Isındıkça yanıyoruz yandıkça ısınıyoruz
İklim değişikliği orman yangınlarını artırıyor. Orman yangınları ise iklim krizini derinleştiriyor. Ancak bu yangınlar sadece çevre sorunu değil; iklim politikalarının ve afet yönetiminin merkezinde yer alması gereken bir milli güvenlik sorunudur. Sorunları bütüncül ele alıp orman yangınlarıyla mücadelede teknolojik ve yenilikçi çözümler bulmalıyız.
Türkiye, 2025 yazının ortasına geldiğimiz bugünlerde, yine alevlerle mücadele ediyor. Orman yangınları sadece doğayı değil, ülkenin yönetişim kapasitesini, toplumsal eşitliğini ve siyasal istikrarını da sınayan bir krize dönüşmüş durumda.
Sıcaklık yangın riskini artırıyor, yangın sıcaklığı... Yalnızca ülkemizde değil tüm dünya aynı riskle karşı karşıya. Yaşanan uzun süreli kuraklıklar, düşük nem oranı ve sıcaklık artışları ormanları yangına açık hale getiriyor.
Geçtiğimiz yıl dünyada 1850’den bu yana ölçülen en sıcak yıl olarak kayıtlara geçti. (Şekil-1) Küresel sıcaklık ortalamasının sanayi öncesi döneme göre 1.62 santigrat derece arttığı görüldü. Ülkemiz için mevsimlerin giderek yer değiştirdiği gözlemleniyor. En yüksek ve en düşük hava sıcaklık ortalamalarına bakıldığında Türkiye'nin tüm kentlerinde belirgin bir artış görülüyor.
İklim krizi ve orman yangınları: Kısır döngü büyüyor
Orman yangınları ile iklim değişikliği arasında çift yönlü ve tehlikeli bir ilişki vardır. Türkiye Bilimler Akademisi’nin (TÜBA) 2023 yılında yayımladığı ‘Orman Yangınları ve İklim Değişikliği’ başlıklı bilimsel rapora göre, bu ilişki üç temel düzeyde kendini gösteriyor.
Bunlardan ilki, iklim değişikliğinin yangın riskini artırdığı. Artan sıcaklık, azalan yağış ve nem oranı, ormanlık alanları daha yanıcı hale getiriyor. Bu durum yangın mevsimini uzatıyor. Geçmişte temmuz-ağustos ile sınırlı olan yangınlar artık ‘mayıstan ekime’ kadar yayılıyor. Bir de rüzgar hızındaki artış ile kurak dönemlerin sıklaşması var ki bunlar yangınların daha hızlı yayılmasına yol açıyor.
İkinci temel düzey, yangınların atmosfere yoğun karbon salması. Her büyük yangın, milyonlarca ton karbondioksiti doğrudan atmosfere salarak, küresel ısınmayı tetikliyor. Türkiye’de özellikle kızılçam ormanları yüksek reçine oranı nedeniyle çok daha yanıcı ve karbon salımı açısından çok daha tehlikeli.
Raporun en dikkat çeken verilerinden biri sadece 2021 yangınlarında salınan sera gazı miktarının ülkemizdeki birçok sanayi tesisinin yıllık toplam emisyonunu geçmesi.
Raporda belirtilen son düzey ise ormanların kaybının iklimi düzenleme yeteneğini zayıflatması. Ormanlar karbon tutucu doğal yutaklardır. Yandıklarında yalnızca karbon salınmaz; aynı zamanda geleceğimiz adına karbon tutma kapasitesi de kaybolur.
Ana sorun ‘insan’
Türkiye Ormancılar Derneği’nin verdiği istatistiklere göre (Tablo-1) 2015-2024 yılları arasında 27 bin 332 yangın çıkmış. Yangın başına 9,42 hektar alan yanmış. 10 yıl içinde yanan alanlarımızın toplamı ise 257 bin 622 hektar. Bu yıl ise 3 bin 181 yangın ile savaşmak zorunda kaldık. Yani geçmiş 10 yılın yüzde 11’i kadar yangın çıktı.
Bu yangınların neredeyse yüzde 90’ında insan sorumluluğu var. 21. yüzyılda hâlâ anız yakılmasından, piknik yapılmasından, arabadan atılan izmaritten, içilip kırılan şişelerden vb. nedenlerden yangınlar çıkıyor. O zaman klasik bir yaklaşım sergileyelim; “Eğitim şart”…
Bir eğitimci olarak bunu söylerken düşündüğüm şey okullarda bu eğitimlerin veriliyor olduğuydu. O zaman sorun biraz aile-toplum yapısıyla alakalı. Keza verdiğiniz eğitimin teorisiyle uygulaması farklı ise bir sonuç alamazsınız. Siz okullarda ne kadar eğitim verirseniz verin çocuk için birinci sıradaki örnek ailesi. Babanın içtiği sigaranın izmaritinin, annenin içtiği suyun şişesinin, ağabeyin içtiği kahvenin bardağının, ablanın çiğnediği sakızın arabadan çevreye atılabildiğini gören ve itiraz etse de susturulan bir çocuğa kabul ettirebileceğiniz bir eğitim maalesef yok ve böyle bir eğitimin yapılması da imkânsız. (Tablo-2'de son 10 yıldaki yangın sebeplerini görebilirsiniz. )
Ülkemizde kanunlar tüm bunları engelleyebilecek sertlikte. O zaman sorun ‘denetim’ kaynaklı ya da bu yasaklar insanlarımıza yeterince duyurulmuyor. Denetim konusu ilgili her kurum tarafından ele alınmalı ve ortak bir çerçeveye oturtulmalıdır.
