Türk dış politikasının yönü II

Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA
Prof. Dr. Ragıp Kutay KARACA DIŞ POLİTİKANALİZ ragipkutay.karaca@dunya.com

Rusya ve Çin Türkiye’nin Batı ittifak sistemindeki varlığının meşruiyet nedeniydiler. Özellikle 2016 yılından sonra nasıl bir dış politik değişim yaşandı ki Rusya neredeyse stratejik bir ortağa dönüştü.

Bu biraz da sistemsel değişimin getirisi. Soğuk Savaş’ın hemen sonrasında ABD’nin yaratmaya çalıştığı “tek kutuplu” sistem yürümedi. Kutuplu sistem bölgesel bir yapıya evrildi. Bölgesel örgütlenmeler fazlasıyla değerli hale geldi. Bölgesel güçler daha bağımsız politikalar izlemeye başladılar. Kutuplu sistemdeki hegemonik yapı da kırıldı.

Soğuk Savaş’ın büyük güçleri küresel politikalarını dikta edemez oldular. Bölgesel sorunların çözümünde bölgedeki etkin güç/ler küresel aktörler kadar ve hatta daha fazla ön plana çıktı. Bu değişimde Balkanlar, Akdeniz, Karadeniz, Kafkasya ve Orta Doğu’nun kesişme noktasındaki Türkiye’nin, bölgesindeki etkinliğini daha da artırması kaçınılmazdı. Bölgesinde güç olmak ve sorunlara müdahil olabilmek ise çok yönlü bir dış politikayı mecbur kılıyordu.

15 Temmuz 2016 tarihinde başarısız olan hain darbe girişimi Türkiye için çok yönlü dış politikanın gerekliliğini fazlasıyla hissettirdi. ABD’nin darbe girişiminde hissedilen rolü, iki ülke arasındaki güvensizliğin zirve yapmasının nedeni oldu. AB’nin darbe girişimine yaklaşımı darbelere olan kesin karşıtlığını bir kenara atan cinstendi. Dolayısıyla AB ile olan güvensiz yaklaşımda zirve yaptı. Bu yaklaşımlar Türkiye’nin geçte olsa “Soğuk Savaş” anlayışında çıkmasını sağladı.

Türkiye "Soğuk Savaş" anlayışından çıktı

Bu anlayıştan kurtuluş Suriye’de, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, Libya’da ve Karabağ’da kendini gösterdi. Bu değişim, bazı dönemler hatalar yapılsa da çok yönlü bir dış politikanın uygulanmasını sağladı.

Rusya ve İran ile Suriye’de oluşturulan mekanizma ABD’nin PYD/YPG’ye olan desteğini dengelerken, Doğu Akdeniz’de Libya ile yapılan anlaşma Yunanistan’ın yaratmaya çalıştığı birlikteliklerin önüne geçti. Karabağ zaferinde Azerbaycan’a verilen siyasi ve askeri destek Türk devletleri üzerinde farklı bir Türkiye algısı yarattı.

Türk Konseyi Türk Devletleri Teşkilatına evrildi. Türkiye, Ukrayna-Rusya sorununda hem Rusya hem de Batı için diplomasinin kesilmemesinin merkezi haline geldi. Mısır, İsrail, BAE ve Suudi Arabistan ile olan diplomatik kesintiler tekrar sağlandı. Yunanistan ile yeni bir yumuşama döneminin emareleri görülüyor. Kıbrıs için ortaya konulan iki devletli çözümden dönülmeyeceği açıklamaları çözümsüzlüğün istikrarlı hale geldiği Adada en azından bu istikrarın sürmesini sağlayacak türden.

Filistin konusunda bölünmüşlüğü birleştirme girişimi, bir gün önce dışişleri bakanı olarak atanan Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin Türkiye ziyareti diplomasi trafiğinin son halkalarıydı. Tüm bu girdilerden sonra iki haftalık yazı dizisinin ana konusuna. NATO zirvesi sonrası Türkiye yönünü Batı bloğuna mı döndü sorusuna? Türkiye her zaman Batı bloğunun bir parçası olduğunu beyan eder.

Mesele Batı Türkiye’yi bu bloğun bir parçası olarak ne kadar görüyor? Seçimler sonrası gerek ABD gerekse Avrupa’dan gelen açıklamalar Türkiye ile farklı bir 5 yılın sinyalini vermişti. NATO zirvesindeki diplomasi trafiğinde de bu yakınlaşmayı hissettik. Türkiye’nin bu ekonomik kıskaçta daha fazla Batı yatırımı çekmek istemesi gayet normal. Ancak bu istek dış politika çizgisinden uzaklaşmak anlamı taşımıyor. Bu ikisini dengeli yürütecek bir bakanlar kurulu mevcut. Bu 5 yılda Türkiye Batı ile daha sıcak bir diplomasi yürütecek. Ama bölgesel güç olmanın verdiği uluslararası konumunu da devam ettirecek. Yüzümüz Batı’ya dönük ama yönümüz çok taraflılıkta…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sevgiliye kavuşmak; Şuşa 04 Ağustos 2023
NATO, terör ve İsveç 10 Temmuz 2023