Ölçümleyemediklerimizden misiniz?
Kasım ayı enflasyon verisi yüzde 0.87 ile analist tahminlerinin oldukça altında kaldı, son yılların en düşük aylık enflasyonuna işaret eden veri, aralık ayında da benzer bir veri gelmesi halinde yılı beklenilenden daha düşük bir enflasyon ile kapatma ihtimalini ortaya çıkardı.
Önceki aylarda da yaptığımız gibi TÜİK verisini yorumlamak adına, Ankara’da dört kişilik bir ailenin mutfak harcamalarını ölçen Türk-İş ve İstanbul’da da ücretlilerin geçinme endeksini hesaplayan İTO verilerine bakalım.
Mesela gıda fiyatları, özellikle dar gelirliler için harcama sepetinde gıdanın ağırlığı çok daha fazla, İstanbul ve Ankara için yüzde 1 ve üzeri gıda artışına işaret eden veriye karşın TÜİK hesaplamasında gıdanın eksi çıktığını yani fiyatların ortalamada önceki aya nazaran düşüş kaydettiğini ve bunun da enflasyonu aşağı çektiğini görüyoruz. Yıl genelinde İTO ve Türk-İş ile büyük farklılık sergileyen giyim ve ayakkabı fiyatları da önemli, TÜİK ölçümüne göre yıl boyunca bu kalem sadece yüzde 8 artış kaydetmiş.
Dolayısıyla İstanbul ve Ankara hariç bırakıldığında ülkemizin geri kalanında oldukça sert fiyat düşüşleri yaşanmış olmalı ki, ortalamada böyle sonuçlar almış olalım. Türk-İş tarafından açıklanan açlık sınırının ayrı bir önemi var, 2026 yılına dair asgari ücret komisyonu çalışmalarında, genelde burada çıkan rakamın üzerinde bir rakam açıklıyor. Genelde dediğime bakmayın şimdiye kadar aksi görülmedi ancak belirttiğim gibi bu yazılı bir kural değil. Açlık sınırı kasım ayında neredeyse 30 bin TL sınırına dayandı, muhtemelen aralık verisiyle beraber bu baremi de aşacak.
Asgari ücretin mevcut hali ile 22.105 TL olduğunu düşünecek olursak, neredeyse yüzde 40 bir artışa ihtiyaç var. Dezenflasyon ile mücadeleyi büyük ölçüde sabit gelirli çalışan kesimin gelirini ve dolayısıyla talebini limitlemek üzerine oturtan süreçte böyle bir artışa müsaade edilip edilmeyeceğini kestirmek zor.
Enflasyon için diğer bir önemli kalem de yeniden değerleme oranı, yüzde 25 civarı çıkan rakamın fiilen devlet tarafından yönetilen ve yönlendirilen fiyatlara uygulanıp uygulanmayacağı da TCMB tarafından dile getirilen yüzde 16 ara hedefinin ne kadar arkasında durulacağını göstermesi açısından önem arz etmekte.
Bu işin altından nasıl kalkılacak?
Dezenflasyon sürecinin neresinde olduğumuzu görmek açısından ekonomiyi oluşturan değişik kesimlerin enflasyon algısı da belirleyici. Hanehalkı bir yıl sonra enflasyonu yine yüzde 50 seviyesi üzerinde olur diyor, reel sektör de yüzde 35 düzeyine işaret ediyor. Gelecek yıla ilişkin yaptığım tahminler yüzde 25 altında bir TÜİK enflasyonu zor diyor, benden biraz daha iyimser olan piyasa katılımcıları ile yüzde 23 seviyesini öne çıkarıyor.
Gelecek yılın şubat ayında enflasyon hedeflerinde bir değişiklik gelmediği takdirde bu işin altından nasıl kalkılacağını tahmin etmek kolay değil. Tamam; TL reel olarak daha da değer kazanacak ancak o gidişatın da başka maliyetleri var. İhracatçının rekabet avantajını yitirmesi, döviz bazında pahalı hale gelmemizin turizm destinasyonları arasında bizi geride bıraktırması gibi.
Ekonominin bu sene de, gelecek sene de yüzde 3.5-yüzde 4 bandının üst kısmına yakın bir büyüme sergilemesi muhtemel, yani iç talebi her kesim için baskılayamadığımız net, artan maliyetlerin enflasyona diğer taraftan katkıda bulunduğu da aynı şekilde. Özetlersek bu kadar hızlı giden otomobilde yakıt tasarrufu sağlamak oldukça zor, şu an ufukta görünmeyen bir verimlilik artışı, yabancı sermaye girişi, enerji fiyatlarının çok daha fazla düşmesi vb gibi mucizevi gelişmeler olmadıkça.