Hayata hangi açıdan bakıyorsunuz?
Yaptığınız şeyi anlamlandırmak aynı zamanda hayatınızın anlamlanmasını sağlıyor. Çoğu şey zihnimizde başlıyor, zihnimizde gelişiyor ve zihnimizde bitiyor aslında. Kimi zaman kendimizi bir köşeye çekmek ve birkaç kelam etmek gerekiyor aslında.
Hayat çok bonkör davranmayabiliyor bizlere, hep sevdiğimiz şeyleri çıkarmayabiliyor karşımıza. Ama ya başka çaremiz yoksa... Ya çekip gidemiyorsak... Ya zorunluluklar bağladıysa sımsıkı halatlarıyla bizi olduğumuz yere... Ya sürdürmek zorundaysak...Pollyanna’cılık oynamak değil ama farklı açılardan bakmak hayatımızı güzelleştirmeye yarayabiliyor.
Yaptığınız şeyi anlamlandırmak aynı zamanda hayatınızın anlamlanmasını sağlıyor. Çoğu şey zihnimizde başlıyor, zihnimizde gelişiyor ve zihnimizde bitiyor aslında. Kimi zaman kendimizi bir köşeye çekmek ve birkaç kelam etmek gerekiyor aslında. "Ne yaparsam yapayım bu bana ait olan ve hayatımda farklılığımı sergileyebileceğim –en azından şu an için– bir oyun" diye baktığımızda, kiminin eziyet olarak gördüğü, kiminin sıkıcı olarak ifade ettiği bir faaliyet sizin için önemli bir eser yaratmak anlamına gelebilir.
Üç farklı açı
Fransa'da, ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere araştırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir. Görevli, ilk işçiye yaklaşır ve sorar:
"Ne yapıyorsun?"
"Nesin sen, kör mü?" diye öfkeyle bağırır işçi.
"Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun emrettiği gibi bir araya yığıyorum. Cehennem sıcağında kan ter içinde kalıyorum. Bu çok ağır bir iş, ölümden beter."
Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır. Aynı soruyu sorar: "Ne yapıyorsun?"
İkincisi cevap verir: "Kayaları mimari plana uygun şekilde yerleştirilebilmeleri için, kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum. Bu ağır ve bazen de monoton bir iş, ama karım ve çocuklarım için para gerekli. Sonuçta bir işim var. Daha kötü de olabilirdi."
Biraz cesaretlenen görevli üçüncü işçiye doğru ilerler.
"Ya sen ne yapıyorsun?" diye sorar.
"Görmüyor musun?" der işçi, kollarını gökyüzüne kaldırarak.
"Bir katedral yapıyorum..."
Bu hikayenin enteresan tarafı, her üç işçinin de aynı işi yapıyor olmaları…
Unutmayın, görmeyi seçtiğiniz yol sizin tutumunuza bağlıdır. Bugün hava biraz bulutlu mu, yoksa biraz güneşli mi? Güllerin dikeni mi vardır, yoksa dikenli dalların gülleri mi? Bardağın yarısı boş mu, yarısı dolu mu? Seçim size ait.
Bu hikayeyi yalnızca bir metafor olarak değil, aynı zamanda davranış bilimlerinin temelini açıklayan bir örnek olarak da değerlendirebiliriz. 2024 yılında Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, işin kendisinden ziyade, bireyin işe yüklediği anlamın psikolojik iyi oluş ve üretkenlik üzerinde belirleyici olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, aynı pozisyonda çalışan bireylerden kimileri işlerini ‘sıkıcı ve zorunlu’ olarak tanımlarken, kimileri bunu ‘etki yaratan bir katkı’ ya da ‘değer üreten bir çaba’ olarak görüyor. Ve bu küçük fark, yaşam kalitesini tamamen değiştiriyor.
Anlam arayışı
Pozitif psikolojinin kurucularından Martin Seligman da bireyin yaptığı işi bir görev, bir kariyer ya da misyon olarak görebileceğini söyler. Anlamlı uğraş olarak görülen işler, bireyin hayatına anlam ve tatmin katar. Bu, yalnızca iş performansını değil; aynı zamanda yaşam doyumunu ve ruhsal dayanıklılığı da artırır. Aynı şekilde McKinsey ‘Meaning at Work’ raporu, çalışanların yüzde 70’inin yaptıkları işin yalnızca gelir değil, kişisel anlam arayışını da karşılamasını beklediklerini gösteriyor. Ve anlam duygusu yüksek olan çalışanlar, yalnızca daha mutlu değil; daha yaratıcı, kalıcı ve bağlı da oluyor.
Bu nedenle hayata hangi açıdan baktığımız, yalnızca ruh halimizi değil; performansımızı, ilişkilerimizi ve uzun vadede kim olduğumuzu da belirliyor. Günün sonunda hepimiz bir şey inşa ediyoruz. Kimi sadece taş yığıyor, kimi bir geçim kapısı aralıyor, kimi ise bir katedral kurduğuna inanıyor. Aynı işi yaparken bile başka bir anlam inşa etmek elimizde.
Bakış açısı değiştiğinde dünya da değişir. Belki de en önemli seçim budur: Aynı eylemi sürdürürken, ona hangi anlamı yükleyeceğimizi seçmek. Ve belki de hayat, tam da bu seçimi nasıl yaptığımızla şekilleniyor.