2025’te Türkiye’de reel sektör alarmı: Artan iflaslar ve zombi şirketler

Türkiye ekonomisi 2025 yı­lına, küresel yavaşlama ve iç talep zayıflığı arasında denge kurmaya çalışan bir yapıyla girdi. Resmî veriler, yılın ilk dokuz ayında GSYH büyümesinin %3,1 civarında olduğunu gösteri­yor.

Bu oran, 2024’teki %4,5’lik büyümenin gerisinde kalıyor. Ancak makro dengelerdeki bu “ılımlı yavaşlama”, mikro ölçekte ciddi bir bozulmayı gizliyor: şir­ket bilançoları daralıyor, kârlılık düşüyor, nakit döngüsü sıkışıyor. Kapanan işlet­me sayısı %19 arttı, tasfiye sürecine giren şir­ket oranı %12’ye yükseldi, reel sektör borç stokunun %41’i kısa vadeli hale geldi.

Ekonomi yönetimi fiyat istik­rarı önceliğini korurken, üretim tarafı finansal istikrarsızlığın yü­künü taşıyor.

Faiz politikası: Enflasyonla mücadele, reel sektörle çatışma

TCMB, 2025 yılı boyunca para­sal sıkılaştırmayı kademeli olarak gevşetme sinyali verse de, Ekim 2025 itibarıyla politika fai­zi %39,5 seviyesinde bulunuyor. Bir yıl önce bu oran %45’ti. Yani 5,5 puanlık indirime rağmen reel faiz hâlâ pozitif: yıllık TÜFE artışı %37,8 civarında.

Kredi kanalları daraldı

-Ticari kredi faiz ortalaması: %49,7

-KOBİ kredilerinde ortalama maliyet: %53,2

-Ortalama vade: 9,4 ay

-Banka kredilerinde teminat oranı: %128

Krediye erişim zorlaştık­ça, şirketler “borcu borç­la çevirme” sarmalına girdi. Finansman yükü, üretim ma­liyetine dönüşmüş durumda. Bu durum, özellikle ithalat gir­disine bağımlı sektörlerde kâr marjlarını neredeyse sıfırladı.

Politika faizi – reel etki

Politika faizinin 40 bandında kalması, TL’nin cazibesini ar­tırsa da kredi maliyet­lerini yüksek tutuyor. TCMB’nin 2025 so­nu için öngördüğü enf­lasyon hedefi %29, 2026 tahmini %19,9. Ancak piyasa katı­lımcılarının beklenti­si çok daha yukarıda: Bloomberg HT anketine gö­re, 2026 ortasında yıllık TÜFE %25–28 aralığında bekleniyor.

Enflasyon hedefi ve reel sektör gerçeği arasında 15 puanlık bir “beklenti makası” oluşmuş du­rumda.

Döviz kuru gerçeği: Sabitlenmiş görünümün ardında baskı

2025 yılı döviz piyasasın­da TL nominal olarak istikrar­lı görünse de, reel efektif de­ğer hâlâ yüksek baskı altında. Yıl ortalamasıyla:

-Dolar/TL 39,10,

-Euro/TL 41,85,

-Sepet kur 40,47 seviyele­rinde.

Yıl içinde görülen en yüksek değer ise USD/TRY 42,33 oldu.

TCMB brüt rezervleri 2025 Ekim itibarıyla 163,8 milyar dolar, net rezervler ise swap ha­riç –7,5 milyar dolar düzeyinde. Yani kurun “durağan” görünümü büyük ölçüde rezerv müdahale­leri sayesinde korunuyor.

Kur cephesi dengede görünse de reel sektör için tablo farklı:

-Dış borç stoku: 487 milyar dolar,

-Reel sektör net döviz açığı: 84,6 milyar dolar,

-Döviz bazlı borçlanmanın kısa vade oranı: %47.

Kurda her 1 TL’lik artış, borç yükünü 84,6 milyar TL artırıyor. Bu nedenle firmalar döviz ka­zanmak yerine döviz pozis­yonunu kapatmaya yöneldi. İhracat gelirlerinin %60’ı yeni­den finansmana aktarılıyor — ya­ni döviz kazancı, üretime değil, borca gidiyor.

Zombi şirketler: Türkiye ekonomisinin görünmeyen katmanı

Kâr etmeyen ama kredi­lerle yaşamını sürdüren şir­ketlerin oranı hızla artıyor. TÜSİAD’ın Eylül 2025 ra­poruna göre, faaliyet kâ­rı borç faizini karşılayama­yan işletmelerin oranı %34,2. Bu oran 2022’de %21,8 idi.

Zombi şirket profili

-Çoğu KOBİ segmentinde,

-Net kâr marjı %1’in altında,

-Faaliyet gelirinin %30–35’i finansman giderlerine gidiyor,

-Üretim sürüyor ama serma­ye eriyor.

Bu tür işletmelerin top­lam istihdamdaki payı %22. Yani her beş çalışandan bi­ri, finansal olarak sürdürüle­mez bir işletmede çalışıyor. Bu, makro büyüme ra­kamlarının altını oyuyor: GSYH büyürken verimlilik düşü­yor.

Bölgesel ve sektörel ayrışma: “Kuzey batı daralıyor, Anadolu tutunuyor”

Tabloda görüldüğü gibi, TÜİK’in 2025 üçüncü çeyrek ve­rileri, Türkiye sanayisinin bölge­sel kırılmasını net biçimde orta­ya koyuyor.

