“Şalgam”ın yolculuğu şerbet, kahve ve yoğurttan iyi olsun

Prof. Dr. Çisil SOHODOL
Prof. Dr. Çisil SOHODOL cisil.sohodol@dunya.com

Geçtiğimiz hafta, Doğanay Gıda ekibi ile birlikte şalgamın hammaddesini oluşturan mor havuç hasadına katıldım. Sözleşmeli çiftçiler, markanın şalgam üretimi için Konya Ereğli’deki tarlalarda yıllık 20.000 ton mor havuç yetiştiriyorlar. Yani mor havuç üretimi, bölge ekonomisi için önemli bir geçim kaynağı haline gelmiş durumda. Ancak şalgamın yolculuğunun çiftçiler için öneminin yanı sıra kadının ekonomik anlamda güçlendirilmesini çok önemseyen biri olarak beni heyecanlandıran bir yönü daha oldu. Topladığımız havuçların sofralarımıza gelen şalgam haline nasıl dönüştüğünü deneyimlemek için gerçekleştirdiğim ziyarette fabrikadaki kadın çalışanları görünce içimi ülkemizin geleceğine ilişkin bir umut kapladı. Kadın çalışanlarla sohbet edip, ekonomik olarak ayaklarının yere basmasından duydukları mutluluğu dinlerken; üretim, kalite ve AR-GE ekipleri gibi iş ekosistemi içerisinde kadınların daha az temsil edildikleri mühendislerden oluşan birimlerde çalışan mühendislerin yarısının kadın olduğunu öğrenince içimi kaplayan umut daha da büyüdü. Mor havuç tarlasında gerçekleştirilen “Şalgamın Yolculuğu” panelinde Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez’den de milli içeceklerimizden biri olan şalgamın, insan sağlığı üzerinde bağışıklık sistemimizi güçlendiren, antioksidasyon görevii yapan ve içerdiği vitaminlerle sağlığa ilişkin faydalarını bilimsel kanıtlarla öğrenme fırsatı da buldum. Panelde, Doğanay İçecek Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Gözde Balkan, “Amerika, Asya, Afrika ve Avrupa’da 30 ülkeye şalgam ihraç ettiklerini söylediğinde ise oldukça şaşırdım. Çünkü şalgamın sadece biz Türk’ler tarafından bilinen ve tercih edilen bir içecek olduğunu zannediyordum.

Yurt dışında bu kadar ülkeye şalgam satıyor olmamızın bu ülkeden dünyaya yayılan ürün ve markalar çıkması için önemini fark etmemle bu sefer içimi biraz da hüzün ve korku kapladı. Çünkü böylesi markalaşma ve bunlardan artı değer yaratma fırsatını birçok kere kaçırmış olduğumuzu hatırladım.

Şerbet, kahve ve yoğurt

Bu zengin topraklar ve olağanüstü gastronomik kültür aslında tarih boyunca bize bu fırsatları çok kez sunmuştu. Şahane ürünlerimizden biri olan şerbet, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Batı’ya yayılmış ve süreç içinde dünyaca bilinen “sorbelerin” temelini oluşturmuştu. Hatta sorbe ismi bile şerbet kelimesinden türetilerek batıya yayıldı. İtalyanlar, şerbet tekniğini buz ve karla birleştirerek sorbetto’yu geliştirirken Osmanlı coğrafyasındaki kar ve buzun şerbetle karıştırılmasıyla yapılan kar helvası, karsambaç denen soğuk tatlılardan ilham aldılar ve süreç, sonrasında Fransızların meşhur sorbesine dönüştü.

Kahve, belki bizim topraklarımızda doğmadı ama kahvenin Batı’ya taşınması yine Osmanlı aracılığıyla oldu. Osmanlı döneminde yakılan onlarca kahve türküsü bile var. Ve Osmanlı coğrafyasında geleneksel pişirme yöntemleriyle tüketilen ve bizim aracılığımızla batıya taşınan kahve, Avrupa’da Avusturya ve İtalyanların girişimleriyle farklı tatlara evrildi. Bugün ise bu ülkeler için çok büyük bir ekonomi ve markalaşma fırsatları yarattı.

Ve bir de her yöremizin mutfak kültüründe çok önemli bir yeri olan ve bu topraklardan çıkan yoğurt pazarını ve markalarını Yunanistan yoğurdu olmaya götüren eksikliklerimiz var.

Şalgam bizim, sahip çıkalım

Şimdi ise dünyadaki lezzetten ödün vermeden sağlıklı beslenme trendleri her yanı kaplarken elimizde hem lezzetiyle hem de süper besin olarak değerlendirebileceğimiz özelliklerle şalgam gibi bir içeceğimiz var. Şalgama hem sofralarımızda yer açarak hem de faydalarını ve lezzetini dünyaya anlatmaya destek olarak bu toprakların adıyla ekonomimize ve gastronomi itibarımıza katkı sağlayabiliriz. Bir Türk içeceği olarak bu şahane besinin dünya arenasında boy göstermesi fırsatını bu kez kaçırmayalım.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Gaf mı gaflet mi? 24 Nisan 2024