Türkiye’de enflasyonun mevcut durumu ve gelecek projeksiyonları
Türkiye ekonomisi, 2021 sonlarından itibaren hızla yükselen enflasyon sorunuyla mücadele etmeye devam ediyor. Yarın açıklanacak TCMB Enflasyon Raporu ve son piyasa katılımcıları anketi, bu mücadeledeki en önemli makroekonomik verilerden biri olacak.
Temmuz 2025 itibarıyla yıllık Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) %33,52, Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) ise %24,19 seviyesinde gerçekleşti. Bu oranlar, ülkenin geçmişteki yüksek enflasyon deneyimlerini çağrıştırsa da mevcut dinamikler daha karmaşık özellikler taşıyor.
2023 ortalarından itibaren uygulamaya konulan “rasyonalizasyon” politikaları, özellikle sıkı para politikasına dayanıyor. Ancak birçok eleştirmen, bu programın maliye politikası ve yapısal reformlarla desteklenmediği için «tek ayaklı» olduğunu belirtiyor. Bu durum, programın etkinliğini ve kalıcılığını sorgulatıyor. Enflasyonla mücadelede güvenin yeniden tesisi, en büyük zorluklardan biri. Resmi istatistikler (TÜİK) ile alternatif hesaplamalar (ENAG) arasındaki belirgin fark ve piyasa beklentileriyle hükümet hedefleri arasındaki uçurum, bu güven sorununu açıkça ortaya koyuyor. Piyasaların yüksek enflasyon beklentileri, fiyatlama davranışlarını etkileyerek dezenflasyon sürecini daha da zorlaştırıyor.
-Mevcut istikrar programı: Güçlü yönleri ve eksiklikleri
2023 genel seçimleri sonrasında, ortodoks politikalara dönüş yönünde bir istikrar programı uygulanmaya başlandı. Bu programın ana hedefi, makroekonomik ve finansal istikrarı güçlendirmek.
-1. “Tek ayaklı” bir dezenflasyon stratejisi
Mevcut program, Merkez Bankası’nın politika faizini önemli oranlarda artırarak sıkı para politikasına dayanıyor. Ancak, bu programın genişlemeci maliye politikası ve yapısal reformların eksikliği nedeniyle yeterince desteklenmediği eleştirisi yaygın.
Maliye politikası: Asgari ücret ve kamu çalışanlarının maaşlarındaki artışlar, hem talep hem de maliyet kanalıyla enflasyonu tetikleyerek para politikasının etkisini zayıflatıyor.
Yapısal sorunlar: Gıda, tarım ve hukuk gibi kronik sorunlu alanlarda yapısal reformların eksikliği, enflasyonun kök nedenlerini ortadan kaldırmakta yetersiz kalıyor. Bu durum, enflasyonla mücadeleyi daha uzun ve maliyetli bir süreç haline getiriyor.
-2. Resmi hedefler ve piyasa beklentileri arasındaki uçurum
Hükümetin Orta Vadeli Programı (OVP), enflasyonu 2025’te %20’nin altına, 2026 sonunda ise tek haneli seviyelere düşürmeyi hedefliyor. Ancak, bu hedefler piyasa ve analist beklentileriyle ciddi şekilde çelişiyor. TCMB’nin kendi anketlerinde bile 12 ay sonrası için TÜFE beklentisi %23,39, 24 ay sonrası için ise %17,08 olarak gerçekleşti. Bu durum, finansal sektörün bile kısa ve orta vadede resmi hedeflere ulaşılacağına inanmadığını gösteriyor. Eğer piyasa aktörleri, resmi hedeflerin gerçekçi olmadığına inanıyorsa, kendi fiyatlama ve yatırım kararlarını bu yüksek beklentilere göre şekillendirecek ve dezenflasyon süreci yavaşlayacaktır. Bu, ekonomi yönetiminin kredibilitesinin ne kadar zorlu bir sınamadan geçtiğinin bir göstergesi.
2 Sonuç ve stratejik öneriler
Türkiye’deki mevcut enflasyon, döviz kuru, politika mirası ve beklentiler olmak üzere çok katmanlı bir yapının sonucu. Dezenflasyon süreci, sadece para politikası sıkılaştırmasıyla değil, bu faktörlerin bütünleşik bir şekilde ele alınmasıyla başarılı olabilir.
Bu bulgular ışığında, enflasyonla mücadelede başarılı olmak için atılması gereken stratejik adımlar şunlardır:
Bütünleşik bir stabilizasyon programı: Para politikasına ek olarak, kamu harcamalarının kısıtlanması ve mali disiplinin kararlılıkla sürdürülmesi esastır. Enflasyonla mücadeleyi zora sokacak genişlemeci maliye politikalarından kaçınılmalıdır.
Yapısal reformların hızlandırılması: Gıda, tarım ve hukuk gibi kronik enflasyonist baskıların kaynağı olan sektörlerde köklü reformlar yapılmalı.
Kurumsal bağımsızlık ve iletişim: Merkez Bankası ve TÜİK’in kurumsal bağımsızlığı güvence altına alınmalı ve bu kurumların şeffaf, öngörülebilir ve tutarlı bir iletişim stratejisi izlemesi sağlanmalı.
Döviz kuru yönetimi: Döviz kuru oynaklığının enflasyon üzerindeki etkileri göz önüne alınarak, özellikle euroya karşı korunma mekanizmalarının ve politikalarının geliştirilmesi stratejik bir önem taşımaktadır.