Vergi anlaşmalarında dile dayalı yorum sorunu
Devletler hukukunda, uluslararası anlaşmaların hangi dille imzalanacağına dair genel bir kural bulunmamaktadır. Her devlet, egemenlik yetkisine dayanarak ister kendi resmi dilinde, isterse başka bir dilde anlaşma yapabilir. Bu tercih, genellikle anlaşmanın son cümlelerinde açıkça belirtilir.
Uluslararası ilişkilerin ilk dönemlerinde anlaşmalar Latince, daha sonra Fransızca yazılıyordu. Günümüzde ise İngilizce anlaşmalar bakımından hakim dil olmuştur. Tek dil kullanımının, çeviri hatalarını önlemede avantaj sağladığı söylenebilirse de bu durumun anlam farklılıklarını tamamen ortadan kaldırdığından bahsetmek mümkün değil. Özellikle çok dilli anlaşmalarda, aynı kelimenin farklı dillerde farklı çağrışımlar yaratması, zamanla anlam değişikliğine uğraması yorum sorunlarını kaçınılmaz kılıyor.
Bir terim, Amerikan İngilizcesinde başka, Britanya İngilizcesinde bambaşka bir anlama gelebiliyor. Diller durağan değil; kültür, coğrafya ve zamanla birlikte değişiyor. İki ülke arasında başlangıçta aynı anlamı taşıyan bir kelime, yıllar içinde taraflardan birinde farklı bir hukuki içerik kazanabiliyor. Bu nedenle, çok dilli anlaşmalarda hangi dilin bağlayıcı olduğunun açıkça belirtilmesi büyük önem taşıyor.
Her ne kadar birden fazla dilde hazırlanan metinlerin yorumda kolaylık sağlayabileceği düşünülse de pratikte durum tam tersi olabiliyor. Çünkü her dilin kendine özgü yapısı, bazı kavramların tam karşılığını bulmayı zorlaştırıyor. Yapılan çeviriler bazen anlamı netleştirmek yerine daha da belirsiz hale getirebiliyor. Üstelik her ülkenin farklı hukuk geleneği, aynı terimin farklı yorumlanmasına neden olabiliyor. Bu yüzden çok dilli anlaşmalar, çoğu zaman beklenenden fazla ihtilaf doğuruyor.
Uluslararası uygulamada geçerli metin, tarafların bağlayıcılığını kabul ettiği dildir. Diğer metinler çoğunlukla resmî çeviri niteliğindedir. Türkiye açısından bu durum özellikle İngilizce veya çok dilli imzalanmış çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmalarında gündeme gelir. Örneğin Hollanda, Arnavutluk, Yemen ve Tacikistan’la yapılan anlaşmalarda açıkça İngilizce metin esas alınmıştır. Bununla birlikte, bu anlaşmaların Türkçe çevirileri Resmî Gazete’de yayımlanır.
Dil farkı, vergi farkına neden oldu
Bu çerçevede, Türkiye ile Ürdün arasında imzalanan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması ilginç bir örnek oluşturuyor. Gelir İdaresi Başkanlığı, Ürdün mukimi bir firmadan kiralanan uçağın Moldova’daki başka bir şirkete kiralanmasıyla elde edilen kazançların vergilendirilmesine ilişkin verdiği özelgede dikkat çekici bir farklılık tespit etti.
Anlaşmanın İngilizce metninde geçen “industrial, commercial or scientific equipment” yani “sınai, ticari veya bilimsel teçhizat” ifadesi, Türkçe metinde sehven atlanmıştı. Gelir İdaresi, anlaşmanın sonuç hükmüne dayanarak, metinler arasında farklılık olması halinde İngilizce metnin esas alınacağını belirtti. Buna göre, söz konusu gelir “gayrimaddi hak bedeli” sayılmalı ve Türkiye bu ödemelerden en fazla yüzde 12 oranında vergi almalıydı.
Danıştay kararı
Uyuşmazlık yargıya taşındı. Danıştayın konunun esası bakımından yaptığı tartışmanın kapsamı bir gazete yazısının sınırlarını aşmaktadır. Bununla birlikte, Danıştay, usuli bakımdan yaptığı değerlendirmede anlaşmanın Türkçe, Arapça ve İngilizce olarak düzenlendiğini; tercümeler arasında fark olması halinde İngilizce metnin geçerli olacağını belirterek, konunun bu yönüyle eksik incelendiğinden bahisle ilk derece mahkemesi ve istinaf aşamasında mükellef lehine verilen kararı bozdu.
Burada dikkat çekici nokta, anlaşmanın tasdik cümlesinin “Türkçe ve Arapça metinlerin farklı tercüme edilmesi halinde, İngilizce metin geçerli olacaktır” şeklinde olması. Yani uyuşmazlıkta Arapça versiyonun da incelenmesi ve farlılık olması halinde İngilizce versiyona gidilmesi gereğidir. Eğer “sınai, ticari veya bilimsel teçhizat” ifadesi Arapça metinde de yer almıyorsa bu durumda sorun dil tartışmasını da aşarak, OECD yorum notlarının hukuk tekniği bakımından iç hukukta nasıl dikkate alınacağı sorusunu gündeme getirecektir.
Bu örnek, uluslararası vergi anlaşmalarında dilin ne kadar kritik olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemli. Tek bir kelime, mükellef veya idare bakımından milyonlarca liralık vergi farkına yol açabiliyor.