Kahvede boynuz kulağı nasıl geçti?

Suat TAŞPINAR
Suat TAŞPINAR AVRUPA'NIN DOĞUSU suat.taspinar@dunya.com

Bir Hırvat arkadaşım “kava”sını höpürdetirken dedi ki, “Şarap, rakıya (rakının Hırvatçası)… Hepsinden vazgeçeriz ama kava’dan (kahve) ölsek de vazgeçmeyiz!”

Hırvatistan’da hayatın tam göbeğinde kahve var. Neredeyse her iki işyerinden biri kahveci. Özellikle “kafe” demiyorum, çünkü klasik anlamda kafede sadece içecek değil, hiç değilse “atıştırmalık” bir şeyler olur.

Burada mekanların çoğunda genelde kahve ve alkollü içkiden başka bir şey satılmıyor. Zaten “tütünle mücadele yasası” yiyecek servisi yapılan kapalı mekanlarda sigara yasağı getirdiğinden, hemen herkesin fosur fosur sigara içtiği bu ülkede “sigarasız kahve” de manasız bir meşgale sayıldığından, mekanların çoğu sigara içilsin diye sandviç bile satmıyor.

Arada canım çay çektiğinde millet bana tuhaf gözlerle bakıyor. “Biz çayı sadece hasta olduğumuz zaman içeriz!” diyorlar. Çayın fiyatı kahveden pahalı! Üstelik en ucuzundan “sallama” paket çay getiriyorlar, sıcak suyun yanında!

Oysa kahve ile tanışmalarının tarihi 200 yılı zor buluyor. Osmanlı, 1683’teki Viyana kuşatmasını tamamına erdiremeden çekilirken bıraktığı kahve çuvalları sayesinde önce Avusturyalılar, sonra tüm Avrupa “kahveci” olmuştu ya.

Gelin görün ki, Avrupa’yı kahve ile tanıştıran Türkiye, bugün dünyada en fazla kahve tüketilen ülkeler listesinde ilk 20’de yok. Ama Hırvatlar 19’uncu. Kişi başına yılda 4,9 kilo kahve içiyorlar. İngilizleri ve Amerikalıları bile geçmişler. Listenin tepesinde, soğuk kuzeyin memleketleri var: Finlandiya, Norveç, İzlanda, Danimarka, İsveç… Rapor, Dünya Kahve Örgütü’nün (ICO).

Ama mevzu çaya gelince tablo farklı: Bu kez “1 numara” Türkiye! Yılda 3,1 kilo çay tüketim ile zirvedeyiz. Arkamızdan İrlanda, İngiltere, Rusya geliyor.

Lafın kısası, kahveyi bizden öğrenenler tüketimde alıp başını gitmiş. Gün boyu ellerinden kahve fincanı düşmeden yaşıyorlar. Ama Türkiye’de kahve “üst sınıf”a hitap eden pahalı bir ürün haline gelmiş. Genelde kahve zincirlerinin yarattığı albeniyle, "kağıt bardak kahvecisi" olan kentlileri saymazsak, yurdum insanı, “bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var” diye, kırk yılda bir kahve ile idare ediyor…

Bir “hüzünlü” notla bitireyim: Hırvatistan dahil, pek çok ülkede “Türk kahvesi” menüde özel bir yer tutup, “seçkin ve nadir kahve” olarak satılıyor. Oysa İstanbul’un “nezih” semtlerinden birinde girdiğim, envai çeşit aromalı kahve satan “Avrupai” bir “cafe”de Türk kahvesi sorduğumda genç garson tuhaf tuhaf bakmış ve “Bizde Türk kahvesi satılmıyor” demişti…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar