Merkez bankalarının zor yol ayrımı: Faiz kararları öncesi makroekonomik değerlendirme
Eylül ayının bu haftasının en çok merak edilen gündemi öncelikle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın 11 Eylül tarihli kararları ve hemen ardından 17 Eylül’de FED toplantısından çıkacak kararlar olarak gözükmekte.
Eylül ayı toplantılarında çıkacak kararlarlar bu yılın son çeyreğinde hem iç hem de küresel makroekonomik gidişat açısından büyük önem sahip olacak.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) ve makro veriler
Türkiye ekonomisi 2025 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 4,8 büyüyerek güçlü bir performans sergiledi. Hanehalkı tüketimi ve yatırımlardaki artışın itici güç olduğu bu performans, TCMB’ye faiz indirimleri için bir alan sunabilir. Ancak, para politikası kararlarını etkileyen diğer makroekonomik veriler karmaşık bir tablo çiziyor.
Enflasyon: Enflasyon temmuzdaki %33.52’den Ağustos 2025’te %32.95’e geriledi ve piyasa beklentilerinin hafif üzerinde olan %32.6 seviyesinde gerçekleşti. Enflasyonun ana eğiliminde düşüş eğilimi gözleniyor olsa da, fiyatlama davranışları ve beklentiler hala dezenflasyon süreci için risk oluşturmaya devam ediyor. Bu nedenle, TCMB’nin enflasyonla mücadele konusundaki temkinli duruşunu sürdürmesi gerekiyor.
İşgücü piyasası ve sanayi ve kapasite kullanımı: İşsizlik ve kapasite kullanım oranları da büyüme ve enflasyon verilerinin yanı sıra, ekonomik aktivitenin ne durumda olduğunu gösteren önemli göstergelerdir.
Genellikle işsizlik oranının düşmesi ve kapasite kullanım oranlarının artması, ekonominin canlandığını ve dolayısıyla faiz indirimlerine daha uygun bir ortam oluştuğunu işaret eder. Mevsimsel etkilerden arındırılmış kapasite kullanım oranları ocak ayında %74,6 seviyesinde idi. Temmuz ayına kadar yatay sayılabilecek bir seyir izleyen veriler 2025 yılı Ağustos ayı itibarıyla, mevsimsel etkilerden arındırılmamış kapasite kullanım oranı, bir önceki aya göre 0,7 puan azalarak yüzde 73,5 seviyesine geriledi.
Bu, son 2,5 yılın en düşük seviyesi olarak kayıtlara geçti. Bu düşüş eğilimi, sanayi üretimindeki yavaşlamanın ve genel talep koşullarındaki durgunluğun bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Özellikle yatırım mallarındaki kapasite kullanım oranının gerilemesi, sanayicinin geleceğe yönelik yatırım motivasyonunda bir zayıflama olduğunu işaret ediyor.
İşsizlik kanadında ocak ayında ki %8,4 oranından sonra inişli çıkışlı bir seyirle birlikte temmuz ayında İşsizlik oranı %8,0’a geriledi. Bu, yılın en düşük seviyesi oldu. Özellikle genç işsizlik oranları, genel işsizlik oranının oldukça üzerinde seyretmeye devam etti. Temmuz 2025 verilerine göre genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı %15,0 olarak tahmin edildi. Söz konusu dalgalı seyir, işgücü piyasasının genel ekonomik aktivitedeki değişimlere duyarlı olduğunu gösteriyor.
Dış ticaret: 2025’in ikinci çeyreğinde mal ve hizmet ithalatında artış, ihracatta ise sınırlı bir artış kaydedildi. Bu durum, dış ticaret açığının devam ettiğini gösteriyor. TCMB’nin faiz politikası, Türk Lirası’nın değeri üzerindeki etkisi nedeniyle dış ticaret dengesini de yakından ilgilendiriyor.
Sonuç olarak, mevcut ekonomik görünüm ve piyasa beklentileri, TCMB’nin 11 Eylül toplantısında faiz indirimine gitme ihtimalini güçlü kılıyor. Ancak, enflasyonla mücadeledeki kararlılığın devamı ve piyasalara güven veren bir politika duruşu sergilemek, faiz indirimi kararının boyutu kadar önem taşıyor. Faiz indiriminin 200 baz puan seviyesinde olması en yaygın tahmin olarak öne çıkıyor. Bu kararın, son dönemdeki siyasi gelişmeleri de dikkate alması bekleniyor.
FED ve küresel ekonomi
Fed tarafında ise hem kötü gelen istihdam verilerinin etkisi hem de Powell tarafında artık bir miktar siyasi baskı ile uğraşma gücünün de azalmaya başladığı görüntüsü ile birlikte bir faiz indirim sürecinin başlayacağı neredeyse kaçınılmaz gözüküyor. FED’in 17 Eylül’deki olası faiz indirimi kararı, küresel finansal koşulları rahatlatarak ekonomik aktiviteyi canlandırmayı hedefleyecek.
Sonuç olarak, hem Türkiye hem de küresel ölçekte merkez bankaları, ekonomik büyümeyi teşvik etme ve enflasyonu kontrol altında tutma gibi iki temel hedefe aynı anda ulaşmaya çalıştıkları kritik bir döneme giriyor. Bu durum, piyasaların ve yatırımcıların yakından takip edeceği temkinli bir politika dönemini işaret ediyor.