Piyasaların rotasını anlamak
Benjamin Franklin’in meşhur sözüdür: “Ölüm ve vergiler dışında her şey belirsizdir.” Aynı lafı günümüz finans piyasalarına uyarlayacak olursak, ABD borsalarının yükselişi dışında net bir trend yok diyebiliriz. ABD’de büyümenin devam etmesi, Trump yönetimi tarafından yapılması planlanan vergi reformu ile ilgili beklentiler gibi bir çok faktörün desteklediği trend uzun zamandan bu yana devam ediyor. Tek başına dünya piyasalarının dörtte birini oluşturan ABD piyasalarının rekor seviyelerde kalması da dünya piyasalarında olumlu görünümü pekiştirmekte.
İçeride ise durum biraz daha farklı. OVP ile gelişmekte olan ülke ortalamasının oldukça üzerinde bir büyüme hedefi koyan ve bu hedefi gerçekleştirmek üzere ciddi bir kaynak ihtiyacı oluşan ülkemizde, dış dünyadan borçlanmanın maliyetinin yatırım yapılabilir ülke notunun kaybedilmesi ve Fed faiz artırımlarıyla yükselmesi olumsuz. Bu durumda KGF, iş dünyasına sağlanan vergi borçlarının uzlaşmayla azaltılması gibi ortaya çıkan kaynak açığını altın tahvili, mali sektörün kurumlar vergi oranının artırılması, özelleştirmelere hız verilmesi, bütçe açığının kontrollü olarak artırılması ve mali disiplinden kısmen ödün verilmesi gibi adımlarla giderme çabası var. Tabii atılan bu adımların direk ve dolaylı olarak TL üzerinde bir baskı oluşturması da normal karşılanmalı.
Buradan hareketle yılın başından bu yana içinde bulunduğumuz dolar kurunun (ya da TL döviz sepetinin) ve BIST 100 endeksinin aynı anda yükseliyor olması fenomeni de belirli ölçüde açıklanabilir. yüzde 5.5 büyüyen bir ekonomide faaliyet gösteren şirketlere dışarıda risk iştahı yüksek devam ederken yabancı yatırımcı ilgisi sürecektir. Ancak dışarıdan kaynak ihtiyacının da devam eden projeler düşünüldüğünde artıyor olması ve bunun artık Fed ve ECB bilançolarının kademeli küçülmeye geçtiği bir döneme denk gelmesi, TL faizleri ve dolar kurunu diğer benzer ülkelere kıyasla yukarıda tutmakta. Enflasyon tarafında belirgin bir düzelme yaşanmadıkça bu döngünün dışına çıkmak maalesef kolay değil.