İstanbul, Bursa, Kocae­li ve Sakarya hattında otomo­tiv ve metal işleme sektör­leri üretim düşüşü yaşıyor. İzmir, Denizli ve Manisa’da tekstil ve gıda işleme kapasitesi azalıyor. Buna karşılık Konya, Kayseri ve Gaziantep gibi şehirler, iç paza­ra dayalı üretimde dayanıklılığı­nı koruyor.

İstihdam cephesinde gerçek: Görünmeyen işsizlik yükseliyor

TÜİK’e göre 2025 Eylül iti­barıyla işsizlik oranı %8,8. Ancak geniş tanımlı işsiz­lik (umutsuzlar ve eksik is­tihdam dâhil) %22,1. Sanayi istihdamı son al­tı ayda 63.000 kişi azaldı. En çok daralan sektörler:

-Tekstil: –18.000

-Metal işleme: –15.000

-İnşaat: –12.000

-Perakende: –8.000

Kısa çalışma ödeneği ben­zeri bir destek mekanizma­sı olmaması, bu düşüşü doğru­dan gelir kaybına dönüştürdü. Sosyal güvenlik sistemine kayıtlı çalışan sayısı da ilk kez üç çeyrek üst üste geriledi.

Kredi riski ve bankacılık sektörü: Kırılgan ama kontrollü

BDDK verilerine göre top­lam kredi hacmi 11,2 trilyon TL, bunun 6,9 trilyonu ti­cari kredilerden oluşuyor. Takipteki kredi oranı %3,8, ancak yeniden yapılandırılmış borçlar dâhil edildiğinde riskli portföy %11,5’e çıkıyor.

KOBİ kredilerinde tah­silat gecikmesi oranı %7,2; büyük ölçek­li sanayi firmalarında %4,1. Bankalar artık “faiz oranını değil, müşterinin bilanço kalitesini” temel kriter olarak kullanıyor.

Bu nedenle krediye eri­şim, sadece maliyetli değil, ay­nı zamanda seçici hâle geldi. Finansmana ulaşama­yan firmalar tedarik zin­cirinde aksama yaratıyor; geciken ödemeler do­mino etkisi yaratıyor. 2025 sonu itibarıyla ticari ala­cak devir süresi ortalama 103 güne çıktı (2022’de 78 gündü).

İhracat ve döviz gelirleri: Hedefin altında bir performans

Türkiye’nin 2025 yılı ihraca­tı 246,7 milyar dolar, ithalatı 290,4 milyar dolar seviyesinde. Dış ticaret açığı 43,7 milyar dolar. Bu farkın önemli kısmı enerji ve ara malı ithalatından kaynakla­nıyor.

Ana pazarlar olan Alman­ya, İtalya ve Fransa’da büyü­me yavaşladı; AB bölgesinde or­talama büyüme 2025’te %0,6. Dolayısıyla Türk ihracatçısı si­pariş daralmasıyla karşı karşıya. Buna karşılık Körfez, Afrika ve Türk Cumhuriyetleri pazarla­rında artış olsa da toplam ihra­catın yalnızca %16’sını oluştu­ruyor.

Kur sabit, maliyet artı­yor; bu durumda ihraca­tın rekabet gücü zayıflıyor. Reel efektif döviz kuru (REK) endeksi 2025 Ekim’de 58,3 — bu, TL’nin hâlâ aşı­rı değerli olduğunu gösteriyor. Yani ihracatçının maliyetleri TL bazında yükselirken, döviz geliri reel olarak geriliyor.

2026’ya doğru: Risk haritası ve fırsat alanları

Uzmanlar 2026’yı “yapısal geçiş yılı” olarak tanımlıyor. TCMB’nin faiz indirimlerine devam etmesi ve bütçe disipli­ninin korunması varsayımıyla, büyüme %3,8, TÜFE %25, USD/ TRY 51 seviyelerinde öngörülü­yor.

Ancak bu tablo, üç kritik riskin gerçekleşmemesi şartına bağlı:

-Kredi daralmasının de­rinleşmemesi

-İç talep çöküşünün sür­memesi 

Kur istikrarının korun­ması

Buna karşın fırsatlar da var:

-Yeşil dönüşüm yatırımları

-Yenilenebilir enerji ve ener­ji verimliliği projeleri

-Orta Doğu–Afrika pazarla­rına yönelim

-Dijital tedarik zinciri ve e-ihracat artışı

Büyüme var, ama gerçek canlılık yok

2025 Türkiye ekonomi­si, büyüme ile daralma arasın­daki en ince çizgide ilerliyor. Rakamlar yüzeyde istik­rar gösterse de, reel sektö­rün kalbinde bir kanama var. Kârlılık eriyor, borç yükü ağırla­şıyor, krediye erişim daralıyor. Bu tablo sürdürülebilir değil.

Ekonomideki bu “sessiz çöküş”, 2026’da yapısal reformlar devre­ye girmezse görünür bir krize dö­nüşebilir. Reel sektör, artık sade­ce ekonomik değil, toplumsal bir denge unsuru hâline geldi.

Son sözler: ”Kaliteli insan, ona gösterilen güler yüz ve samimi­yetten cesaret bulup, haddini aş­mayandır” Konfüçyüs

“Ormanlar yok oluyordu; ama ağaçlar baltaya oy vermeye de­vam ettiler, Çünkü sapı tahta­dandı ve kendilerinden sandılar” Charles Bukowski

2025’te Türkiye’de reel sektör alarmı: Artan iflaslar ve zombi şirketler - Resim : 1

Yazara Ait Diğer Yazılar