkili müdür, sorumlu öğretmen
6-Devlet okullarına itibar
7-Sınavsız merkezi yerleştirme
Bu adımlar eğitim değil, kalkınma stratejisidir. Bir ülke insanına yatırım yaparsa büyür; insanına güven verirse gelişir.
Bugün umut, neşe ve cesaret birer zorunluluk. Gitmek zorunda kalan her genç arkasında şu cümleyi bırakıyor: “Ben kalmak isterdim… ama siz beni tutamadınız.” Kaybedilen sadece bireyler değil, ülkenin geleceği oluyor. Hâlâ bir yol var: Gençlerin kalmak isteyeceği bir ülke yaratmak. Bu sadece devletin değil, hepimizin sorumluluğu. Çünkü bir ülke, gençlerinin kalmak istediği yerdir; yoksa haritada bir sınır çizgisinden ibaret kalır.
Şimdi, gençlerin kalmak isteyeceği bir yurt inşa etmek için harekete geçme zamanı.