Kalkınmada kritik bileşen: Girişim sermayesi yatırım fonları

Siyasi ve askeri zaferler ne ka­dar büyük olursa olsun, eko­nomik zaferlerle taçlandırılmazsa elde edilen başarılar devamlı ola­maz.”

Mustafa Kemal Atatürk

1990’lı yıllarda bir aracı kuru­mun sloganıydı: “Türkiye Serma­ye Piyasasından Yükselecek.” Ka­riyerimin ilk yıllarında bu cümle beni önce düşündürmüş, sonra da heyecanlandırmıştı.

Finans piyasasının 35 yıllık ge­lişimine şahit olmuş biri olarak gördüm ki, bu yolculuk inişli çı­kışlı, çoğu zaman dikenliydi. Ban­kacılık sektörü finans piyasasına damgasını vururken, sermaye pi­yasası Gayri Safi Milli Hasıla (GS­MH) ile kıyaslandığında hep kü­çük kaldı.

1990’larda fon varlıklarının GS­MH’ya oranı %1 seviyesindey­di. 1994 krizinde neredeyse sıfı­ra düştü. 1999’da IMF stand-by anlaşmasıyla %0,6’ya toparlandı. 2003’te emeklilik fonlarının dev­reye girmesiyle ivme yakalandı ve 2023’te %7, 2025’te ise %8 seviye­sine ulaştı. Fonlar, kurumsal yapı­ları sayesinde sermaye piyasası­nın istikrarlı büyümesinde en kri­tik araçlardan biri haline geldi.

Türkiye’de GSYF’ların yolculuğu

Girişim sermayesi fonları (GS­YF), Türkiye’de geç sayılabile­cek bir dönemde, 2000’li yıllarda “girişim sermayesi or­taklıkları” şeklinde ku­rulmaya başladı. Sayıla­rı azdı. 2012’de SPK’nın yaptığı düzenlemelerle fonların yatırım ortaklı­ğı modeli dışında da ku­rulması mümkün hale geldi. 2013’ten itibaren GSYF’lar yaygınlaştı.

Bugün 200’den faz­la GSYF mevcut. Ancak GSMH’ya oranları sadece %0,5 ci­varında. ABD’de bu oran %3, İsra­il’de ise %4. Yani potansiyel bü­yük, fakat uygulama oldukça geri­den geliyor.

GSYF’nin ne olduğunu unutmamak

Girişim sermayesi fonları, yatı­rımcıların kaynaklarını genellik­le startup’lara ve genç işletmelere yönlendiren, borç değil doğrudan sermaye sağlayan kolektif yapı­lardır.

Yatırımcılar için amaç, şirket büyüyüp değer kazandığında hal­ka açılma (Initial Public Offe­ring-IPO), stratejik satış veya bir­leşme yoluyla yüksek getiri elde etmektir. Ancak misyon bundan ibaret değildir: Fonlar, start-up’la­rın katma değer üreten işletmele­re dönüşmesini, ülke ekonomisine katkı sunmasını da hedefler.

Unutmayalım, start-up’ların %98’i çeşitli nedenlerle başarı­sız olur. Türkiye’de de tablo farklı değil. Hatta çoğu girişim, son yıl­lardaki ekonomik zorluklar nede­niyle bir tercih değil, zorunluluk­tan doğuyor. Bu da başarı ihtimali­ni daraltıyor. Bu konudaki detaylı araştırmalar için Ufuk Akçiğit’in yaptığı çalışmalara bakmakta bü­yük fayda var.

Kalkınmanın dönüm noktası

Ekonomilerin kalkınma rota­sında bir dönüm noktası vardır: sermayenin yeniliğin peşine düş­mesi. GSYF’lar tam da bu noktada devreye girer.

Dünyada bugün dev teknolo­ji şirketleri, bir zamanlar sadece birkaç kişilik girişimlerden iba­retti. Eğer girişim sermayesi ol­masaydı, cep telefonlarımız bu ka­dar akıllı olmaz, yapay zekâ haya­tımıza bu denli giremezdi.

