Vergisel şeffaflıkta Türkiye’ye tam not
Uluslararası vergi dünyasının son on yılına damgasını vuran kavram, “şeffaflık”. OECD’nin Matrah Aşındırma ve Kâr Aktarımı (BEPS) projesiyle gündeme gelen ve 2016’dan itibaren uygulanmaya başlayan Ülke Bazlı Raporlama (ÜBR), bugün artık 140’tan fazla ülkenin vergi idaresi için olağan bir araç olarak görülmektedir. Son akran değerlendirmesi raporu da* gösteriyor ki, şeffaflık artık yalnızca bir ilke değil, denetimin en güçlü dayanağı olmuş durumda.
Ülke bazlı raporlama nedir?
BEPS Projesi’nin şeffaflık ayağının önemli bir bileşeni, konsolide grup hasılatı belirlenen eşiğin üzerinde olan tüm büyük çok uluslu işletme gruplarının (ÇUİ) ÜBR sunma yükümlülüğüdür. Transfer Fiyatlandırması ve ÜBR ile ilgili BEPS Eylem Planı 13, bu ÇUİ gruplarının her yıl, faaliyet gösterdikleri her bir vergi ülkesi için gelir, vergi öncesi kâr, ödenen ve tahakkuk eden gelir vergisi tutarı, çalışan sayısı, ödenmiş sermaye, geçmiş yıl kârları ve maddi varlıkları raporlamaları amacıyla bir şablon sağlamaktadır.
İşleyişin genel çerçevesi
Genel olarak, bir ÇUİ grubunun bağlı olduğu ana şirket, ÜBR raporunu kendi ülkesindeki vergi idaresine hazırlayıp sunar. İlgili vergi idaresi, ÜBR raporunu raporda belirtilen ve grubun bağlı şirketlerinin vergi mukimi olduğu tüm ülkelerdeki vergi idareleriyle otomatik olarak paylaşır. Bu paylaşım, otomatik bilgi değişimini öngören uluslararası anlaşmalar kapsamında yapılır.
Türkiye pozisyonu
Türkiye’nin bu raporda “tavsiyesiz onay” alan ülkeler arasında yer alması, hem önemli bir başarı hem de ÇUİ’ler için dikkatle izlenmesi gereken bir gelişme. Türkiye açısından bu gelişmenin, küresel vergi mimarisine uyumlu hareket etme iradesinin güçlü bir göstergesi olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bu sonucu, Gelir İdaresi’nin ÜBR verilerini etkin, sistematik ve uluslararası iş birliği içinde kullandığının teyidi anlamında değerlendirmekte mümkün.
Sonuçlar ne söylüyor?
ÇUİ’ler açısından üç pratik sonuç öne çıkıyor:
Birincisi, denetim riski artıyor. ÜBR sayesinde vergi idaresi, hangi grubun Türkiye’de düşük kâr beyan ettiğini ya da hangi iştiraklerin sermaye, çalışan sayısı ve faaliyetleriyle uyumsuz bir tablo çizdiğini kolayca görebiliyor.
İkincisi, uluslararası çapraz kontrol döneminin başladığını söyleyebiliriz. Türkiye’de sunulan bir rapor, 120’den fazla ülkenin vergi idaresine otomatik olarak gidiyor. Dolayısıyla bir ülkedeki transfer fiyatlandırması politikası, diğer bir ülkedeki idare tarafından da sorgulanabilir hale geliyor.
Üçüncüsü, imaj ve itibar boyutu. OECD şeffaflıkta tam uyum gösteren ülkeler arasında Türkiye’nin yer alması, yatırımcılar açısından olumlu bir tablo sunarken, şirketlerin de vergi politikalarının açıklanabilir olmasını zorunlu kılıyor.
Sonuç itibarıyla, şeffaflığın yükselişi ÇUİ’ler için yalnızca teknik bir uyum meselesi değil. Aynı zamanda, vergi idaresiyle olan ilişkinin niteliğini, uluslararası iş birliğinin derinliğini ve kamuoyu nezdindeki itibarı doğrudan etkileyen stratejik bir meseledir.
Hukuki tartışmalar
ÜBR’lerin delil değeri ve gizli kullanımı bakımından çeşitli tartışmalar yapmak mümkün. Vergi idaresi, ÜBR’de yer alan bilgileri dava süreçlerinde delil olarak kullanabilir mi? Kullanım sınırları nelerdir? yahut, bilgiler yalnızca risk değerlendirmesi için mi kullanılmalı, doğrudan vergi tarhiyatı yapmak için mi kullanılamaz mı? Ana şirketin sunduğu bir raporun başka ülke veya aynı ülkede yanlışlığı/eksikliği nasıl tartışılabilir gibi bir dizi soru üretmek mümkün. Bu tartışmalar, henüz Türkiye’de yargısal zemine taşınmış değil. Ancak güncel vergisel iklim nedeniyle tartışmanın çok da uzakta olmadığını görmek gerekiyor.
*https://www.oecd.org/en/publications/country-by-country-reporting-compilation-of-2024-peer-review-reports_f3d3f36f-en.html