Her çabanın bir anlamı var
Yumurtadan çıkar ipekböceği… Dallardan birine tırmanır, kendini oraya sabitler. Sonra başını sekiz çizer gibi oynatarak salgıladığı ipekle kozasını örmeye başlar. Dört gün boyunca, yaklaşık 130 bin kez aynı hareketi tekrar eder. Yorulmaz, şikâyet etmez. Çünkü çaba onun doğasında vardır. Kozasını tamamlayınca neredeyse tükenmiştir ama amacı hâlâ vardır. Krizalite geçer, sabreder. Sonra içten gelen bir kuvvetle kozasını deler. Ve sonunda kelebek olur. Gücünü, o zahmetli süreçten alır. Uçabilmesinin ön koşulu, bu mücadeleyi vermesidir. Uğruna harcanan her emek, dönüşümün vazgeçilmez parçasıdır.
Bir gün, kırda yürüyüş yapan bir adam bir dalda neredeyse açılmak üzere olan bir koza görür. Sabırla bekler. Saatler geçer ama kelebek dışarı çıkamaz. Adam, onun artık yorulduğunu ve yardıma ihtiyacı olduğunu düşünerek kozadaki deliği büyütür. Kelebek kolayca çıkar ama kanatları buruş buruş, bedeni zayıftır. Oysa doğası gereği, dar delikten çıkarken göstereceği çaba, kanatlarındaki sıvıyı harekete geçirecek ve uçmasını sağlayacaktı. Yardım, onun uçma ihtimalini elinden alır. İyi niyetle yapılan bu müdahale, kelebeğin hayatta kalma becerisini yok etmiştir.
Liderlik her zaman müdahale etmek değildir
Yönetimde, eğitimde, ebeveynlikte bu durumun benzerlerini yaşarız. Kimi zaman karşımızdakinin çözmesi gereken bir sorunu biz üstleniriz. Hızlı bir çözüm buluruz, zaman kazandığımızı zannederiz. Oysa uzun vadede, bu kolaylaştırma davranışı gelişim sürecine zarar verir. Birey çaba göstermeden sonuç alırsa, süreci sahiplenmez. Öğrenme gerçekleşmez, direnç gelişmez. Tıpkı kelebeğin kanatları gibi… Zorlukla gelen güç, bedene işlenmedikçe büyüme tamamlanmaz.
Liderlik, her zaman müdahale etmek değildir. Bazen doğru olan, geri çekilip izlemektir. Çalışanın, öğrencinin, çocuğun kendi yolunu bulmasına izin vermektir. Hata yapmasına, düşüp kalkmasına alan tanımaktır. Çünkü gelişim, rehberlik kadar, deneyime ve mücadeleye de bağlıdır. Bir yöneticinin sürekli çözüm üretmesi, çalışanını pasif hale getirir. Öğrenmeyi yavaşlatır. Güven ortamı, yalnızca destekle değil, sorumluluk devriyle inşa edilir.
2024’te yayımlanan Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi araştırması, ‘büyüme zihniyeti’ne sahip bireylerin zorluklar karşısında daha dayanıklı ve üretken olduğunu ortaya koyuyor. Bu bireyler, yeteneklerin çabayla gelişeceğine inanıyor. Aynı yıl yayımlanan John R. Miles’ın Passion Struck kitabında ise şu cümle dikkat çekiyor: “Gerçek özgüven, konfor alanından değil, mücadele alanından doğar.”
İnsan kaynakları stratejileri de bu bakış açısını destekliyor. 2024 Deloitte İnsan Sermayesi Trendleri Raporu’na göre, ‘dayanıklılık’, artık teknik yetkinlikler kadar önemli bir yetenek kabul ediliyor. Kurumlar, çalışanların sadece bilgiyi değil, zorluklarla baş etme becerisini de geliştirmesini hedefliyor. Müdahale etmeyen, ama yöneten liderlerin kurumlarında bağlılık oranlarının daha yüksek olduğu gözlemleniyor.
Gelişim alanı açmak
Her güçlükten korunan çalışan potansiyelini gerçekleştiremez. Her sorunu yöneticisi tarafından çözülen kişi öğrenemez. Ancak kendi mücadelesiyle çözüm bulan kişi güçlenir. Bu güç hem teknik hem duygusal olarak onu dönüştürür. Kurumlar için bu, sadece verimlilik değil; sürdürülebilir başarı, bağlılık ve kültürel gelişim demektir. Bu nedenle liderliğin en önemli yönlerinden biri de geri durabilme cesaretidir. Bireyin potansiyeline güvenmek, sürece müdahale etmeden eşlik edebilmektir. Gerçek gelişim, ancak sorumlulukla temas kurduğunda başlar. Çaba, sadece sonuç için değil, karakter inşası içindir. Her sabır, bir güçtür.
Unutmamak gerekir ki her emek, bir iz bırakır. Birine gerçekten alan tanımak, onun potansiyeline gösterilen en büyük saygıdır. Zorlukla gelen bilgi unutulmaz, mücadeleyle edinilen deneyim yerleşir. İş dünyasında da hayatta da kalıcı olan hep çabayla yoğrulandır. Sabretmek, bazen en güçlü liderlik eylemidir.