Kalkınma karnesine meraklı bir bakış

Eğer doğru şeyi ölçmüyorsanız, doğru şeyi yapmazsınız.

Joseph Stiglitz

Sıralamalara meraklı bir ülkeyiz. Bir liste yayımlanıyor, birkaç saniye içinde gözü­müz Türkiye’yi arıyor. Ancak bazen asıl me­sele, o rakamın neyi yansıttığı değil, bizim o rakamla neyi fark etmemiz gerektiği. Bu kez mesele, 2025 Sürdürülebilir Kalkınma Raporu. Raporu hazırlayan kurum tanıdık: BM’nin akademik ağı SDSN (Sustainable Development Solutions Network).

17 temel hedef, onlarca gösterge, yüzlerce sayfa veri. Ve Türkiye… 167 ülke arasında 73. sırada. İlk bakışta bu sıranın ne çok iyi ne de çok kötü olduğunu söylemek mümkün. Ama zaten asıl soru şu değil mi: Neden burada­yız? Hangi hedeflerde tökezledik, hangile­rinde görünürde ilerledik ama içerikte geri­deyiz?

Rapora göre Türkiye’nin toplam SDG puanı 70,6. Bu da bizi tam tabir yerindeyse “orta karar ülkeler” ligine koyuyor. Ürdün (70,5), Kazakistan (70,7), Kolombiya (70,2) ile benzer bir puandayız. Oysa lider ülkele­rin (Finlandiya, İsveç, Danimarka) puanla­rı 80 bandının üzerinde. Yani arada yakla­şık 10 puanlık bir fark var. Bu fark, ölçüldü­ğü alanlar açısından yönetişim kalitesi, gelir eşitsizliği, karbon salımı, eğitim çıktıları gi­bi kritik meselelerden kaynaklanıyor.

Doğru şeyi ölçüyor muyuz?

Mesela yerel düzeyde ne yapıyoruz? SDG’ler (Sürdürülebilir Kalkınma Amaçla­rı), acaba kaç belediyenin stratejik planında gerçekten yer alıyor? Bugüne kadar yalnız­ca 4 belediye (İzmir, Sultanbeyli, Eskişehir Odunpazarı ve Nilüfer) gönüllü yerel ince­leme (VLR) raporu hazırlamış. Türkiye ge­nelinde 1.400’den fazla belediye olduğu dü­şünülürse bu oran yüzde 1’in altında. Peki ölçmediğimiz bir şeyi nasıl iyileştireceğiz?

İkinci mesele: Bütçe… SDG’lere yönelik bir kamu yatırımı izleme mekanizması he­nüz tam anlamıyla kurulmuş değil. OECD verilerine göre Türkiye’de kamu bütçesinin sadece yüzde 2’si doğrudan “iklim uyumlu ve sürdürülebilir” etiketli harcamalara ay­rılmış durumda. Bu oran AB ortalamasın­da yüzde 7–8 civarında. Aynı şekilde, tarım politikalarında “sürdürülebilir tarım” yatı­rımları toplam desteklerin yalnızca yüzde 4,3’ünü oluşturuyor.

Raporda dikkat çeken bir diğer mesele de veri eksikliği. Türkiye 153 SDG göster­gesi üzerinden performansını izliyor. An­cak bu göstergelerden 30’dan fazlası eksik ya da güncel değil. Örneğin SDG-14 (Suda­ki Yaşam) ve SDG-15 (Karasal Yaşam) baş­lıklarında yer altı suyu tükenmesi, toprak verimliliği ve biyolojik çeşitlilik gibi gös­tergelerde ciddi boşluklar bulunuyor. Bu da, raporda bu alanlara “devam eden büyük zorluk” notu düşülmesine neden olmuş.

Bir başka örnek: Türkiye’de hâlâ her 10 çocuktan biri eğitimin herhangi bir aşama­sında sistem dışında kalıyor. Okuldan erken ayrılma oranı yüzde 8,9. Bu da SDG-4 (Kali­teli Eğitim) hedefinde performansımızı sı­nırlıyor.

Ölçmediğimiz şeyi nasıl iyileştireceğiz?

Şimdi tekrar başa dönelim. Türkiye 73. sı­rada. Bu kötü bir durum olduğu kadar iyi bir başlangıç olarak da görülebilir; ama buna ra­zı olunmamalı. Üstelik bu hedefler 2030 yılı­na kadar tamamlanması gereken bir ajanda. Yani beş yıl sonra, bu soruları tekrar sordu­ğumuzda cevabın aynı olması kabul edile­mez. Hal böyleyken bu konunun masadaki sorusu şu: Sıralamadaki yerimizi yükselt­mek için sadece verileri mi güzelleştirme­liyiz, yoksa hayatın kendisini mi?

Raporlar kalkınmayı ölçer; ama kalkınmanın kendisi, ölçülenin dışında kalanları da görmeyi ge­rektirir. Veriyi artırmak da bütçeyi yönlen­dirmek de mümkün, fakat asıl mesele, hede­fin sadece puan değil, yaşam kalitesi oldu­ğunu hatırlamakta… Bütçeyi biraz daha adil, yerelleri biraz daha bilinçli, sistemi biraz da­ha şeffaf yaparsak... Belki de o zaman liste­lerdeki yerimiz kadar, toplumdaki karşılığı­mız da değişir. Tam da bu yüzden Stiglitz’in sözüyle başladığımız yerde bitirelim: doğru şeyi ölçmüyorsak, doğru şeyi de yapamayız.

Yazara Ait Diğer Yazılar