İhtiyatlı duruş
Merkez Bankası geçen haftaki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında, piyasanın genel beklentisi doğrultusunda yüzde 46 olan politika faizinde bir değişikliğe gitmedi. Çok yoğun olmasa da piyasada faiz koridorunun üst bantı olan yüzde 49’un aşağı çekilebileceği yönünde beklentiler vardı. Bunun karşılanmamış olması, daha temkinli bir duruşa işaret etti.
PPK metninde, son dönemde açıklanan olumlu enflasyon verileri ve ekonomik aktivitede gözlenen ilk yavaşlama sinyalleri doğrultusunda, enflasyonda bozulma öngörülmesi durumunda “para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır” ifadesinin, yılın başındaki faiz indirimi döneminde olduğu gibi “para politikası araçları etkili şekilde kullanılacaktır” biçiminde yumuşatılmasını bekliyorduk ki bu da gerçekleşti. Petrol fiyatlarındaki gerilemeyi de dikkate aldığımızda, 24 Temmuz toplantısında 250-300 baz puanlık bir faiz indirimin ihtimali oldukça artmış gözüküyor.
Esas önemli değişiklikler, toplantının ertesi günü açıklanan makro ihtiyati düzenlemelerle yapıldı. Bu düzenlemeler piyasada faizlerin bir süre daha yüksek kalmasına neden olacak ve finansal koşulların sıkı kalmasına yol açacak gibi görünüyor. Bu doğrultuda, ekonomik aktivite ve kredi büyümesinde henüz sınırlı ölçüde gözlenen yavaşlamanın belirginleşmesini ve bunun da enflasyon eğilimini olumlu yönde etkilemesini bekliyoruz.
Erken gevşemeye izin yok
Kredi yavaşlamasının oldukça sınırlı düzeyde seyretmesi nedeniyle, kredi kısıtlarının gevşetilmesi için henüz erken olduğunu geçen haftaki yazımda vurgulamıştım. Ayrıca Temmuz ayında faiz indirimi sürecinin başlaması beklentileriyle, önümüzdeki dönemde finansal koşulların erken gevşemesi ve kredilerin yeniden canlanması riski bulunduğuna da dikkat çekmiştim.
Kredi kullanımında henüz belirgin bir yavaşlama olmadığı bir ortamda, kredi kısıtlarının aynen korunmasını olumlu değerlendiriyorum. Bu kapsamda sadece KOBİ kredilerine yönelik bir kolaylaştırıcı adım atılmış; KOBİ vasfının belirlenmesinde KOSGEB veri tabanına kayıtlı olma şartı kaldırılmıştır. Etkisi ne kadar olur, önümüzdeki dönemde takip edeceğiz.
TL mevduatın payı
Kur korumalı mevduatın (KKM) faizini düşüren ve bankaların tutması gereken zorunlu karşılığı arttıran düzenlemelerle, bu üründe düşüşün devam etmesi amaçlanmaktadır. Zaten 2023 ortalarındaki 140 milyar dolar civarından en son 15 milyar dolar civarına gerileyen KKM, bankalar açısından önemsiz bir düzeye inmiştir. Önümüzdeki aylarda yeni KKM açılması tamamen sonlandırılabilir ki bu da bu ürünün tekrar kullanılma ihtimalini ortadan kaldırarak, finansal istikrar açısından olumlu bir gelişme olur.
Bu düzenlemeler arasında en dikkat çekici ve muhtemelen en etkili olan, gerçek kişi TL mevduat payı yüzde 60’ın altında olan bankalara yönelik hedef oranların artırılması, yüzde 60 ile yüzde 65 arasında olan bankalara ise aylık 0.4 puan artış hedefi getirilmesi olmuştur.