Türkiye’de de Peak Games’in Zynga’ya satışı, Yemeksepeti’nin Delivery Hero’ya devri, Insider’ın unicorn olma süreci gibi örnekler; girişim sermayesinin potansiyeli­ni ama aynı zamanda çıkış zorluk­larını göstermesi bakımından çok çarpıcı örnekler. 1 milyar doların üzerindeki değerlemelerde gerek yabancı yatırımcıların Türkiye’de halka açılma zorlukları, gerekse bu şirketlerin ölçek yakalamasın­daki güçlükler, bunların Türki­ye’de kalmasının önündeki diğer engeller.

GSYF’nin katkıları

Girişim sermayesi fonlarının kalkınmaya katkısını üç ana nok­tada özetleyebiliriz:

İstihdam: Yaratıcı fikirlere ya­pılan yatırımlar, yüksek nitelikli iş gücü için yeni alanlar açıyor.

Yenilikçilik: Risk almayı müm­kün kılan fonlar, girişimcilerin Ar-Ge yatırımlarını artırıyor, ye­ni teknolojilerin önünü açıyor. Bu, ekonomiyi düşük katma değerli alanlardan yüksek katma değerli sektörlere taşıyor.

Sermaye piyasalarının derin­leşmesi: Fonlar, şirketler kadar yatırımcılar için de yeni bir mec­ra. Emeklilik fonları, sigorta şir­ketleri ve bireyler bu alana yönel­dikçe finansal sistem güçleniyor, yabancı yatırımcılar ilgisini artı­rıyor.

Bunlara makro katkıları da ek­lemek gerek: Cari açığı azaltacak teknoloji ihracatı, milli gelirde ar­tış, sermayenin tabana yayılma­sı, rekabet ortamının gelişmesi ve büyümenin inşaat-tüketim ba­ğımlılığından üretim-inovasyon eksenine kayması.

Kalkınmada kritik bileşen: Girişim sermayesi yatırım fonları - Resim : 1

Önündeki engeller

Türkiye’de GSYF’ların geli­şiminin önünde ise önemli en­geller var: Regülasyon ve hukuki çerçeve: SPK düzenlemeleri bü­rokratik, süreçler ağır. Vergi belir­sizlikleri caydırıcı.

Makroekonomik istikrarsız­lık: Enflasyon, kur oynaklığı ve si­yasi riskler uzun vadeli sermaye girişini zorlaştırıyor.

Çıkış stratejileri: Borsa İstan­bul’un derinliği yetersiz. Stratejik satın almalar sınırlı, büyük yatı­rımcılar ise temkinli.

Sermaye kaynağı: Emeklilik fonları ve sigorta şirketleri küçük ve risk iştahı düşük. Banka odaklı sistem uzun vadeli riskli yatırım­ları geri planda bırakıyor.

Ekosistem ve kültürel faktör­ler: “Başarısızlık = damga” algısı hâlâ güçlü. Mentorluk ve ölçekle­nebilir iş modellerini destekleyen ağ zayıf.

Likidite ve döviz riski: Fonlar döviz bazlı kaynak bulsa da yatı­rımlar çoğunlukla TL’ye bağlı, bu da çıkışlarda sorun yaratıyor.

Sonuç

Türkiye’nin potansiyeli büyük. Genç nüfus, girişimci ruh, tekno­loji odaklı iş fikirleri var. Ancak gi­rişim sermayesi fonlarının önün­deki engeller aşılmadan bu potan­siyel gerçeğe dönüşemez.

Benim kariyerim, “Türkiye ser­maye piyasasından yükselecek” umuduyla başladı. Bugün hâlâ ay­nı inançla, Türkiye’nin insiyatif alıp bu alanda cesur adımlar atma­sını bekliyorum. Çünkü kalkınma­nın yolu, sermayenin yeniliğin pe­şine düşmesinden geçiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar