Türkiye’de büyüme, gelir dağılımı ve kalkınma
Büyüme: Rekor değil ama “yatırımla gelen” bir dönem.
Türkiye ekonomisi, son yıllarda dalgalı bir büyüme sergilemiş; 2023–2024 döneminde ve 2025’in ilk çeyreklerinde küresel belirsizlikler, enflasyon ve dış borç baskısıyla karşılaşmıştı. Ancak 2025’in üçüncü çeyreğine dair harcama yöntemiyle hesaplanan veriler, dikkat çekici bir yapısal değişimi ortaya koyuyor:
-Bu çeyrekte Gayrisafi Sabit Sermaye Oluşumu (yatırımlar) %11,7 artarak büyümenin en güçlü kalemi hâline gelmiş durumda.
-Uzun yıllardır büyümenin çoğu iç talep (tüketim) üzerinden oldu; fakat bu sefer tüketimin katkısı göreli olarak daha zayıf.
-Bu durum, Türkiye açısından “tüketim-dayalı büyüme → yatırım-kapasite artışı” yönünde bir kırılmayı işaret ediyor: Yani bu çeyrek büyümesi geleceğe yatırım yapan bir büyüme olarak okunabilir.
Bu gelişme, eğer sürdürülebilir olursa, Türkiye’nin orta-vade kalkınma potansiyelini artırabilir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli uyarılar var: Yatırım finansmanı kur ve enflasyon riski altında; yatırım artışı yapısal dönüşüm olmadan tekil bir sıçrama olabilir.
Gelir dağılımı: Eşitsizlik hâlâ çok yüksek
Büyüme rakamları ne olursa olsun, önemli olan bu pastanın nasıl paylaşıldığı. Ne yazık ki son veriler, gelir dağılımında ciddi adaletsizlikler olduğunu gösteriyor:
-2024 verilerine göre, Türkiye’de Gini Katsayısı 0,413 olarak açıklandı; bu, bir önceki yıla göre 0,007 puan az — ancak hâlâ yüksek bir eşitsizlik düzeyi.
-En yüksek gelire sahip %20 ’lik grup toplam gelirin yaklaşık %48–49,8’ini alırken; en düşük %20’lik dilim ise yalnızca %5,9– 6,3 pay alıyor.
-Ücretli çalışanlar (maaş/ ücret geliri) toplam gelir içinde %48–49 düzeyinde; bu, ücretli emeğin hâlâ önemli olduğunu gösteriyor.
-Buna rağmen, en yüksek gelir grubu ile en düşük gelir grubu arasındaki uçurum (eşdeğer fert gelirleri açısından) çok yüksek: Türkiye’de gelir uçurumu hem gelir grubu hem bölge hem de hanehalkı yapısına göre derinleşmiş durumdadır.
Bu veriler ışığında şöyle denebilir:
Büyüme var; ama büyümeden elde edilen gelir, toplumun geniş kesimlerine eşit dağılmıyor.
Yeni yatırımlar ekonomiyi büyütebilir; ama eğer gelir paylaşımı adil değilse, “kalkınma” olarak değil, “zenginleşme” olarak kalır.
Kalkınma: Kapasite artışı var-eşitsizlik sürüyor
“Kalkınma” kavramı yalnızca daha büyük bir ekonomi değil; aynı zamanda daha nitelikli bir üretim yapısı, daha yüksek refah, daha eşit paylaşım, bölgesel dengeler ve sürdürülebilirlik anlamına gelmeli. Mevcut veriler ne gösteriyor?
Pozitif sinyaller
-Yatırım artışı (GSYH’ye %11,7 katkı) ekonomik kapasiteyi artırabilir: Üretim altyapısı güçlenebilir.
-Eğer bu yatırım yapıları verimlilik, teknoloji, enerji, sanayi altyapısı gibi stratejik alanlarda yoğunlaşırsa, Türkiye orta vadede üretim-tabanlı kalkınmaya yaklaşabilir.
-“Yatırım temelli büyüme” aynı zamanda istihdam, üretim çeşitliliği ve dış rekabet gücünü artırabilir.
Uyarılar -Kalkınma ile büyüme arasındaki makas açık
-Gelir dağılımındaki eşitsizlik (Gini ~0,41), sermaye ve gelir paylaşımındaki uçurum hâlâ yüksek.
-En zengin %20’nin aldığı pay neredeyse yarı; en yoksul %20 ise çok küçük pay alıyor. Bu, sosyal adaletsizlik ve toplumsal gerilim potansiyeli doğuruyor.
-Bölgesel eşitsizlik, eğitim farkları, iş güvencesi, enflasyon ve asgari ücret farkları; “kalkınmış Türkiye” idealini zorlaştırıyor.
-Yatırım artışı sürdürülebilir olmayabilir; kur, enflasyon, dış talep gibi dış faktörler riski yüksek.
Mevcut büyüme yatırımla olsa bile, kalkınma vizyonu için gelir paylaşımı ve sosyal adalet reformu gerekli.
Neden büyüme-kalkınma makası açılıyor?
Bu makasın açılmasının başlıca nedenleri:
-Gelir eşitsizliği yapısal. Gini katsayısı uzun yıllardır 0,40 ± sınırında; 2023–2024’te 0,413 olsa da bu yüksek bir eşitsizlik seviyesi.
-En yüksek %20 payı çok yüksek. Zenginler toplam gelirden neredeyse yarıyı alıyor.
-Ücret/maaş geliri çoğunlukla asgari ücret seviyesinde ya da altında. Ortalama eşdeğer fert gelirlerinin medyanı dahi düşük — bu da “refah artışı”nı sınırlıyor.
-Sosyal transfer ve vergi politikası güçlendirici değil. Türkiye’de sosyal transferlerin ve vergilendirmenin gelir dağılımındaki düzeltici etkisi sınırlı kalıyor.
Bu yapısal sorunlar çözülmeden, yatırım bazlı büyüme “zenginleşme”yi değil, “zenginlerin zenginleşmesini” sağlama riski taşıyor.
Ne yapılmalı?: Kalkınma için politika önerileri
1.Gelir dağılımı reformu
-Vergi ve sosyal transfer sistemi yeniden düzenlenmeli: Özellikle üst gelir gruplarına daha yüksek oranlı vergiler + alt gelir gruplarına sosyal destek.
-Asgari ücret ve taban ücret politikası, reel alım gücünü koruyacak bağımsız bir mekanizma ile yönetilmeli.
2.Yatırımların kalite & sürdürülebilirlik odaklı olması
-Makine-teçhizat, yenilenebilir enerji, ileri teknoloji, ihracata dönük sanayi yatırımları öncelik almalı.
-Bölgesel dengesizlikleri azaltacak, istihdam yaratacak yatırımlar teşvik edilmeli.
3.Eğitim-istihdam–gelir uyumu
-Nitelikli işgücü, teknik ve mesleki eğitime yatırım yapılmalı.
-İstihdam piyasasında gelir adaletsizliği giderilmeli.
4.Sosyal politikalar & güçlü sosyal güvence
lİşsizlik, sağlık, emeklilik, çocuk-destek, yoksulluk yardımları gibi sosyal politikalar etkinleştirilmeli.
-Gelir adaletsizliği azaltılmalı, toplumsal güven tesis edilmeli.
Bu çeyrekte en çarpıcı sonuç:
İşgücü ödemelerinin GSYH içindeki payı çeyreklik bazda düşmüştür.
Veriler:
-2025 2. Çeyrek: %38,4
-2025 3. Çeyrek: %35
-2024 3. Çeyrek: %35
Bu şu anlama gelir:
-İşgücü payı yıllık bazda artmamış
-Çeyreklik bazda düşmüş
-Nominal ücret artışı reel gelir artışı sağlamamış
-Milli gelir artışı çalışanlara yansımamış
-Büyümenin dağılımı emek lehine değil
Bu veri, büyümenin toplumda eşit paylaşılmadığını çok net gösteriyor.
İşletme Kârları – Göreli Artış
İşgücü payındaki düşüş ile birlikte işletme kârlarının göreli olarak arttığı görülüyor.
Kârlılık sanayide düşük olsa da:
-hizmetlerde,
-ithalata dayalı ticarette,
-bazı ihracatçı sektörlerde
marjlar korunuyor.
Vergi gelirleri büyümeye yüksek katkı veriyor. Ama bu verimlilik değil, fiyat etkisi.
2025 3Ç verilerinin anlamı: Türkiye yeni bir patikaya girdi mi?
Bu sorunun cevabı hem “evet” hem “hayır”.
-Evet, çünkü:
-Yatırım artışı çok güçlü
-Gelecek kapasiteyi artırıyor
Sanayide teknolojik dönüşüm fırsatı doğuyor
Hayır, çünkü:
-İşgücü payı düşüyor
-Net ihracat negatif
-Finansman koşulları zor
-Enflasyon yüksek
-Reel sektör maliyetleri artıyor Yani yatırım artışı kalıcı hale gelmezse, bu çeyrek yalnızca geçici bir sıçrama olarak kalabilir.
2026’ya doğru beklentiler: Fırsatlar ve riskler
Fırsatlar
-2025 yatırım artışı 2026 sanayi üretimini artırabilir
-Savunma sanayii ve elektrik–elektronik yatırımları
-Enerji yatırımlarının devreye girmesi
-Üretim kapasitesinin genişlemesi
Riskler
-İşgücü payındaki düşüşün devam etmesi
-Enflasyon–kur baskısı
-İthalata bağımlı yatırım maliyetleri
-Zayıf ihracat
-Yüksek reel faiz
-Küresel durgunluk riski
Büyüme var, kalkınma soru işaretli
2025 üçüncü çeyreği Türkiye ekonomisi açısından iki mesaj veriyor:
1) Olumlu haber:
Türkiye yıllar sonra ilk kez yatırımla büyüdü. %11,7’lik yatırım artışı ekonomi için tarihsel önemde bir şanstır.
2) Olumsuz haber:
İşgücü-payındaki düşüş, büyümenin toplumun geniş kesimlerine yansımadığını gösteriyor. %38,4 → %35 gerileme ciddi bir alarmdır.
3) Karma haber:
Sanayi ılımlı, hizmetler güçlü, net ihracat zayıf. Ekonomi canlı ama kırılgan.
Genel değerlendirme
2025 3. çeyrek büyümesi, Türkiye ekonomisinde:
-yapısal bir fırsat (yatırım artışı),
-sosyal bir zorluk (işgücü payı düşüşü),
-dış finansman riskleri (net ihracat negatif ),
-sektörel dengesizlikler (sanayi zayıf–hizmet güçlü)
barındıran karmaşık bir tablo sunuyor.
Bu nedenle bu çeyrek “simgesel” bir dönemeçtir. Eğer yatırım artışı 2026’da da devam ederse, Türkiye kalkınma patikasına yaklaşabilir. Devam etmezse, bu çeyrek sadece bir istatistiksel sıçrama olarak kalır.
Son sözler: “ Toplumun genelinin neler döndüğünden haberi yoktur, hatta haberi olmadığından dahi habersizdir” Noam Chomsky
“İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış yanlış olmaktan çıkmaz” Tolstoy