Savaş ve barış

Prof. Dr. Burak KÜNTAY
Prof. Dr. Burak KÜNTAY DÜNYA’NIN POLİTİKASI burak.kuntay@dunya.com

Son günlerde en hassas ve en tartışmalı konulardan biri, şüphesiz dış politikada uzun süredir devam eden küslüklere son verilme süreci. Tabii ki bu konu fazlasıyla iç politika meselesi oldu. Seçim yatırımı diyenler, geçmişe atıfta bulunarak ne değişti diyenler ve daha birçok söz. Normaldir. Seçime 6 ay kala artık her şey iç politika ekseninden okunur, ancak bu meseleyi dış politika ve çıkar çatışmaları bağlamında değerlendirmekte fayda var. Bir an olsun iç politikaya dönük fikri sabitleri bir kenara koyup bu hadiseye tepeden bakalım.

Emirlikler, Suudi Arabistan, İsrail, şimdi de Mısır ve Suriye. Uzun süre çok iyi giden ilişkiler neredeyse aynı dönemlerde büyük bir çalkalanmaya, sonra da bu ülkelerle neredeyse düşmanlığa varacak duruma gelmişti. Şimdi ise tekrar ılık rüzgarlar esiyor.

AK Parti iktidara geldiği ilk yıllarda önceki hükümetlerin dış politikalarından daha farklı olarak, Orta Doğu ülkeleri ve Arap coğrafyasına ilgisini artırdı. Burada bir sorun var mı? YOK.

Dış politika, ülkeyi yöneten partilerin ideolojilerinden etkilenir bu bir gerçektir. İyi giden ilişkiler şüphesiz hem dönemin konjonktürü hem de ortak çıkarların ters düşmemesine bağlı olarak iyi gitti. Diğer bir deyişle ortak çıkar olmasa bile çıkar çatışması da yoktu.

Bu noktada şunu belirtmekte fayda var; ülkelerin ilişkileri çıkara dayalı gider. Her ülkenin öncelikli ve ikincil çıkarları olduğu gibi, kendine belirlediği tehditlerde mevcuttur.

Ülke ilişkileri bu basit temel üzerinde işler; ortak çıkar ve ortak düşman. İkisi de varsa; değmeyin ilişkilerdeki sıcaklığa.

Biri varsa yine müttefiklik güzel gider.

İkisi de yoksa; ama ekonomide bolluk, bölgede ve dünyada bir huzur varsa ülkeler sebepsiz yere çatışmaz. Ortak çıkar olmasa bile, terslik yoksa, durağanlık da diplomaside fayda getirir.

Ancak; ülkelerin çıkarları farklı önceliklere sahipse, hele bir de çıkarlar çatışıyorsa seyreyle cümbüşü. Kavga kıyamet gider, nerede o diplomatik sözler, güzel günler dedirtir insanlara.

Bu bilgiyi verdikten sonra dönelim bizim duruma.

AK Parti’nin iyi ilişkilerinde durum aynen buydu. İlişkilerin iyi gitmesinde ya ortak çıkar vardı, ya da ortak düşman.

Hiçbiri olmadığında da kavga için sebep yoktu.

Kısaca her şey stabil gidiyordu.

Derken bir şey oldu ve bu neredeyse tüm dengeleri alt üst etti; Arap Baharı. Arap Baharı, her ülkede birçok değişikliğe sebep oldu. Ülkelerin birbirleriyle ilişkilerini de ciddi anlamda etkiledi.

Mesela; Mısır’da iktidara gelen Mursi, Ak Parti yönetimi ile iyi ilişkiler içerisindeydi. Darbe ile görevden gitmesi, Ak Parti’nin Sisi yönetimiyle ve Mısır’la ilişkilerini ciddi anlamda sarstı. Mısır’daki darbeye karşı duruş sergilendi ve Mursi’ye destek verildi, burada sorun var mı? Bence YOK.

Suriye’de de durum bundan farklı değildi. İkili ilişkileri çok iyi olan Erdoğan ve Esad’ın arasına Arap baharının yarattığı farklı öncelikler girdi.

Türkiye haklı olarak, bölgedeki karışıklıklarda sınır güvenliğini tehdit edecek PKK unsurlarına karşı, bölgedeki Arap ve Türkmenleri destekledi. Rusya; Esad, Işıd ile çatışırken PKK’dan ve türevlerinden istifade etme yolunu seçti, Amerika’da farklı değildi. Peki ne oldu, çıkarlar çatıştı ve ters düşüldü. Hem de çok ters. Üstelik bu sorunlar uzun zaman sürdü. Türkiye’nin sergilediği duruşta sorun var mı? Bence YOK.

Bu değişim farklı sebeplerle Emirlikler, İsrail ve Suudilerle ilişkilerde de oldu. Özetle çıkarlar çatıştı, fena çatıştı hem de.

Peki bugünkü değişimin en temel sebebi ne, tekrar yakınlaşmaları anormal bir durum mu? Değil.

Bu seferde başka bir etken devreye girdi. Biri pandemi, diğeri Ukrayna-Rusya savaşı.

Bu iki etken hem global ekonomiyi, hem de global siyaseti ve güvenliği yerinden sarstı, dengeleri değiştirdi. Kartları yeniden kardı. Tam bu noktada çıkarlar ve öncelik hesaplarında kökten değişimler oldu. Herkes önceliklerini yeniden değerlendirdi. Bu değerlendirmeler en sonunda ittifak değişimlerini ve müttefiklik dengelerini de yeniden kurmaya başladı. Türkiye’de önce iyi, sonra kötü olduğu ülkelerle ilişkilerini yeniden düzeltmeye doğru ilerledi. Burada sorun var mı? Bence YOK.

Türkiye’nin politikaları değişti mi büyük ölçüde hayır. Suriye’nin, İsrail’in, Mısır’ın, Emirlikler’in, Suudiler’in değişti mi hayır. Ne oldu o zaman? Politikalar değil ama öncelikler değişti.

Bugün iyi, yarın kötü; sonra yeniden iyi, bir daha kötü olmakta sorun yok. Dış politikada bunlar olur, savaş ve barış diplomasinin önemli bir unsuru. Çıkarlar değişirse siyaset değişir, politika değişir, dengeler değişir, her şey değişir burada da sorun yok. Peki her şey iyi, hiç mi sorun yok? VAR. Önemle üzerinde durmamız gereken, bu gerçek diplomasi hamleleri arasında her şeyin gelip geçici olduğu. Baki dostluk ve düşmanlıklar olmayacağını, her şartın değişebileceğini bilip; küslükte de,barışta da, dostlukta da, düşmanlıkta da şiddetli ve hararetli diplomasi dili kullanmamamız gerektiği.

Biz biraz sert küsüp fazla sıcak barışıyoruz.

Sorunda burada çıkıyor.

Dost ve düşman olmak zaman ister, yıllar ister.

Diplomasi dilinin şiddeti ve zamanlaması, nerede nasıl kullanıldığı, diplomasinin en doğal yanı olan küslük ve barışmaları başka noktada sorgulatır.

Diplomaside esas mesele küsüp barışmak değil. Küsmeyi ve barışmayı bilmekte.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G20’nin diğer yüzü 14 Eylül 2023
Soçi zirvesi 07 Eylül 2023
Bu kış sert geçecek 31 Ağustos 2023
Uydu savaşları 24 Ağustos 2023
NATO ve İsveç   13 Temmuz 2023
Fransa'da neler oluyor? 06 Temmuz 2023
Blinken’in Çin ziyareti 22 Haziran 2023
Trump, Mar-a-Lago 20 Haziran 2023