Türkiye ekonomisinde tekrar eden riskler

Şevket SAYILGAN / Ekonomist
Şevket SAYILGAN / Ekonomist sevket.sayilgan@dunya.com

Türkiye Cumhuriyet’inin geçmişten bugüne yaşadığı tüm evrelere baktığımızda, hatta bunu Osmanlı dönemine kadar götürdüğümüzde, karşımıza çıkan en büyük travmanın dünyada yaşanılan sanayi devriminin kaçırılmış olmasıdır.

Üretim araçlarının, tüketim şeklinin, tasarruf anlayışının, finansal araç çeşitliliğinin bir sonuç olduğu bu dönüşümü yakalayabilmek adına verilen kararlar ile tercihler olgunlaşmaya fırsat vermeden uygulamaya sokulmuştur. Tabidir ki bu yaklaşım hataları ve eksiklikleri de beraberinde getirmiştir.

Örneğin “Büyük Türkiye” hedefi bunun gerçekleşmesi amacıyla sanayileşme çabalarının alt yapı eksikliği ile uygulamaya sokulması, Köy-Kent dengesinin plana dahil edilmeden değiştirilme uygulamaları, demografik yapımızdaki fırsatları bile kullanma imkanını azaltmıştır.

Bu sürece örnek bazı sorunlar sıralanacak olursa, şehirlerimizdeki dengesiz nüfus yapısı, sanayinin ülkemizde dengeli yaygınlaşmaması, çalışabilir nüfusun doğru kalifiye ve mobilize edilememesi nedeniyle bazı bölgelerde işveren eleman ararken bazı bölgelerde ise işsizlik yaşanması, genç nüfusun çalışma ve okuma sürecinin organize ve koordineli olmaması gibi.

Unutulmamalıdır ki ülkemizde sınıfsal bir dönüşümün yaşanmamış olması, sermaye birikiminin oluşmasında bir zaaf yaratmıştır. Bu zaafın telafisinde kamu boşluk doldurmayı ve bunu yaparken de kaynak verimliliği ve etkinliğini göz ardı etmesi sonucunu getirmiştir. Siyaset bir bakıma Kamunun kaynaklarını kullandırırken rant yaratma fonksiyonunu öne çıkarmıştır.

Tabidir ki böyle bir uygulamanın sürdürülebilirliği olmadığından ülkemiz belli periyodlarda ekonomik krizler yaşamıştır ve yaşamaktadır. Bu krizler bazı dönemler yönetimsel tercihlerin sonucu, bazı dönemler ise global sistemin etkileri belirleyici olmuştur. Ancak bütün bu süreci bir tabloda toplamak gerekirse aşağıdaki akış bize birçok etkiyi anlatmaktadır.

Ülkemizde temel ekonomik kök sebeplerin başında kamu finansmanı ve bunun kullanım alanlarındaki tercihler gelmektedir.

Yukarıda da belirttiğim gibi büyüme hedefli ve bunu geçmişte kaybettiği süreyi telafi edebilmek adına hızlı yapabilme motivasyonu kamuyu bir finansman merkezi haline getirmiştir. Ancak bu finansman merkezinin denge problemi her zaman olmuştur. Özellikle 1950’li yıllardan sonra bu denge sorunu siyasetin oluşturulmasında da etkilidir.

Kamu otoritesinin en önemli kaynak oluşturan işlevi olan vergi toplama fonksiyonunu, bir rant dağıtma yöntemine tercih ettiği için yeteri kadar güçlü kullanamamıştır. Ancak kaynak toplamada bu zayıf halka harcama konusunda ise kontrol mekanizmalarını kaybettiği dönemler olmuştur. İşte bu süreç karşımıza artan kamu harcaması ile yetersiz kamu geliri dengesizliğini getirmiştir.

Bu dengesizlik bir bakıma İç denge olarak da ekonomi literatüründe ifade edildiği gibi bir ekonomik krizin temel sebebidir. Burada etkilen faktör kamu açığının finanse edilme yöntemlerinin yarattığı komplikasyonlardır. 4 temel araç ile yapılan bu finansman yöntemleri kullanılma şekli itibarıyla iç borçlanma, dış borçlanma, Merkez Bankası kaynakları ve Bankacılık sisteminin kaynakları olarak karşımıza çıkmaktadır.

Unutulmamalıdır ki iç denge sorununu kalıcı çözüme getiremeyen ekonomilerin sürdürülebilirlik sorunları her zaman olacaktır. Gelişmiş ekonomi olmak da yüksek büyümeler değil sürdürülebilir, uzun soluklu büyümeler yaratabilen ekonomiler olduğu unutulmamalıdır. (Bu tablo ile ilgili değerlendirmelerime ileriki yazılarımda devam edeceğim)

Türkiye çocuk araştırması 2022

 TÜİK bu hafta Türkiye Çocuk Araştırması yayınladı. 0-17 yaş grubu 14 bin 705 çocukla yapılan araştırmada dikkat çekici sonuçlar çıktı. Bu sonuçların değerlendirilmesi daha geniş bir yazının konusu olmakla birlikte bir grafiği sizinle paylaşmak istedim.

TÜİK’in bu araştırmasındaki örneklemi kabul edecek olursak çocuklarımızın beslenme konusundaki bulunduğu durum hakkında bazı sorunları görmemiz gerekir. Öncelikle bu yaş grubunun protein ağırlıklı beslenmesinin zihinsel ve fiziksel gelişimdeki önemi bilimsel olarak ortadayken bu çalışmanın bize verdiği sonuç çocuklarımızın yüzde 62,4 her gün ekmek, makarna gibi tahıl içeren yiyeceklerle beslendiği yönündedir.

Burada belki sevinilecek bir değer çocuklarımızın yüzde 57,8 her gün peynir ve yoğurt gibi hayvan sütünden yapılan yiyecekler tükettiğidir. Ancak belki de en çarpıcı olan ise çocuklarımızın ancak yüzde 12,7 si et, tavuk ve balık tükettikleridir.

Unutulmamalıdır ki bu yaşlardaki beslenme şekli yaratıcı zihinleri, güçlü fiziksel toplumların oluşmasının temeli atılmaktadır. Hiç şüphesiz ki buradaki beslenme biçimi ekonomik gelişmişlik ve özellikle de gelir dağılımı ile çok yakından ilişkilidir. Son Söz: Gelişmiş ekonomi olabilmek sağlıklı zihin ve fiziksel yapıya sahip toplumla gerçekleştirilebilir.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar