Yaşlanan nüfus alarm veriyor

Dünya yaşlanıyor. İnsanlar daha az üre­me eğilimindeyken özellikle sağlık alanındaki gelişmelerle birlikte ortalama yaşam süresi de uzuyor. Bu da yaşlanan nü­fus sorununun dünyanın birinci sırasına doğru yükselmesine sebep oluyor. Avrupa ve Japonya gibi gelişmiş bölgelerde bu so­run kronik hale gelmeye başlarken bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin de aynı ka­deri yaşaması sadece bir zaman meselesi.

Nüfusun yaşlanması doğal olarak işgücü­nün de yaşlanması anlamına geliyor, ça­lışabilir nüfusun toplam nüfusa oranının düşmesi anlamına geliyor. Böyle olunca da hem üretim kapasitesi düşüyor hem de ül­kelerin sosyal güvenlik sistemleri alarm veriyor. Bazı ülkeler için işgücünün yaş­lanması karşısında göç kaçınılmaz bir çö­züm olarak karşımıza çıkıyor. Bu da bera­berinde çözülmesi gereken başka sosyo­lojik problemleri getiriyor. Diğer taraftan 65 yaş üstü nüfusun işgücüne katılması da kaçınılmazmış gibi gözüküyor.

İnsanların daha sağlıklı yaşlanması ve yaşam süreleri­nin uzaması da bunu mümkün hale getiri­yor. Sağlıklı yaşlanma konusu bahsettiğim sebeplerden dolayı son dönemin de gözde konularından biri. Geçen hafta bu köşede bahsettiğim IMF Nisan raporunun ikinci bölümü bu konuya ayrılmış. “Gümüş Eko­nomisinin Yükselişi” (The rise of the silver economy). İlginç veriler var. Durum biraz da korkutucu.

Veriler bu alandaki değişimin çok hız­lı olduğunu gösteriyor. Aslına bakarsanız dünyanın nüfus değişimlerinin en sert şe­kilde görüldüğü dönem sanayi devriminin başlangıcı. Dünya nüfusu sabit bir düzey­de giderken sanayi devrimiyle birlikte pa­rabolik olarak artmaya başladı. Şimdi o ar­tışın sonuna doğru geliyoruz. Şöyle ki; co­vid öncesi yıllık nüfus büyümesi %1.1’ken 2080-2100 arasında bu oran %0’a düşecek. Ortalama yaşam sürelerindeki artış da çar­pıcı. 2020’deki ortalama yaşam uzunlu­ğuyla 2100’deki ortalama yaşam süresi ara­sındaki fark 11 olacak.

Demografik dönüm noktası

Raporda “Demografik dönüm noktası” diye bir kavramdan bahsediliyor. (demog­raphic turning point) Toplam nüfus için­deki çalışabilir nüfus oranının düşmeye başladığı nokta demek. Halihazırda birçok gelişmiş ülke bu eşikten geçmişken 2035 itibariyle hepsinin geçtiğini göreceğiz. Ko­nu sadece gelişmiş ülkelerle sınırlı değil. 2070 itibariyle az gelişmiş ülkeler de bu du­ruma gelecekler. Demografik fırsat pence­resi denen şey sonsuza kadar bizimle değil, her ülkenin günün sonunda karşılaşacağı akıbet benzer.

Dünyanın yaşlandığına ilişkin birkaç ve­ri daha. Örneğin, Japonya’da 2025’te 65 yaş ve üzeri nüfus oranı yüzde 30’a ulaşacak ve toplam nüfusun üçte biri yaşlı bireylerden oluşacak. Almanya gibi Avrupa ülkelerin­de de yaşlı nüfus oranı 2050’de yüzde 30’un üzerine çıkacak. Türkiye de benzer bir nok­taya doğru ilerliyor; 2023’te 65 yaş ve üzeri nüfusun oranı yüzde 9.5 iken, 2050’de bu oran yüzde 17’ye çıkacak.

Ödevler

Her ne kadar zaman daralıyor olsa da ül­kemiz için hala bu alanda fırsatlar mevcut. Bu avantajımızı sürdürebilmemiz için iş gücüne katılımı artırıcı politikalar ve diji­talleşme süreçlerine yatırım yapılması bü­yük önem taşıyor. Ayrıca yaşlanma proble­minin işgücü açısından bir diğer panzehri de kadınların istihdam oranlarının artırıl­ması olabilir. Bunlara low hanging fruits deniyor. Dalların altlarındaki kolay topla­nacak meyveler. Bunları toplayarak başla­sak en azından belki yolda daha sofistike çözümleri de bulabiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar