Manşet ve hane halkı enflasyonu farkının kaynakları

Türkiye’de açıklanan resmi manşet enflasyon (TÜFE) rakamları ile hane halkının gün­lük yaşamda hissettiği enflasyon arasındaki sürekli ve önemli fark, sadece istatistiki bir sorun değil, aynı zamanda uygulanan makro­ekonomik politikaların güve­nilirliği ve bekleyiş yönetimi açısından kritik bir zorluktur. Eylül ayında aylık %3,23 ve yıllık %33,29 olarak gerçekleşen enf­lasyon, bu uyumsuzluk tartışma­larını derinleştirmektedir.

Bu algı farkı, hem mikro düzey­deki tüketim sepeti yapısından hem de makro düzeydeki politi­kaların etkilerinden kaynaklanır.

TÜFE sepeti ve mikroekonomik yapısal farklılıklar

Manşet enflasyon, TÜİK tara­fından belirlenen ve ülkenin or­talama tüketimini temsil eden 12 ana harcama grubunun ağırlık­landırılmasıyla hesaplanır. Far­kın ilk ve en önemli kaynağı, bu ortalama sepetin düşük gelir­li hanelerin gerçek tüketimini yansıtmamasıdır.

Bu ağırlıklar, ilgili gruptaki fiyat değişiminin manşet enflasyona ne kadar etki edeceğini gösterir.

Örneğin, sepette %25 ağırlığı olan Gıda ve Alkolsüz İçecekler grubunda fiyatlar %10 artarsa, bu, genel enflasyona doğrudan 0.25×10=2.5 puan katkı yapar.

Sepette %3 ağırlığı olan Eğitim grubunda fiyatlar %10 artsa bile, genel enflasyona katkı­sı sadece 0.03×10=0.3 puan olur.

-Gelir düzeyi ve tüketim sepetinin çarpıklığı

Dar gelirli ve emekli haneler, ge­lirlerinin çok büyük bir kısmını gı­da ve kira gibi zorunlu ve temel ih­tiyaçlara ayırmak zorundadır. Bu grupların toplam harcamaları için­de gıda ve barınmanın payı, manşet sepetteki ağırlıklarının çok üzerin­dedir (bazı hanelerde toplam geli­rin %60-70’i bu iki kaleme gider).

Dolayısıyla, manşet enflasyo­nu daha ılımlı gösteren sepetin diğer kalemlerindeki (örneğin teknoloji, eğlence, giyim) olası fiyat istikrarı, gıda ve kira fiyat­larındaki keskin artışın dar ge­lirliler üzerindeki ezici etkisini hafifletemez.

-Fiyat artışlarının asimetrisi ve volatilitesi

Gıda fiyatları gibi yüksek vo­latiliteli kalemler, hane halkı ta­rafından

 neredeyse günlük ola­rak deneyimlendiği için algıyı domine eder. Tüketiciler, fiyat­ların yükseldiğini hemen fark ederken, fiyat indirimleri daha yavaş ve daha az belirgin (aşa­ğı yönlü yapışkanlık) olduğu için manşetin sunduğu rahatlamayı hissetmezler.

-Makroekonomik politikaların ve güvenin rolü

Algılanan enflasyon ile res­mi enflasyon arasındaki fark, makroekonomik politikalardan ve bu politikalara duyulan güven­den beslenir.

-Bekleyiş yönetimi ve enflasyon ataletinin gücü

Bekleyiş Yönetimi, bir mer­kez bankasının enflasyonla mü­cadele programının başarısının temel taşıdır. Eğer hane halkı, hü­kümetin ve Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürme taahhüdüne tam olarak güvenmiyorsa:

Fiyatlama davranışı: Tüke­ticiler ve üreticiler, yüksek enf­lasyonun devam edeceği beklen­tisiyle hareket eder. Kiracılar yüksek artış bekler, esnaf sürekli fiyat etiketini günceller.

Atalet: Bu yüksek bekleyişler, fiyatlama davranışına yerleşir ve manşet enflasyon rakamları düş­meye başlasa bile, atalet nedeniyle hane halkının algıladığı fiyat artışı devam eder. Algıdaki bu bozulma, para politikasının (faiz artışları­nın) nihai etkisini geciktirir.

-Maliye politikası ve zorunlu harcama enflasyonu

Manşet enflasyonun düşmesi için sadece para politikasıyla (faiz artışı) iç talebin soğutulma­sı yeterli değildir. Maliye politi­kasının (hükümet harcamaları, vergiler) tutarlılığı da kritiktir:

Vergi ve harç artışları: Özel­likle yılbaşlarında veya bütçe dö­nemlerinde gelen zorunlu harç, vergi, akaryakıt veya elektrik gi­bi yönetilen fiyat artışları, doğru­dan manşet enflasyonu yükselt­mese bile (yılın geneline yayıl­dığı için), hane halkının cebine giren parayı anında azaltır ve bu durum yaşam maliyeti enflas­yonunu şiddetlendirir.

Asgari ücret ve ücret politi­kası: Hükümetin ücret artışları­na yönelik yaklaşımları (yüksek enflasyondan koruma amacıy­la yapılan yüksek zamlar), özel­likle hizmet sektöründe maliyet itişli enflasyonu (ücret-fiyat sarmalı) tetikler. Bu sarmal, gıda ve hizmet enflasyonunu sürek­li yüksek tutarak manşet ile algı arasındaki farkı açar.

1.Bireysel enflasyon ve alım gücü kaybı

Manşet enflasyon düşse bi­le, bu durum alım gücünün ge­ri kazanıldığı anlamına gelmez. Enflasyonun tepe noktaya ulaştı­ğı dönemde yaşanan gelir erime­si kalıcıdır. Eğer maaş artışları, resmi enflasyonun gerisinde kal­maya devam ederse, hane halkı yaşam standartlarının gerilediği hissiyatını sürdürür ve enflasyo­nu daha şiddetli algılar.

Sonuç olarak, Türkiye’de manşet ile hissedilen enflasyon arasındaki farkın kapanması, yalnızca fiyat istikrarıyla değil; bekleyiş yönetiminin güçlen­dirilmesi, para ve maliye po­litikalarının tam bir tutarlı­lık içinde yürütülmesi ve dar gelirli hanelerin tüketim sepe­tindeki zorunlu harcama ağır­lığının makroekonomik politi­kalarla desteklenmesiyle müm­kün olacaktır. Aksi takdirde, resmi verilerin güvenilirliği ve uygulanan programın toplum­sal desteği sürekli sorgulanma­ya devam edecektir.

Manşet ve hane halkı enflasyonu farkının kaynakları - Resim : 1

Yazara Ait Diğer Yazılar