ABD-İran sorular ve cevaplar

Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’ı bombalamasından iki gün öncesine gi­delim. Beyaz Saray sözcüsü Karoline Clarie Leavitt açıklamasında; Başkan Trump’ın, Amerika’nın İran’a iki hafta içerisinde sal­dırıp saldırmayacağının kararını vereceğini söylemişti. Tam o esnada perşembe akşamı canlı yayında bir programa başladık.

Progra­mın değerli sunucusu bu açıklama üzerine bana ne olacağını sorduğunda kendisine şu ana kadar ki başkanlardan herhangi biri ol­sa, iki hafta garanti bu söz üzerine bekler an­cak mevzubahis Trump olunca bu sabah sal­dırsa şaşırmam demiştim. Nitekim iki hafta diyen Trump iki gün beklemeden İran’a sal­dırdı. Artık Trump’ı analiz edebilmeyi öğre­nen uluslararası ilişkiler camiası için bu bir sürpriz mi? Hayır değil. Şimdi kısa kısa her­kesin aklındaki bazı soruları cevaplayayım.

İran için topa girmezler

Soru bir; bu bizi Üçüncü Dünya Savaşına götürür mü? Her zaman dediğim gibi Dün­ya Savaşları 30 yıl öncesinden çıkmaya baş­lar. Dünyanın birçok yerinde kamplar belirir, farklı sebeplerden aynı kimselere düşman olan bu kamplar, menfaatleri doğrultusunda hizipleşir ve dünyada saflar belirlenir. Bura­da böyle bir durum yok. Bırakın Dünya Sa­vaşı’nı ne Rusya ne Çin ne de başka bir ülke Amerika’yı eleştirme ve kınama dışında İran için böyle bir topa girmez.

Soru iki; Trump neden saldırdı? Öncelik­le bir algıyı düzeltelim. Cumhuriyetçilere Şahin, Demokratlara Güvercin tabiri Soğuk Savaşın sadece belli bir dönemine ait bir sü­reç. Bu dönemde yakıştırılmış olan tabirler­den ibaret. Ne Carter Demokratlığı kaldı ne Nixon Cumhuriyetçiliği. Cumhuriyetçilerin en sağ kanadındaki bazı fikirler, Demokrat­ların en sol kanadındaki bazı fikirlerle bi­re bir aynı.

Trump’a oy veren kesim “Önce Amerika” sloganıyla Amerika’nın herhangi bir savaşa dahil olmasını istemeyen bir kit­leden oluşuyor. Dolayısıyla Trump’ın her­hangi bir şekilde bir ülkeye müdahalesini tasvip etmeyen bir kitle mevcut. Ancak Do­nald Trump’ın hem ülke içinde hem de İsra­il gibi kendisinin arkasında duran ülkeler­den gelen ciddi baskıya karşı duramadı ve en azından kendince bu aksiyonu almış oldu. Daha ileri gider mi? Bombalama yine olabi­lir ama kara operasyonu asla.

Soru üç; en çok korkulan senaryo ne? İran’ın mevcut askeri gücüyle Amerika’ya zarar vermesi çok zor. Ancak Amerika’nın esas tereddüt ettiği ve korktuğu, Amerika’daki İranlıların ya da Amerika’ya sızma ihtimali olan bazı kimse­lerin İran namına ana karada bazı terör olay­larına sebebiyet vermesi. En korkulan ve bu aralar önlem alınan mesele bu.

Soru dört; bu iş Türkiye’ye sıçrar mı? Ha­yır sıçramaz. Ancak komşu ülkenizde yaşa­nan bu kriz hem ekonomik hem de potansiyel büyük çaplı olmasa da bir göç hareketini te­tikleyebilir. Amerika’nın vatandaşlarına Tür­kiye’ye seyahat etmeyin uyarısı gibi uyarılar, tam yaz döneminin ortasında turizmi de bal­talayabilir.

Batının desteği için İsrail'in İran’a ihtiyacı var

Soru beş; barış sağlanır mı? Gerçek bir ba­rış şu şartlarda asla sağlanamaz. Ne İran nük­leer programından asla vazgeçer, ne de İsra­il İran’ın nükleer programından vazgeçse bi­le geçtiğini kabullenir. Taraflar için süreçten şerefli bir çıkış aranır, bulunduğu an ateşkes yapılır. Ancak en geç iki sene içerisinde İsra­il’den İran’a dair nükleer tesisler konusu ye­niden gündeme getirilir.

Çünkü unutmamak gerek ki düşmanı­nı kendin yaratabildiğin ve sınırlarını ken­din çizebildiğin müddetçe güçlüsün. İsrail’in başta Amerika olmak üzere batı dünyasından aldığı desteği devam ettirebilmesi için İran’a ihtiyacı var. Gücü limitlenmiş, tehdit olgusu azalmış ama her zaman bir tehdit olarak ad­landırılabilecek bir İran, İsrail’in varlığı açı­sından zaruridir.

Soru altı; rejim değişir mi, Pehleviler geri gelir mi? Asıl soru rejimin değişip değişme­mesi değil, İran halkının rejim değişse bile nükleer silah arzusundan ve kendi ülkesini bombalayan Amerika ve İsrail’den asla me­det ummayacak olmasıdır. Unutulmamalıdır ki İran; Irak ya da Suriye değil. Milli bilinci olan, çok büyük bir millet. Rejim değişse bi­le istikamette bir değişiklik olacağını düşün­müyorum.

Pehlevi’lere gelince 1950’deki Musaddık’ın devrilme olayından sonra, 1979’a kadar Ak Devrim sürecinde devrimin alt yapısı Pehle­vi karşıtı gruplar tarafından yapıldı. Kimse Pehlevilerin geri dönüşünü güle oynaya kar­şılamaz.

Yazara Ait Diğer Yazılar