Kredilerin seyri ve para politikası
Haziran 2023’ten günümüze bir dezenflasyon süreci içerisindeyiz. Dezenflasyon sürecinin, maliyetleri zamana yayma adına, uzun bir zamana yayılmasının tercih edildiği söylenebilir.
Dezenflasyon sürecinin bir politika bacağı reel faizlerin pozitif ve yüksek seyretmesini sağlamak, diğeri TL’nin reel olarak değerlenmesi. Bu politika bileşeninin kaçınılmaz tehlikeleri vardı. 2001 krizinden önce 1999 yılında devreye giren IMF Stand-by anlaşması ile “açılan bant içinde kur yönetimi” benimsenmişti.
Kurun TCMB tarafından yönetiliyor olması ve düşen faizler neticesinde iç tüketim artmış, cari açığın hızla yükselmesine neden olmuştu. Bir başka deyişle, yönetilen kur politikalarında yurt içi kredilerin kontrol edilmesi gerektiğini o dönemde ciddi bir maliyet ile öğrendik. Bu nedenle mevcut dezenflasyon programında ekonomi yönetimi kredi büyümesini sıkı kontrol altında tutuyor. Özellikle de ticari kredi büyümesini.
Bu yazımızda kredilerdeki büyüme oranlarını geçmiş yıllar ile karşılaştırarak genel trendi göstermeye çalışacağız. Buna göre ticari kredilerde kur etkisinden arındırılmış, 13 haftalık yıllıklandırılmış büyüme oranı %20.5’e geriledi. Geçtiğimiz yıl ve 2014- 2023 ortalamaları ile karşılaştırınca da gerileme olduğunu gözlemliyoruz. Yıllık enflasyonun yaklaşık %35 olduğu bir ortamda bu seviye ciddi bir reel daralmaya işaret ediyor.
Tüketici kredilerinde durum biraz daha farklı. Tüketici kredilerinde 13 haftalık yıllıklandırılmış büyüme oranı %37.6 seviyesinde. 2024 yılında bu oran %25 seviyesindeyken 2014-2023 ortalaması da %24 seviyesinde. Tüketici kredilerindeki büyümeyi %35 enflasyon ile karşılaştırdığımızda da %2 gibi bir reel büyümeye işaret ediyor.
Büyüme oranlarını 2025 yılı başına göre hesapladığımızda konut kredilerinde yıl başına göre artış %12.8 seviyesinde. Aynı dönemde taşıt kredilerinin %19 oranında daraldığını gözlemliyoruz. İhtiyaç kredilerinin yıl başına göre artış hızı %18.5. İlk beş aylık enflasyon artışının %15 olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda konut ve taşıt kredilerinde reel daralma, ihtiyaç kredilerinde sınırlı reel büyüme olduğunu söyleyebiliriz.
Bu verileri bir araya getirdiğimizde kredi koşullarının oldukça sıkı olduğunu söyleyebiliriz. Bireysel kredi kartı kullanımda ise sınırlamaların etkisi daha zayıf. Bireysel kredi kartlarında büyüme oranı yıllık %74 seviyesinde. Bu oran geçtiğimiz yıl %61.5 seviyesindeymiş. Söz konusu artışın bir bölümü Kurban Bayramı nedeniyle olmuş olabilir. Fakat enflasyonun daha düşük olduğu 2025 yılında artışın bu kadar yüksek seyretmesi mevsimsel artış kaydeden tüketim ihtiyacı için kredi kartı kullanımı eğiliminin daha fazla olduğuna işaret ediyor.
Sıkı kredi koşulları devam edecek mi?
Haziran ayı sektörel enflasyon beklentileri anketi yayınlandı. Anket sonuçlarına göre piyasa katılımcılarının enflasyon tahmini 0.5 yüzde puan, reel sektörün enflasyon tahmini 1.2 yüzde puan ve hanehalkının tahmini 6.9 yüzde puan geriledi. Haziran enflasyon beklentisi ise %1.6 civarında. Eğer bu beklenti gerçekleşirse yıllık enflasyon %35.3 seviyesine sınırlı bir gerileme gösterecek.
Bu seviye politika faizi için ex-post olarak %11’lik reel faize işaret ediyor. Dolayısıyla TCMB için Temmuz ayında faiz indirimi için bir alan oluşabilir. Esasen bu alan Haziran ayında da vardı fakat jeopolitik gelişmeler bir faiz indirimini riskli hale getirmişti. Eğer orta doğudaki tansiyon düşer ve Türkiye’nin risk primindeki gerileme devam ederse TCMB’nin eli daha da rahatlayacaktır. Fakat olası bir faiz indiriminin 2025 yılında kredi koşullarında bir gevemeye işaret etmeyeceğini düşünüyoruz.
Dezenflasyon sürecinde TCMB yakaladığı fırsatı değerlendirmeli
Temmuz ayında bir faiz indiriminin masada olması ekonomide bir erken bahar havası yaratmamalı. Benzer bir durumu 2025 yılı başında yaşadığımızı geçmiş yazılarımızda söylemiştik. Bu nedenle, para politikasının ve kredi koşullarının sıkı kalacağına dair iletişimin sürmesi oldukça kritik. Mevcut politikaların reel sektör üzerinde yarattığı maliyeti yakından takip ediyoruz ve gözlemliyoruz. Fakat burada oluşan maliyetlerin hafifletilmesi için para politikası dışında adımların atılması gerektiğine inanıyoruz.