İster Noel, ister Ramazan; evvela bir hikaye…

Suat TAŞPINAR
Suat TAŞPINAR AVRUPA'NIN DOĞUSU suat.taspinar@dunya.com

“Viyana veya Budapeşte’yi unutun. Eğer kültür ve kafelerinin notu yüksek, turist kalabalığı olmadan bir hafta sonu molası istiyorsanız Zagreb’e yollanın.”

İngiliz Independent gazetesi, yılbaşı arifesinde okurlarına bu tavsiyeyi yapıyordu. Haksız da değil. Son yıllarda Avrupa’da yılbaşı tatillerinin gözde mekanlarından biri Zagreb. Birkaç haftalığına küçük şehri büyük bir Noel panayırına çeviren “Advent” etkinlikleri ile Hırvatistan’ın başkenti vitrinde.

Aslında Zagreb’in son yıllardaki başarısı, turizm sektörüne bel bağlayan ve bunun üzerine ekonomik başarı öyküleri üretmeye çalışan her ülke için güzel bir örnek.

İmkanlar çok sınırlı da olsa, bir “hikaye yazarak” buna önce kendiniz inanacaksınız, sonra müstakbel alıcıları inandıracaksınız.

Avrupa’da Viyana’dan Nürnberg’e, Strasburg’a kadar Noel zamanı “gözde” olan zengin şehirler var. Zagreb'in bu şehirlerle yarışacak kadar bütçesi yok. Ama iyi yaptıkları şey, Noel panayırlarına şehirlerin belli köşelerini, meydanlarını ayıran diğer şehrilerin aksine, Zagreb kendi küçük şehir merkezinin neredeyse tamamına yayılan bir “şenlik konsepti” yaratıyor. Belki daha mütevazı, belki daha az şaşaalı oluyor ama, konserler ve panayırlar ile coşkuyu yüksek tutmayı başarıyorlar. Yabancı turist sayısı da artıyor, “ülke prestij notu” da.

İşte bu yüzdendir ki, son birkaç yıldır Zagreb “Avrupa’nın en iyi Noel şehri” seçiliyor. Otellerini dolduruyor. Ekonomik darboğazdaki ülkenin başkent esnafı birkaç hafta nefes alıyor. Yeni yıla da moralli giriliyor.

Tabii ki işin “maliyet” tarafını ıskalamamak lazım. Viyana’da bir turistin bir günlük bütçesi, Zagreb’de birkaç gün geçirmeye yetiyor. Türkiye’den gelen turist için bile Hırvatistan hala “makul fiyatlı” bir ülke.

Avrupa’yı sık ziyaret edenler için, birbirine benzeyen şehirler, eğer cazip hikayeler yaratamazlarsa turistlerde bir saatten sonra “hepsi aşağı yukarı aynı” duygusu ve doygunluğu yaratıyor. Son araştırmalar, Avrupa’da “büyük ve turistik şehir” ziyaretlerinin “bir defa görenler” için azaldığını, müze kuyruklarında yorulan, yeni keşifler peşinde koşan turistlerin yollara vurup pastoral hayatı aradığını gösteriyor.

“Ne yapmalı?” sorusu tartışılırken öne çıkan yanıt, şehrileri cazip kılmanın yolu, sadece var olan tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerine bel bağlamadan, “yeni hikayeler” yaratmaktan geçiyor anlayışı. İsterseniz yılbaşını tema olarak seçin, isterseniz Ramazan’ı. Yeni, yaratıcı konseptlere tutunmadan hazırdan yemekle fazla yol alınamıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar