Oynadığın gibi yönetirsin
Her oyuncak bir dönemi anlatır, her oyun bir toplumu biçimlendirir. Geleceğin liderlerini anlamak için önce oyun alanına bakmak gerekiyor. Oyuncaklar yalnızca hayal gücünü değil, aynı zamanda sistemleri nasıl kurguladığımızı da şekillendirir.
Oyun, yönetsel davranışların da ilk laboratuvarıdır. Liderliği, paylaşımı, kaynak dağılımını, kriz yönetimini...Hepsini oyunla öğreniriz. Harvard Business Review’un 2023 tarihli analizinde bu konuyla ilgili şu cümle dikkat çekicidir: “Play is the most underutilized tool in leadership development.” Yani; liderlik gelişiminde en az kullanılan ama en etkili araç oyundur.
Bir oyuncak terzi dükkanıyla oynayan çocuk müşteri ilişkisini, minyatür bir fabrika setiyle oynayan çocuk üretim süreçlerini anlamaya başlar. Oyuncak, yalnızca bireyin değil, kurumun da erken simülasyonudur. Uzun bir aradan sonra tekrar ziyaret etme fırsatı bulduğum İstanbul Oyuncak Müzesi’nde sergilenen her oyuncak yalnızca bir çocuğun değil, bir toplumun da nasıl düşündüğünü, neyi önemseyip neyi unuttuğunu fısıldıyor.
Bir çocuğun gözünden dünyaya bakmayı öğrenmek isterseniz, bu müzenin katları arasında yürüyün. Belki küçük bir tren sanayileşen Avrupa’nın ilk heyecanını taşıyordur, bir bez ayıysa yoksulluğa rağmen sürdürülen umudu anlatıyordur. Sunay Akın’ın yıllar içinde oluşturduğu bu müze, bu yüzden sadece çocuklara değil, yetişkinlere de hitap ediyor. Çünkü orada yalnızca geçmişin değil, geleceğin de izdüşümü var.
Çünkü oyuncak dediğimiz şey, bir çağın hayaliyle yapılır ve çoğu zaman geleceğin gerçekliğine dönüşür. Müzenin Nazi Almanyası dönemine ait oyuncaklar bölümünde sergilenen figürler bunun çarpıcı bir örneği. Daha savaş başlamadan 1933’te üretilmiş asker oyuncakları, militarize edilmiş legolar, üniformalı bebekler...
Yani savaşın zihinsel altyapısı, çocukların oyun alanında kurulmuştu bile. İngiliz tarihçi Eric Hobsbawm'ın şu sözü, burada daha da anlam kazanıyor: “Toplumlar geleceğe dair niyetlerini çocuklarına anlattıkları masallar ve verdikleri oyuncaklarla belli ederler.” Bugün de çocuklara neyi oynattığımız, aslında yarın nasıl bir toplum istediğimizi gösteriyor.
Bugünün oyuncakları yarının yöneticileri
Günümüzde oyuncaklar artık yalnızca eğlence değil kodlanmış bir mesaj, kurgulanmış bir eğitim sistemi haline geldi. Yapay zekâ destekli oyuncaklar, kodlama kitleri, STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) temelli yapılar, çocukları çok erken yaşta sistemli düşünmeye alıştırıyor. MIT Media Lab’in LEGO ile yürüttüğü araştırmalar, bu oyuncakların çocuklarda sistem kurma refleksini güçlendirdiğini ortaya koyuyor.
Ancak bu sistemler tanımlı sınırlar içinde işliyor; yani özgürlük değil, verim öğretiyor. Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Prof. Justine Cassell, tam da bu noktada uyarıyor: “Akıllı oyuncaklar çocukların hayal gücünü sınırlayabilir. Fazla yapılandırılmış oyunlar, çocukların belirsizlikle baş etme becerisini zayıflatabilir.” Oysa bugünün liderlerine en çok bu gerekli: Belirsizliğe tahammül ve yaratıcı esneklik.
Yöneticilik çoğu zaman, çocukken öğrendiğimiz rollerin yeniden sahnelenmesinden başka bir şey değildir. Bir oyuncak mutfakla oynayan çocuk ev içi organizasyonu, bir savaş uçağıyla oynayan çocuk ise zafer-motivasyon ilişkisini öğrenir. Oyuncaklar, rol dağıtımının başladığı ilk sahnedir. UNESCO’nun 2019 tarihli kültürel miras raporunda şu çarpıcı ifade yer alır:
“Oyuncaklar, toplumların stratejik değerlerini en erken ve en etkili biçimde kodlayan araçlardır.”
Bir topluma "ne oyna" derseniz, aslında "nasıl yaşa" demiş olursunuz. Ve bu, yöneticiler için de geçerlidir. Oyuncaklara bakarak şu üç soruya yanıt aramak mümkün:
Biz çocuklara ne oynatıyoruz?
O oyunlar neyi öğretiyor?
Yarın hangi dünyayı yönetecekler?
Unutmayın bir oyuncak ayı, sadece bir oyuncak değildir.
İstanbul Oyuncak Müzesi bir yandan liderlikten sistem düşüncesine kadar bugünün karar vericilerine aynalık ediyor. Belki de her yönetici, yılda bir gün bir oyuncak müzesine gitmeli. Çünkü orada yalnızca geçmişin oyuncakları değil, geleceğin kararları da sergileniyor.