Silahlanma
3. Dünya Savaşı çıkar mı tartışmaları altında 1990’dan beri yaşadıklarımız topyekûn olmasa da dünyaya yayılmış çatışmalar silsilesinin içerisinde olduğumuzu gösteriyor. Irak, Afganistan, Libya, Suriye, Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin, İsrail/ABD-İran. Maalesef tüm bu çatışmalar hemen yanı başımızda cereyan ediyor.
Çatışmaların yoğunluğu “güvenliği” her ülke için daha da öncelikli hale getiriyor. Güvenlik ikilemi silahlanma isteğini artırıyor. Soğuk Savaş döneminde görmediğimiz bir savunma harcamasıyla karşı karşıyayız. Trump NATO’nun Avrupalı üyelerinden savunma harcamalarını %5’e çıkartmalarını istedi. Diğer ülkeler için de durum farklı değil. Sonuç dünya silahlanıyor. Kötüsü nükleer silahların azaltılması döneminin sona ermesi.
Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) “Silahlanma, Silahsızlanma ve Uluslararası Güvenlik” isimli 2025 raporunu yayınladı. Enstitü 1966 yılından beri politika yapıcılara, araştırmacılara, medyaya ve ilgili kişilere açık kaynaklara dayalı veri, analiz ve öneriler sunmakta.
Askeri harcamalar rekor seviyede
SIPRI’ye göre küresel askeri harcamalar 2024'te 2,7 trilyon dolara ulaştı. Toplam askeri harcamalarda 2024'te ulaşılan % 9,4'lük artış, SIPRI tarafından kaydedilen en yüksek seviye. Sonuç olarak, küresel askeri yük (dünya askeri harcamalarının dünya gayri safi yurtiçi hasılası içindeki payı) % 2,5'e yükseldi. 2024'te yüksek yoğunluklu silahlı çatışmaların yaşandığı ülkeler için ortalama askeri yük % 4,4 iken, bu tür bir çatışmanın olmadığı ülkelerde bu oran % 1,9 oldu. 2015 ile 2024 yılları arasında dünya askeri harcamaları % 37 arttı. Bu artış beş coğrafi bölgenin tamamında görüldü.
Silah satışında ABD başı çekiyor
ABD, toplam silah ihracatı geliri 317 milyar dolar olan 41 şirketle ilk 100 sıralamasına hâkim olmaya devam ediyor. İlk 10 içerisinde ilk beş sıra ABD’li şirketlere ait. İlk 100'de dokuz Çinli şirket toplam 103 milyar dolarlık silah satışı yaptı. Bu şirketlerin üçü ilk 10 içerisinde. İlk 100'de yalnızca iki Rus şirketi bulunuyor. Bunlardan bir tanesi ilk 10 içerisinde. Dikkat çeken rakam ise Rus şirketlerinin elde ettiği 25,5 milyar dolarlık toplam silah gelirinin, 2022'ye göre % 40 daha yükselmesi.
SIPRI, 2020-2024 yılları arasında 64 ülkeyi büyük silah tedarikçisi olarak belirlemiş. Ancak bunların çoğu küçük tedarikçiler. En büyük 25 tedarikçi, toplam ihracat hacminin % 98'ini oluştururken bu ülkelerin ilk beşi (ABD, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya) bu hacmin % 71'ini karşılıyorlar.
Çin’in silah ithalatı düştü
2020-2024 yılları arasında 162 devlet büyük silah alıcısı durumundamiş. En büyük beş silah alıcısı, toplam silah ithalatının % 35'ini yapan Ukrayna, Hindistan, Katar, Suudi Arabistan ve Pakistan. Önemli silah alıcıların başında yer alan Çin, yerli üretimle birlikte silah ithalatını üçte iki oranında düşürmüş.
Nükleer tehlike çanları çalıyor
Raporun en önemli değerlendirmesi nükleer silahlarla ilgili. Dokuz devlet (ABD, Rusya, Birleşik Krallık, Fransa, Çin, Hindistan, Pakistan, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti ve İsrail) yaklaşık 12.241 nükleer başlığa sahip. Bunların 9614'ü operasyonel olarak hazır. Bu savaş başlıklarının tahminen 3912'si, balistik füzeler üzerinde ve operasyonel güçlerle birlikte konuşlandırılmış durumda. Nükleer silahlı bu dokuz devletin tamamı 2024'te nükleer cephaneliklerini güçlendirmiş durumda.
Rusya ve ABD arasındaki ikili nükleer silah kontrolü birkaç yıl önce krize girdi ve şimdi hiç konuşulmuyor. İşaretler, yeni bir nükleer silahlanma yarışının başladığı ve sonuncusuyla karşılaştırıldığında, risklerin daha çeşitli ve daha ciddi olacağı yönünde.
Tüm dünyada yeniden canlanan nükleer silah talebi, daha fazla devletin nükleer kulübe katılma potansiyeli olduğunu gösteriyor. Teknolojinin yayılımının her ülkeye tanıdığı imkanlar yarışta kimin önde olduğu fikrini daha soyut bir hale getiriyor. Bu durumda nükleer silahların kontrolü için kullanılan sayısal formüller artık yeterli olmayacak.
SIPRI’nin en önemli tespiti nükleer silahların güvenliği satın almadığı yeni ve genel bir anlayışa ihtiyaç olduğu. Ancak silahsızlanma artık iki taraflı bir çözümden uzak. İşin içinde Çin de var. Eğer yeni bir anlaşmaya geri dönülecek ise bu üç büyük güç arasında bir anlaşmayı gerektirecek. Bu anlaşma gerçekleşir mi? İşte o zor gözüküyor.