Ticaretten enflasyona küresel politikaların gölgesinde merkez bankalarının yol haritası
Mayıs ayının son haftasında açıklanacak küresel veri setleri ve merkez bankası yönlendirmeleri, ekonomide “durgunluk mu, dezenflasyon mu?” sorusunun yanıtı açısından kritik önemde. ABD Merkez Bankası (Fed), kişisel harcamalar ve çekirdek PCE enflasyonundaki sınırlı artışa rağmen faizleri sabit tutma konusunda kararlı bir görüntü çizerken, Başkan Powell ve diğer bölgesel başkanların mesajları da aynı doğrultuda şekilleniyor: “Faiz indirimi için erken, veri takibi sürecek.”
Ancak bu kararlılık, aynı zamanda ABD’nin yeniden alevlenen ticaret savaşı politikalarının henüz enflasyona tam yansımamış olmasından kaynaklanıyor. Trump’ın getirdiği yeni tarifeler henüz resmi verilere yansımasa da, hanehalkı harcamalarında görülen yavaşlama bunun habercisi niteliğinde. Nisan ayı için beklenen yüzde 0,2’lik reel harcama artışı, mart ayındaki yüzde 0,7’lik güçlü artışın oldukça gerisinde kalıyor. Bu da tüketicinin fiyat baskısı algısı ve iş güvencesine dair endişelerini ortaya koyuyor.
Küresel görünüm: Faiz indirimi dalgası yayılıyor
ABD dışında ise tablo çok daha farklı. Güney Kore, Yeni Zelanda, Güney Afrika gibi gelişen ülkeler faiz indirimine yöneliyor. Nedeni basit: Çin’den gelen zayıf üretim verileri, Avrupa’da gerileyen tüketici fiyatları ve artan jeopolitik riskler karşısında büyümeyi destekleme ihtiyacı.
Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) Haziran ayındaki faiz indirimi öncesinde girdiği sessiz dönem, Almanya, Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin Mayıs enflasyon verileriyle kritik hale geliyor. Eğer bu ülkelerde enflasyon yüzde 2’nin altına inerse, bu ECB’nin faiz indirimi politikasını daha da meşrulaştıracaktır. Özellikle Almanya’da beklenen yüzde 2’lik enflasyon oranı, pandemiden bu yana ilk kez ECB hedeflerine yaklaşıldığı bir döneme işaret ediyor.
Türkiye Perspektifi: Büyümede sınırlı toparlanma, ancak faizlerde değişiklik yok
Türkiye ise bu küresel eğilimlerden farklı bir kulvarda ilerliyor. Cuma günü açıklanacak 2025 ilk çeyrek büyüme verisinin yüzde 1,45’lik artışla sınırlı bir toparlanmaya işaret etmesi bekleni bekliyorum. Ancak bu toparlanma, TCMB’nin yüksek faiz politikasının korunacağı beklentisini değiştirmeyecek. Nitekim Merkez Bankası,rezerv kaybı sonrasında sıkı para politikasını uzun süre sürdüreceğine dair net sinyaller veriyor.
Yüksek faiz, döviz kurundaki görece istikrarı sağlasa da, yabancı yatırım bankaları dolar/ TL kuru beklentilerini yukarı yönlü revise etmeye başladılar. Bu gelişmeler iç talepte daralmaya neden oluyor. Kamu oyunda başlayan homurdanmalara rağmen Merkez Bankasının dik duruş sergilemesini bekliyorum. Kredi büyümesindeki sert fren ve tüketim talebindeki yavaşlama, bu politikanın yan etkileri. Yılın ikinci yarısında özellikle kamu harcamaları ve asgari ücret düzenlemesi gibi unsurlar, büyüme üzerinde belirleyici olacak.
Ancak Türkiye için asıl kritik olan unsur, ABD’nin ticaret politikaları ve doların yönü. Trump’ın Çin başta olmak üzere ticaret ortaklarına uyguladığı tarifeler, doğrudan olmasa bile dolaylı yoldan Türkiye gibi ihracata bağımlı gelişen ülkeleri etkiliyor. Küresel büyümenin ivme kaybetmesi, Türkiye’nin dış talep kanalı üzerinden büyümesini baskılayabilir. Aynı zamanda bu gelişmeler, orta vadede doların küresel talebini artırarak gelişmekte olan ülke para birimleri üzerinde baskı yaratabilir.
Sonuç: Fed beklemede, gelişen ülkeler indirimde Türkiye denge arayışında
Küresel ekonomik görünüm, oldukça karmaşık bir hal almış durumda. Fed, ticaret politikalarının enflasyon üzerindeki etkisini beklemeyi tercih ederken, Asya ve Güney Yarımküre’de birçok merkez bankası büyümeyi korumak adına faiz indirimlerine yöneliyor. Avrupa ise düşük enflasyonun fırsatını değerlendirerek Haziran’da faiz indirimine hazırlanıyor.
Türkiye ise kendi iç dinamikleriyle hareket etmek zorunda. Yüksek enflasyon ve cari açık baskısıyla mücadele eden ekonomi yönetimi, sıkı para politikasını sürdürmekte kararlı. Ancak küresel büyümede yaşanabilecek yavaşlama, ihracat ve döviz geliri açısından riskler doğurabilir. Bu nedenle önümüzdeki aylarda Türkiye ekonomisi açısından asıl belirleyici unsur, küresel talepteki seyrin yanı sıra, ABD’nin dış ticaret stratejilerinin gidişatı olacaktır.