Netanyahu ABD’nin kontrolünden çıktı
Bu yıl yine bir olimpiyat yazı yaşıyoruz. Nefeslerimizi tutarak müsabakaları izliyoruz. Sahada mücadele eden sporcuların kökeni, rengi, cinsiyetine bakmadan giriştikleri rekabeti alkışlıyoruz. Müsabaka sonrasında birbirlerini kutlamalarını, teselli etmelerini seyrediyoruz.
İlk modern Olimpiyat Baron Pierre de Coubertin öncülüğünde, 1896 yılında, Atina’da organize edildi. Coubertin, sportif yapılanmaların Avrupa'nın örf ve adetleri arasına girmesi durumunda barış için büyük bir destek olacağı, bu nedenle olimpik oyunların yaşatılması gerektiği üzerinde durdu.
Olimpiyat ruhu olimpiyat oyunlarının amacında şekillenir. Evrensel bir iyi niyet ortamı yaratarak barışçı bir dünya için, gençlerin spor yoluyla birbirlerini anlamalarını ve dost olmalarını sağlamak ve geliştirmek amaçlanmıştır.
Keza beyaz zemin üzerine birbirine geçen ve kenetlenen beş ayrı renkteki olimpiyat halkaları, dünyanın beş kıtası ve bu kıtaların birliğini ifade eder. Son dönemlerde olimpiyatlar, ülkelerin ekonomik, siyasal ve sosyal beklentilerinin olduğu organizasyonlar haline gelse de olimpiyatların dünya barışına hizmet ettiği fikri her zaman sıcak tutuldu.
Dünya ‘Ukrayna-Rusya’ ve ‘İsrail-Filistin’ krizlerinin kıskacında
Tüm bu güzellikler içinde olimpiyatların yaratacağı düşünülen ‘barış’ nerede diye sormadan da geçemiyoruz.
Her gün yeni bir gelişmeyle uyanıyoruz. Hamas lideri İsmail Haniye'nin İsrail'in Tahran'da düzenlediği saldırıda öldürülmesi sürekli gergin olan tansiyonun büyük ölçüde yükselmesi anlamına geliyor. Daha da üzücü yanı mahkûm değişim müzakerelerini ve ateşkesi baltalaması.
Netanyahu liderliğindeki İsrail’in bölgede barış istemediği aksi iddia edilemeyen bir gerçek. Netanyahu ABD’nin kontrolünden çıkmıştır ve ABD seçimleri bitene kadar da kontrol edilemeyecektir. Netanyahu bu yüzyılın ‘Hitler’idir. Görünen o ki Netanyahu, olimpiyat yılında olimpiyat ruhunu yansıtacak küresel barışa hizmet etmeyi değil iktidardaki varlığını baki kılmak için bölgesel bir çatışmayı yeğliyor.
İran bölgesel bir barıştan yana mı?
İran ve Hizbullah’ın Haniye’ye yönelik saldırıya karşılık vermesi Netanyahu’nun amacına hizmet edecektir. Ama İran cevap verecektir. Ancak saldırının boyutu nasıl şekillenir bu bilinmiyor. 13- 14 Nisan’da yaptığı saldırıdan daha etkili olacağı kesin...
Bence sorulması gereken en önemli soru, İran’ın gerçekten bölgesel bir barışı isteyip, istemediğidir. Bölgesel bir barış İran’ın yalnızlığını daha da artıracak ve İsrail’in bölgede yaşadığı konumuna benzer bir konumda kendini bulacaktır.
Uzun lafın kısası Netanyahu’nun izlediği politikalar İran’a da hizmet etmektedir. İran için Filistin hiçbir zaman dava olmamıştır, hatta bölgesel politikaları için araç görevi yapmıştır.
Barışın kilidi ABD’nin elindedir
ABD topyekûn bir Orta Doğu savaşına doğru gidişi durdurmanın yolunu bulmak istiyor. ABD gerek İsrail gerekse İran için barışın önünü açacak politikaları hemen işleme koyabilir. Nitekim barışı sağlayacak bir başarı, iktidardaki Demokratlar için yeni bir seçim zaferi demek olur.
İran’a itidalli davranması karşılığında nükleer anlaşmaya geri dönme sözü verilebilir. Bu söz İran’ı izolasyondan çıkarma anlamı taşıyacaktır. Bu söz eski anlaşmaya dönüşü mü, yoksa yeni müzakereleri mi içerecek bu önemli. Nitekim yeni müzakere uzun sürebilecek bir diplomasi silsilesi demek. İran buna yanaşmayacaktır.
ABD, İsrail’e yönelik politikalarında ise gerilimin daha da tırmanmasını engellemek için bir çizgi çizmenin hayati önem taşıdığı noktasında. Netanyahu’ya yönelik baskıların artması, askeri yardımların kesilmesi ve desteğin azaltılması sonuç verebilir. İsmail Haniye suikastının Çin ve Rusya tarafından kınanması da İsrail için değerlendirilmesi gereken başka bir etken.
ABD bunu başaramaz ve bir bölgesel savaşı engelleyemez ise yalnızca Ortadoğu’da kaybetmeyeceği bir gelecekle karşı karşıya kalacaktır.
Olimpiyat oyunlarını seyrederken çatışmaların ötesinde bir dünya olduğunu hissediyoruz. İnsanlığın bir ‘barış’ molasına ihtiyacı var. Bunun için olimpiyatların “Citius, Altius, Fortius” (Daha Süratli, Daha Yükseğe, Daha Kuvvetli) sloganını, Fransız Devrimi’nin “Libertas, Aequalitas, Fraternitas” (Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik) sloganıyla birleştirmeliyiz.