Örneğin, daha önce gerçek kişi mevduat payı yüzde 50-60 arasında olan bankalardan her ay 0.4 puanlık artış beklenirken, artık 0.8 puanlık artış beklenecektir. Kademeli olarak artan bu hedef, TL payı yüzde 45’in altında olan bankalar için 1.4 puana kadar çıkmaktadır. Böylece, önceden yüzde 60 seviyesine ulaşması hedeflenen TL mevduat oranının, şimdi kademeli olarak yüzde 65’in üzerine ve daha hızlı bir şekilde çıkarılması amaçlanmaktadır.
13 Haziran verilerine göre, gerçek kişilerin toplam mevduat tutarı 13.6 trilyon TL seviyesinde olup, bunun 5.5 trilyon TL’si yabancı para mevduatı. TL mevduat 8.1 trilyon TL seviyesinde görünmekle birlikte, 566 milyar TL seviyesindeki KKM’nin büyük bölümü de TL mevduat içinde değerlendiriliyor. En son nisan sonu için açıklanan ayrıntılı verilere göre, KKM bakiyesinin yüzde 90’ı bireylere ait. Bu verilerle hesaplandığında, KKM hariç bireysel TL mevduat payının yaklaşık yüzde 55 civarında olduğu anlaşılıyor.
TL mevduat daha cazip olacak
Banka bazlı farklılıklar olmakla birlikte, bu hesaplamaya göre çoğu bankanın yüzde 65’lik TL payı hedefinin belirgin olarak altında olduğu söylenebilir. Bu nedenle, bireysel TL mevduatın artırılabilmesi için faizlerin politika faizinin üzerinde, oldukça yüksek seviyelerde tutulması gerekecek gibi görünüyor. Ne kadar yüksek tutulması gerektiği, bireysel yatırımcıların hangi faizden TL mevduata döneceğine bağlı olacak.
Düzenlemenin esas amacı TL’nin cazibesini korumak gibi görünmekle birlikte, mevduat faizlerinin yüksek kalması bankaların fonlama maliyetlerini etkileyerek, kredi faizlerinin de yüksek kalmasına yol açacak. Bu da yakın vadede finansal koşullarda erken ve istenmeyen bir gevşemenin önüne geçilmesini sağlar.
Bu düzenleme yatırım fonlarını da etkileyebilir. Bizim TEFAS verilerinden yaptığımız hesaplamaya göre 20 Haziran itibarıyla toplam menkul kıymet yatırım fonu tutarı 5.3 trilyon TL seviyesindeyken, bunun 1.1 trilyon TL’si para piyasası fonlarının ağırlıkta olduğu repo işlemlerindedir. Benzer büyüklükte bir tutar da TL mevduat/katılım fonlarında değerlendiriliyor ki bu da bankalar açısından kurumsal mevduat olarak sayılıyor. TCMB düzenlemesi ile gerçek kişilerde TL mevduat getirilerinin yüksek kalması beklendiğinden, önümüzdeki dönemde yatırım fonlarından mevduata doğru bir yönelim olabilir.
Yatırım fonlarından mevduata geçişin aynı zamanda vadelerin uzamasına ve piyasalardaki kısa vadeli tepkilerin daha zamana yayılmasına katkı sağlayabilir. Hatırlanacağı üzere, 14 Mart itibarıyla 1.3 trilyon TL seviyesine ulaşarak rekor kıran yatırım fonlarındaki repo tutarı, yaşanan finansal dalgalanma sonrasında 4 Nisan itibarıyla 0.9 trilyon TL’ye kadar hızla gerilemiş ve ortaya çıkan TL likiditesi ağırlıklı olarak döviz talebine yönelmişti. Bu dönemde, döviz cinsinden yatırım fonu tutarının (döviz mevduat hariç) 1.3 milyar dolar arttığını hesaplarken, TCMB’nin haftalık verilerine göre toplam döviz mevduatı 8.8 milyar dolar yükselmişti. Bu da, yabancı fon çıkışları ile birlikte, kurlarda ve döviz rezervlerinde yaşanan dalgalanmaya katkı yapmıştı.