Yoksa işler yoluna giriyor mu?
Artık ne dersek diyelim önce küresel sonra yerel olarak detaylandırmalıyız. Dolayısıyla dışarıdan başlayacak olursak, ABD Başkan’ı Trump’ın gümrük tarifeleri konusunda aldığı mesafe önemli, ancak henüz kendisiyle aynı görüşlere sahip olmayan bir ülkeyle tabiri caizse “kallavi” bir anlaşma yapamadı.
Askeri gücü olmayan ve ikinci dünya savaşının sonundan bu yana ABD dümen suyunda giden ülkeler için başka bir seçenek zaten yoktu. Dolayısıyla Çin ve hatta Hindistan kolay lokma değil. Yanlarına Brezilya’yı almaları da safların sıklaşması anlamına geliyor.
İsrail ve Rusya eylemlerini sürdürüyor
Jeopolitik tarafta belki finansal piyasaları daha az meşgul etse de, İsrail ve Rusya eylemlerini sürdürüyor. Bu durum da Trump’ın seçim öncesi dile getirdiği bir telefonla sorunu çözerim, ya da barışı ben getiririm söylemiyle bağdaşmıyor. Yüksek teknoloji üreten şirketlerin yarattığı ivme endeksleri yukarıda tutarken, resesyonun kapıda olduğuna dair görüşler giderek daha kısık sesle söyleniyor. Fed Başkanı Powell şimdilik görevde ama mayıs ayı sonrası dünyaya Trump’ın benzeri gözlerle bakan birinin geleceği de oldukça net.
İthalat da sessiz rekor mu kırıyor?
Gelelim içerideki konulara, siyasi alanda yaşananları anlamak da özetlemek de zor. Sadece piyasa dinamiğini etkileyen bir girdi olarak düşünecek olursak, yaz rehaveti ile haber gelmiyorsa sorun yoktur mantığı var. Ancak eylül ayı ile yine devam eden davalar üzerinden buradaki sessizliğin kesintisiz sürmesi zor.
Enflasyonun önceki yıllara göre yavaşlaması üzerinden bir başarı hikayesi devşirmek, asgari ücretli bir çalışanın daha yılın ikinci ayında açlık sınırının altında kaldığı bir yerde ne kadar doğru bilemiyorum. Diğer yandan sürekli artan ve rekorlar kıran ihracata atıfta bulunurken, dış ticaret açığı pek değişmiyorsa demek ki ithalatın da sessizce yeni rekorlar kırdığı gerçeği üzerinde pek durulmuyor.
EUR/USD ve petrol fiyatı gibi gidişatı elimizde olmayan ancak ilki ihracatımızı ikincisi de ithalatımızı direk etkileyen iki faktörün tam arzu ettiğimiz gibi seyrettiğini ve bunun her zaman böyle olmayabileceğini unutuyoruz gibi geliyor. Sözün özü, teşhis olmadan tedavi olmaz, ya da iyiyim diye birini iyileştiremezsin.