Ironman ruhuna sahip bir ülke olmak
Yarınlar yorgun ve bezgin kimselere değil, rahatını terk edebilen gayretli insanlara aittir.”
— Marcus Tullius Cicero
Türkiye’de spor denilince akla genellikle futbol, basketbol veya voleybol gelir. Tribünlerin coşkusu, ekran başındaki milyonlar… Bu üç büyük sporun heyecanı yadsınamaz; fakat bu yoğun ilgi, bazen çok daha sessiz ama anlamlı başarıların önüne geçebilir.
Geçtiğimiz hafta Fransa’nın Nice kentinde bu sessiz zaferlerden biri yaşandı. İsmini belki de ilk kez duyduğumuz bir Türk kadın triatlet, Merve Güney, Ironman 140.6 yarışında kadın genel klasmanında birinci oldu. 3,8 km yüzme, 180 km bisiklet, ardından 42,2 km maraton— toplamda 226 km. Bu parkur, fiziksel dayanıklılığın yanı sıra zihinsel direnç gerektiren bir sınavdır. Merve, sabahın bilinmeyen saatlerinde konfor alanını terk ederek, her gününü disiplinle doldurarak başarıya ulaştı.
Bu başarı, sadece sporcu kimliğiyle değil; bütçe ve finans yönetiminde geçen profesyonel yolculuğu olan bir kadının, irade ve azimle sınırları nasıl zorlayabileceğinin de göstergesidir. Demek ki büyük başarılar, alışılmış rollerin ötesinde de doğabilir. Merve’nin yarışı bize şu mesajı veriyor: Başarı, konforun ötesine geçenlerin hakkıdır.
Ironman ruhu yalnızca bir yarış ritüeli değil; zihinsel alışkanlığı, disiplini ve her sabah yeni bir başlangıca dair kararlılığı temsil eder. Ama biz toplumsal olarak o ilk adımı atmaktan çekinir gibiyiz. Her yaz orman yangınlarımızı izler, acıyla uğraşıp sonra unuturuz; hesap sormayız, vicdanı küstürürüz. Ekonomide ise tablo ağır: TÜİK’e göre Haziran 2025’te yıllık enflasyon %35,05, aylık artış %1,37 oldu. Halkın yaşadığı enflasyon ile gerçekleşenler arasındaki uçurum, halkın güven kaybını ve gerçek yaşam maliyetlerinin resmî verilerin çok ötesinde olduğunu ortaya koyuyor.
Kira ve eğitimdeki astronomik artışlar, halkın cebindeki gücü eritiyor. Yetkili ağızlardan gelen açıklamalar artık toplumun sinir uçlarına dokunuyor. Sofralar daralıyor, gelecek kaygısı büyüyor. Servet transferleri ve gelir adaletsizliği derinleşiyor. Ancak biz bu tabloya karşı sözde tepkiler veriyor, sosyal medyada birkaç mesajla yetiniyoruz. Tepkisizlik, hayret etmeme ve olan biteni içselleştirme adeta bir alışkanlık haline gelmiş durumda. Oysa Merve Güney’in Ironman zaferi bize şunu hatırlatıyor: Gerçek gelişim, konfor alanının dışına adım atmakla; değişim, bireysel ve toplumsal sorumluluk almakla başlar. Eleştiri yeterli değildir; üretmek, savunmak ve net taleplerle sesimizi yükseltmek zorundayız.
Peki, ne yapmalıyız?
Birincisi, şeffaflık ve hesap verebilirlik talep etmeliyiz. Kamu kaynakları kim için, nerede ve nasıl kullanılıyor? AB normlarına uygun şeffaf bir kamu ihale yasasının yeniden gündeme alınması ve yasalaşması en hayati hedefimiz olmalı. Siyasetin finansmanı ve siyasi etik yasasının çıkartılmasının sıkı takipçisi olmalıyız.
İkincisi, adil gelir dağılımı ve eğitimde fırsat eşitliği için sosyal politikaların üretilmesi ve yasalaşması adına iktidar üzerinde önemli baskı grupları oluşturmalıyız. Eğitim, barınma ve sağlık gibi temel haklara kamu güvencesiyle erişimi sağlayacak uygulamalar için var gücümüzle çalışmalıyız.
Üçüncüsü, yüksek enflasyonla mücadelede sadece faiz artışı yeterli değil. Tarımda üretim teşvik edilmeli, enerji verimliliği artırılmalı, ithalata bağımlılık azaltılmalı, sanayide teknolojik sıçramayı sağlayacak adımlar atılması konusunda bıkmadan usanmadan yüksek sesle taleplerimizi ilgili makamlara iletmeliyiz. Yapısal ekonomik ve sosyal reformların hayata geçirilmesi en büyük mücadelemiz olmalı.
En önemlisi; her birey kendine sormalı: “Ben bugün değişim için ne yaptım?” Ironman parkurunun başlangıcındaki gibi, ülkece önümüzde zorlu ama yürünebilir bir yol var. Bu yol, eleştiriden öteye geçip, üretimle, savunmayla ve kararlılıkla talep etmekle yürünür. Sonuç olarak, gelişim sürece bağlıdır. Zafer sadece elde edilen sonuçlarla değil, süreçle anlam kazanır. Birleşerek ve birlikte hareket ederek büyürüz. Merve’nin başarısı her sabah o ilk adımı atmamız gerektiğini söylüyor. İster birey, ister ülke olarak, Ironman ruhuyla yaşamanın zamanı şimdi.
Bu gidişatı durdurmak, her birimizin konfor alanını terk edip zorluklarla yüzleşmesiyle mümkün olabilir; çünkü Ironman ruhu gösteriyor ki gerçek gelişim, sadece mücadele edenlerin, rahatını feda edenlerin eseridir—ve bu ülkenin yarınları tam da bu cesaretle yazılacaktır.