İnsanlarımıza ulaşma ise ayrı bir önemde. Türk insanı maalesef okumuyor. O zaman Meksika devrimi örneği görsele önem vermek gerekiyor. Okumayan insanımız dizilere bayılıyor. Senaristlerimiz ‘iklim değişikliğinin yarattığı etkiyi’ bu dizilerde işleyebilir. Çizgi film sektörü ülkemizde giderek gelişti ve gelişiyor. Çocuklarımıza bu konular çizgi filmlerin içerisinde sunulabilir.
Elektrik nakil hatları
Orman içinden geçen elektrik nakil hatları giderek yangınların en önemli nedenlerinden biri haline geldi. Enerji dağıtımı ile çıkan yangınların toplam yangın sayısındaki payı yüzde 4 civarında ancak yanan saha içindeki paya bakıldığında bu oran yüzde 30’un üzerinde. Keza son beş yılda çıkan yangınların yüzde 20’ye yakını nakil hattı kaynaklı.
Elektrik iletim hatlarının denetim sorumluğu Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) ve Türkiye Elektrik İletim A.Ş. (TEİAŞ) gibi kurumlarca yapılmakta. Alçak ve orta gerilimde bakım sorumluluğu ise dağıtım şirketlerine devredilmiş durumda. Dolayısıyla elektrik hatlarının verdiği zarardan bu kurumlarla birlikte dağıtım lisansı sahibi kişi de müteselsilen sorumlu olmalı. Bu hatları yangına dayanıklı hale getirmek çok mu zor? Bu işi elektrik şirketlerinin kontrolünden çıkartıp, kamu kurumları üzerinden yapmak bana daha doğru geliyor.
Her yangının nedeni sabotaj değil
Bu kadar fazla yangın bir anda çıkınca etrafımdakiler “Hocam kesin yakıyorlar” gibi bir yaklaşımı sıkça dile getirmeye başladılar. Orman yangınlarının çıkış nedeni sadece sabotaja bağlanamaz ki istatistikler bunu net olarak gösteriyor. Son 10 yıllık veride toplam yangınların yüzde 4.5’i terör, alan açma ve kundaklama nedeniyle çıkmış.
Ülkenin yaşadığı bu tip felaket durumlarında terör odakları boş durmazlar. Kendilerinin ülkede hâlâ var olduklarını ve güçlerini yitirmediklerini göstermek için eylemlerde pay sahibi olmak isterler.
Bursa’da orman yakarken suçüstü yakalanan FETÖ iltisaklı hainin hikayesi de budur. Kendisinin emniyetteki ifadesi olayın örgüt bağlantısını ele verecek birçok söylem içeriyor. Bu hain, bize devletin dışına çıkartılmış olsa bile FETÖ’cülerin nasıl bir tehlike olduğunu gösteriyor. Unutmamak gerekir ki FETÖ devletimizin anayasal düzeni ve bekası açısından halen en büyük tehlike.
Toprağın statüsü yeniden belirleniyor; ‘2B arazileri’
Yanan bölgelerin orman vasfından çıkarılarak imara açılması, madencilik faaliyetlerine izin verilmesi gibi durumlar insanımızın yangınlar sonrasındaki en önemli tedirginliği. Hak vermemek elde değil. Bir anket yapsak Türkiye’nin çoğunluğu bu fikirde buluşur. Yarım asrı geçkin hayatım, her dönem bu tip kaygıların nasıl gerçeğe dönüştüğünü görmekle geçti.
Malumunuz Anayasamızın 169. Maddesi‘ne göre; orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ormancılık düzeni dışına çıkarılabilmektedir. Bu yerler, 6831 Sayılı Orman Kanunu‘nun 2/B maddesine göre orman dışı haline gelirler.
Anlamadığım nokta, ‘orman’ niteliğindeki bir yerin ‘bilim ve fen bakımından’ kendi kendine niteliğini nasıl kaybettiğidir. Evimizdeki çiçeğe gerekli özeni göstermezseniz çok kısa sürede kurur. Ancak bakımını titizlikle yaparsanız sizinle beraber bir ömür yaşayabilir. O zaman ormanlar da ‘bilim ve fen bakımından’ kendi kendine niteliklerini kaybetmezler ama kaybettirilebilirler.
Söylenecek söz, devlet eliyle yeşile kıymayın olmalı. Bakın bu vasıfsız denilen orman arazileri tekrardan ağaçlandırılabilir. Bunları yok edip farklı amaçlarla kullanırsanız doğa kendisinden aldığınızı, sel ve heyelanlarla sizden geri alır.
Orman yangınları bir milli güvenlik sorunudur
Ormanın yokluğu toprakların erozyona uğramasına, yüzey akışlarının artmasına ve su döngüsünün bozulmasına neden olur ki bu durum iklim üzerindeki dengeleyici etkileri ortadan kaldırır.
İklim değişikliği orman yangınlarını artırıyor. Orman yangınları ise iklim krizini derinleştiriyor. Bu kısır döngü kırılmazsa yangınlar daha sık ve daha şiddetli olacak, iklim krizine karşı doğal savunmamız olan ormanlar azalacak, su kaynakları, tarım alanları ve yaban hayatı daha kırılgan hale gelecek. Bu yüzden orman yangınları sadece çevre sorunu değil; iklim politikalarının ve afet yönetiminin merkezinde yer alması gereken bir milli güvenlik sorunudur.
Orman yangınları siyaset üstüdür ve yalnızca bir kurumun işi de olmamalıdır. O zaman sorunları bütüncül ele alıp orman yangınları ile mücadelede teknolojik ve yenilikçi çözümler bulmalıyız.
Yeter artık içimiz daha fazla yanmasın…

