Ödeme emri davasına İHAM’dan red

Doç. Dr. Ayhan Selçuk ÖZGENÇ
Doç. Dr. Ayhan Selçuk ÖZGENÇ info@dunyaeko.com

Ödeme emri, vergi alacağını güvence altına almak içim 6183 Sayılı Kanun’da düzenlenen bir önlem ve cebren tahsil yöntemi. Kapsamı ve uygulaması açısından gerek öğreti gerekse uygulamacılar arasında pek çok tartışmayı beraberinde getirmektedir*.

Ödeme emrinin kapsamı

 Vadesinde ödenmeyen kamu alacağı için düzenlenen ödeme emrine, borcun mahiyeti ve nereye ödeneceği yazılır. 15 gün içinde ödenmesi veya mal bildiriminde bulunulması muhatabına tebliğ olur. Muhatap, böyle bir borcun olmadığı, kısmen ödendiği veya zamanaşımı gerekçesiyle dava yoluna gidebilir.

Tebligat tartışmaları

Ödeme emrine ilişkin uyuşmazlıklarda önemli tartışmalardan biri tebligat konusudur. Tebliğ, ilgilisinin ödeme emrinden haberdar olup olmadığını ortaya koymak bakımından oldukça önemli bir aşama. Ödeme emrine karşı alınacak hukuki aksiyon, dava açma süresi vb. hususlar tebligat ile başlamaktadır.

Özellikle ödeme emri tebliği sonrası uygulanacak kamu alacağını güvence altına alma yolları bakımından ödeme emrinin kime, nasıl tebliğ edildiği ve dolayısıyla kesinleşmiş bir kamu alacağı olup olmadığı meselesi oldukça sık biçimde yargı kararlarına konu olmaktadır. Bu kararlara bir örnek, Türk mükellef hakkında ulusal üstü yargı organı olarak İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nden geldi.

63398/10 numaralı başvuru

 Olayda, başvurucu şirket, 2002 yılına ilişkin vergi aslı ve ceza tutarlarının değiştirilmesi de dahil olmak üzere, düzenlenen ödeme emirlerinin iptali talepli dava açmıştır.

Yerel mahkeme, ödeme emirlerinin çalışana tebliğ edilmiş olduğundan süre aşımı gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Uyuşmazlık, başvurucu şirketin mahkemeye erişim hakkının (İHAS'nin 6 § 1 md.) ihlal edildiği iddiasıyla İHAM’a taşınmıştır. Başvurucu, tebliğ yapılan kişinin kendi çalışanı olmadığı ve tebligat adresinin doğru olmadığı iddiasındadır.

Türkiye tarafından verilen cevapta; başvuru hakkının kötüye kullanıldığı, başvurucunun 6552 ve 7326 sayılı iki farklı yapılandırma yasasından yararlanmış olduğu, çalışanın tebligatların yapıldığı tarihe kadar yaklaşık 1 yıl ilgili şirkette çalıştığı, tebligatların yapıldığı sırada söz konusu kişinin başvuran şirketin ortaklarının akrabalarına ait bir şirkette çalıştığı, ikinci şirketin diğer beş çalışanının da daha önce başvuran şirket için çalışmış olduğunu belirtilmiştir.

İHAM değerlendirmesi

Başvurucu şirket, tebliğ yapılan kişiyi tanımadığını ve kendisi için çalışmadığını ileri sürmüştür. Şirket, yapılandırma yasaları uyarınca bu hususta açtığı davalardan feragat etmiş ve kalan borçlarını ödemiştir. Başvuruya karşı Türkiye tarafından verilen cevaplar, başvurucu şirketin şikayetinin özünde yer alan iddiaların doğruluğunu temelden sarsacak niteliktedir. Ayrıca başvurucu şirket, bu cevapların gerçeği yansıtmadığı ifade etmiş ancak bunu temellendirmemiştir. Mahkeme, buradan hareketle Sözleşme'nin 35.maddesi uyarınca başvuru hakkının kötüye kullanılması nedeniyle başvurunun reddedilmesi gerektiği sonucuna varmıştır.

Benzer sonuçların önlenmesi

Ödeme emrine karşı açılan davalar mahiyeti itibariyle oldukça önemli sonuçlar doğurabilmektedir. Bununla birlikte, olguların doğru biçimde aktarılması uyuşmazlığın çözümü açısından elzemdir. Mahkemeye karşı sunulan argümanların ister yerel ister ulusal üstü mahkemeler olsun, gerçeği yansıtması gerekmektedir. *Bu konularda tartışmalar için bkz. Altan Rençber, Vergi İcra Hukukunda Ödeme Emri, İstanbul, 2014.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar