Eğitim–ekonomi sarmalında Türkiye: Sayılar ne söylüyor?

Eğitmen ve öğretmenlerimi­ze ithaf edilmiştir”

Türkiye ekonomisinin uzun süredir çözemediği yapısal sorunların başında verimlilik ek­sikliği, teknoloji açığı ve düşük katma değer geliyor. Bu tabloyu anlamak için çoğu zaman para politikası, bütçe açığı, kur oynak­lığı veya jeopolitik riskler öne çı­karılıyor. Oysa tüm bu başlıkla­rın gerisinde daha temel, daha köklü, daha “yapısal” bir mesele duruyor: eğitim-ekonomi ilişki­si. Sayılar, Türkiye’nin büyüme performansının eğitim gösterge­leriyle paralel bir biçimde zayıf­ladığını ortaya koyuyor.

Dünya ekonomisinin yapısı son 30 yılda keskin şekilde de­ğişti. Bilgi, teknoloji ve inovas­yon, klasik üretim faktörlerinin önüne geçerken ülkelerin re­kabet gücü artık eğitim sistem­lerinin niteliğiyle belirleniyor. Ekonomik büyümenin itici gü­cü, yüksek katma değerli üretim ve insan sermayesi haline geldi. Bu nedenle eğitim ile ekonomi arasındaki ilişki, özellikle geliş­mekte olan ülkelerde stratejik bir alan olarak öne çıkıyor. Türkiye ise bu ilişkinin zayıf halkasıyla mücadele eden ülkelerin başın­da geliyor.

OECD ülkeleri ile eğitim kalitesi karşılaştırması

Eğitimin ekonomik perfor­mansa etkisini anlamanın en berrak yolu, uluslararası öğren­ci değerlendirmeleri üzerinden ülke karşılaştırması yapmak. OECD’nin üç yılda bir yayımladı­ğı PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) so­nuçları bu açıdan kritik.

2003 yılında Türkiye, PISA matematikte 423 puan alarak OECD ortalamasının (500 puan) çok gerisinde kalmıştı.

2015’te skor 420’ye geriledi.

2022’de ise Türkiye 453 puan ile kısmi bir iyileşme gösterse de OECD ortalaması olan 472 pua­nın hâlâ 19 puan altında.

Benzer fark okuma ve fen alan­larında da görülüyor. 2022 veri­lerinde:

-Okuma: Türkiye 456 – OECD 476

-Fen: Türkiye 455 – OECD 485

Bir başka ifadeyle, 15 yaş gru­bundaki Türk öğrencilerin bilgi ve problem çözme becerileri hâlâ gelişmiş ekonomilerin yaklaşık %5–10 altında.

Bu fark yalnızca eğitimde ka­lite meselesi değil; aynı zaman­da büyüme potansiyeli farkı. Çünkü Dünya Bankası verilerine göre PISA’daki 25 puanlık artış, uzun vadeli büyümeyi 0,5 puan artırıyor.

Ülkeler arası karşılaştırma: Kim nasıl başardı?

Güney Kore: Eğitim gücü = Ekonomik güç

1960’larda Türkiye’nin altın­da gelir seviyesine sahip olan Gü­ney Kore, bugün kişi başı 34.000 USD’ye ulaşmış durumda. Başarı hikâyesinin omurgasında:

-STEM ağırlıklı müfredat

-Öğretmen kalitesi

-Yüksek yükseköğretim ta­mamlama oranı (%70)

-AR-GE’ye milli gelirin %4,4’ünün ayrılması

Türkiye’de bu oran %1,3 düze­yinde.

Finlandiya: Küçük ekonomi, büyük eğitim reformu

Finlandiya, nüfusu 6 milyon ol­masına rağmen yüksek teknoloji ihracatında Avrupa’nın ilk üçün­de. Temel neden:

Öğretmenlik mesleğinin yük­sek itibarı

Öğrenci başına yıllık 12.000 dolar eğitim harcaması

(Türkiye: 4.500 dolar)

Eğitimde kalite- Ekonomide verimlilik bağlantısı

Türkiye’nin 2002–2017 döne­mindeki ortalama büyüme hızı %5,4 seviyesindeyken, 2018 son­rası bu oran %3,2’ye düştü. Aynı dönemde işgücü verimliliği ar­tışı da sert biçimde yavaşladı:

-2005–2015 arasında yıllık verimlilik artışı ortalama %3,1

-2016–2023 döneminde yal­nızca %0,8

Bu çarpıcı gerileme tesadüf değil. OECD’nin “Human Capital and Productivity” raporu, verimlilik artışının eği­tim kalitesiyle doğrudan bağlantılı olduğunu açık biçimde gösteriyor. Tür­kiye’de hem temel eği­tim hem mesleki eğitim hem de yükseköğreti­min nitelik sorunu, eko­nominin yüksek teknolojiye geçi­şini sınırlıyor.

Türkiye’nin ihracatındaki yük­sek teknolojili ürün payı 2024 itibarıyla yalnızca %3. Güney Kore’de bu oran %28, Almanya’da %18, Çin’de %20. Aradaki fark yalnızca sanayileşme değil; eği­tim-işgücü nitelik farkı.

Türkiye’de eğitim harcamaları: Çok mu az mı?

Kamunun eğitime ayırdığı kaynak uzun yıllardır tartışma konusu.

-Türkiye’de kamu eğitim har­camasının milli gelire oranı: %3,3

-OECD ortalaması: %4,8

-Finlandiya: %5,7

-Güney Kore: %5,0

Türkiye’nin eğitim bütçesi 20 yıldır artıyor gibi görünse de ki­şi başına düşen eğitim harcama­sı hâlâ OECD ortalamasının ya­rısından az. Bu durum öğretmen niteliği, sınıf mevcudu, okul alt­yapısı ve eğitimde fırsat eşitliği üzerinde belirleyici rol oynuyor.

Üniversite mezunu işsizliği: Büyüyen bir çelişki

Türkiye’de üniversiteleşme oranı hızla artmasına rağmen, ni­telikli istihdam yaratılamaması nedeniyle üniversite mezunu işsizliği %11,4 ile OECD ortala­masının yaklaşık iki katı seviye­sinde seyrediyor.

TÜİK verilerine göre:

-Her yıl üniversitelerden yak­laşık 900 bin genç mezun oluyor.

-Bunların 250 bini ilk iki yıl­da iş bulamıyor.

-Mezunların yalnızca %37’si alanına uygun işlerde çalışıyor.

Bu tablo, eğitim sisteminin iş­gücü piyasasıyla uyumsuz oldu­ğunun göstergesi. Nitekim Tür­kiye’de genç işsizliği %17–19 bandında, OECD ortalaması ise %10.

Mesleki eğitim zafiyeti sanayide tıkanma yaratıyor

Organize sanayi bölgeleri ve imalat sektörünün en büyük şikâyeti “nitelikli ara eleman” eksikliğidir

Türkiye’de mesleki eğitim alan öğrenci oranı:

-Almanya: %52

-Avusturya: %68

-Türkiye: %32

Ekonominin belkemiğini oluş­turan KOBİ’ler, özellikle me­tal, plastik, otomotiv yan sanayi, tekstil ve gıda üretiminde nite­likli işgücü bulamadığı için ka­pasite kullanımında kayıplar ya­şıyor. İSO ve OSBÜK anketlerine göre:

-Firmaların %73’ü nitelik­li işgücü bulamadığı için sipariş reddediyor.

-%42’si nitelik eksiği nede­niyle üretim kalitesinin düştüğü­nü belirtiyor.

Eğitimdeki yetersizlik doğru­dan ekonomik verimliliği sınır­lıyor.

Türkiye’nin İnsan Sermayesi Endeksi: Potansiyelin gerisinde

Dünya Bankası İnsan Serma­yesi Endeksi (HCI), bir ülkede­ki çocuğun yetişkin olduğunda potansiyel verimliliğinin ne ka­darını gerçekleştirebileceğini öl­çüyor.

2024 raporunda:

-Türkiye’nin HCI değeri: 0,63

-OECD ortalaması: 0,76

-Güney Kore: 0,84

-Singapur: 0,88

Bu şu anlama geliyor: Türki­ye’de doğan bir çocuk, gelişmiş eğitim ve sağlık koşullarına sahip bir ülkedeki akranına göre po­tansiyelinin %37’sini kaybede­rek yetişiyor.

Ekonomik kalkınmanın kilidi: Yapısal eğitim reformu

Veriler, Türkiye’nin eğitim sis­temindeki yapısal sorunların ekonomik performansı sınırladı­ğını net biçimde ortaya koyuyor. Türkiye’nin sürdürülebilir büyü­meye geçebilmesi için üç strate­jik dönüşüm gerekiyor:

1.Eğitim kalitesinin ölçül­mesi ve şeffaflık

lPISA ve TIMSS sonuçları­nın okul bazında yayımlanması

-Öğretmen niteliği için per­formans değerlendirme sistemi

-Öğrenme kayıplarının bölge­sel olarak raporlanması

2.Müfredatta “21. yüzyıl becerileri” odaklı yeniden yapılanma

lProblem çözme

Dijital okuryazarlık

-Yabancı dil

-Kodlama

-Analitik düşünme

Bu becerileri kazandırmayan bir sistem, ekonomiyi orta gelir tuzağından çıkaramaz.

3. Mesleki eğitim-Sanayi en­tegrasyonu

lOSB’lerde Almanya’daki “ikili eğitim modeli”nin tam uy­gulanması

-KOBİ’lere stajyer teşvikleri

-Üniversite–sanayi işbirliğiy­le mikro sertifika sistemleri

Türkiye’nin ekonomik geleceği eğitimde saklı

Türkiye ekonomisi bugün enf­lasyon, yüksek faiz, kur istikrar­sızlığı ve dış finansman bağım­lılığı gibi sorunlarla boğuşuyor. Ancak tüm bu sorunların öte­sinde, geleceğin refah seviyesi­ni belirleyecek temel faktör eği­timdir. Rakamlar açık: Türkiye eğitimde OECD ortalamasının gerisinde kaldığı sürece ekono­mi de yüksek verimlilik liginde yer alamayacak. Eğitim politika­ları uzun yıllardır siyasi tartış­maların gölgesinde kalıyor; oysa ekonomi politikası kadar haya­tidir.

Türkiye, orta gelir tuzağında sıkışmış ülkelerin tipik göster­gelerini taşıyor:

Düşük teknoloji üretimi, nite­liksiz işgücü, düşük verimlilik ve yüksek beyin göçüdür.

-Bu kısır döngüyü kırmak için:

-Eğitim harcamasının GS­YH’ye oranı en az %5,5’e çıka­rılmalı.

-Öğretmen kalitesi ve mes­leki itibarı artırılmalı.

-Mesleki eğitim radikal bi­çimde güçlendirilmeli.

-Üniversitelerde AR-GE ve inovasyon finansmanı en az dört kat artırılmalı.

-İşgücü piyasası–eğitim ko­ordinasyonu yeniden tasar­lanmalı.

Ekonomik büyümenin yolu, artık ucuz işgücü ve düşük mali­yet rekabetinden geçmiyor.

Türkiye’nin geleceği, insan sermayesinin niteliğini yükselt­mekle mümkün. Eğitim düzeyi yükselmeyen hiçbir ülke, sürdü­rülebilir kalkınmayı yakalayamı­yor.

Türkiye için de bu gerçek, artık ertelenemez bir stratejik zorun­luluk haline gelmiş durumdadır.

Eğitimde kalite, şeffaflık ve müfredat reformu yapılmadık­ça Türkiye, düşük teknoloji–dü­şük gelir döngüsünde sıkışmaya devam edecek. Kısacası, Türki­ye’nin ekonomik geleceği Mer­kez Bankası’nın faiz korido­rundan çok sınıfların içindeki öğrenme kalitesinde saklıdır.

Son sözler: “Ne kadar az şeye ihtiyacın olduğunu fark ettiğin­de, o kadar özgürsün” Epiktetos

“Üzülme belki de kaybettiğini sandıkların kurtulduklarındır” Charles Bukowski

“İnsan ancak eğitim yoluyla in­san olabilir. İnsan , eğitimin onu dönüştürdüğü şey dışında hiçbir şey değildir” Immanuel Kant

Yazara Ait Diğer Yazılar