Ahlak ve ekonomik gelişme ilişkisi: Türkiye üzerinden sosyo-ekonomik bir analiz

Ahlak, ekonomik gelişmeyi doğrudan ve dolaylı biçimde etkileyen bir faktördür. Modern iktisat teorisi çoğunlukla bireyleri rasyonel çıkar maksimizasyonu yapan aktörler olarak tanımlar. Ancak gerçek hayatta bireylerin kararları yalnızca matematiksel fayda–maliyet hesaplarıyla şekillenmez; toplumsal normlar, dini inançlar, gelenekler ve etik değerler ekonomik davranışlarda belirleyici olur. Bu noktada ahlak, ekonomik gelişmenin hem görünmez altyapısı hem de uzun vadeli sürdürülebilirliğinin garantisidir.

Güven ve sosyal sermaye

Türkiye’de yapılan araştırmalar, toplumsal güven düzeyinin OECD ortalamasının altında olduğunu göstermektedir. TÜİK’in yaşam memnuniyeti araştırmalarında, “İnsanlara güvenilebilir mi?” sorusuna olumlu yanıt verenlerin oranı yüzde 15–20 arasında değişmektedir. Bu oran, Kuzey Avrupa ülkelerinde yüzde 60–70 düzeyindedir. Bu fark, ekonomik gelişmenin önünde görünmez bir engel yaratır.

İş ahlakı ve çalışma disiplini

Bir ülkenin üretim kapasitesi, yalnızca teknolojiye veya sermaye birikimine değil, aynı zamanda çalışma disiplinine bağlıdır. İş ahlakı güçlü toplumlarda verimlilik artar, iş gücü piyasasında istikrar sağlanır. Türkiye’de iş ahlakı konusunda iki farklı tablo dikkat çeker: Bir yanda Anadolu’da küçük ve orta ölçekli işletmelerin gösterdiği yüksek özveri ve çalışma disiplini; diğer yanda kayıt dışı istihdamın yaygınlığı, iş güvencesizliği ve düşük verimlilik.

Çalışma saatlerinin uzunluğu, iş güvenliği ihlalleri ve iş kazalarının fazlalığı, Türkiye’de iş ahlakının kurumsal düzeyde sorunlu olduğunu göstermektedir. Örneğin OECD verilerine göre Türkiye, yıllık ortalama çalışma saatinde bin 900 saatin üzerinde rakamlarla dünyada en uzun çalışan ülkelerden biridir. Ancak aynı zamanda verimlilik göstergeleri düşük seyretmektedir. Bu durum, iş ahlakının niceliksel değil niteliksel boyutunun geliştirilmesi gerektiğini ortaya koyar.

Vergi ahlakı

Vergi, devlet ile vatandaş arasındaki en temel bağlardan biridir. Vergi ahlakı, bireylerin gönüllü olarak vergi ödeme eğilimini ifade eder. Bu eğilim, adalet algısı, devlet hizmetlerine duyulan güven ve toplumsal dayanışma kültürüyle yakından ilişkilidir. Türkiye’de vergi yükünün yaklaşık yüzde 70’i dolaylı vergilerden (KDV, ÖTV vb.) oluşmaktadır.

Bu durum, gelir düzeyi düşük kesimleri daha fazla zorladığı için vergi adaletine dair olumsuz algılar doğurur. Ayrıca kayıt dışı ekonominin milli gelire oranının yüzde 30’un üzerinde olması, vergi ahlakının zayıflığını gösterir. Vergi ödemeyenler, vergi ödeyenlerin yükünü artırırken, devlet hizmetlerine olan güveni de aşındırmaktadır. Bu kısır döngü, ekonomik gelişmenin finansal altyapısını zayıflatır.

Yolsuzluk ve kurumsal ahlak

 Yolsuzluk, ekonomik gelişmenin en büyük düşmanlarından biridir. Rüşvet, kayırmacılık, çıkar çatışması gibi etik dışı uygulamalar hem yatırımları caydırır hem de kamu kaynaklarının etkin kullanımını engeller. Transparency International’ın 2024 raporuna göre Türkiye, Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde 180 ülke arasında 115. sırada yer almıştır. Bu sonuç, Türkiye’nin 2010’larda 60’lı sıralardan hızlı bir düşüş yaşadığını göstermektedir. Yolsuzluğun artması, hem yerli hem yabancı yatırımcıların uzun vadeli planlarını olumsuz etkiler.

Tüketim kültürü ve ahlak

Ekonomik gelişmenin sağlıklı olup olmadığını anlamanın yollarından biri de tüketim kültürüne bakmaktır. Gösterişçi tüketim, statü yarışması ve aşırı borçlanma, ahlaki zemin zayıf olduğunda yaygınlaşır. Türkiye’de hanehalkı borçluluğu son yıllarda artış göstermiştir. BDDK verilerine göre tüketici kredileri ve kredi kartı borçları 2025 itibarıyla 2,4 trilyon TL’ye yaklaşmıştır. Bu tablo, gelir düzeyine uygun olmayan tüketim eğilimlerinin güçlendiğini göstermektedir. Ahlaki açıdan bakıldığında, tasarruf ve yatırım kültürünün zayıflaması, uzun vadeli kalkınmayı olumsuz etkilemektedir.

Türkiye’de güncel durum

Türkiye’de ahlak ve ekonomik gelişme ilişkisi, son yıllarda özellikle üç temel alanda yoğun biçimde tartışılmaktadır: iş hayatı ve çalışma disiplini, vergi ahlakı ve gelir dağılımı, yolsuzluk ve güven sorunu. Bunlara ek olarak tüketim kültürünün dönüşümü ve borçluluk eğilimleri de güncel ekonomik ahlak tartışmalarını şekillendirmektedir.

Çalışma hayatı ve iş ahlakı

Türkiye’de iş ahlakı konusu, hem çalışma disiplininin niteliği hem de işgücü piyasasının yapısı açısından sorunlu bir alan olarak karşımıza çıkar.

-Uzun çalışma saatleri, düşük verimlilik: OECD verilerine göre Türkiye’de yıllık ortalama çalışma saati bin 900’ün üzerindedir. Bu rakam Almanya’da 1.350 saat civarındadır. Buna karşın Türkiye’nin işgücü verimliliği, OECD ortalamasının yüzde 60’ı düzeyindedir. Yani çok çalışılmakta, ancak katma değer düşük kalmaktadır. Bu durum, iş ahlakının niteliksel boyutundaki sorunları işaret eder.

-Genç işsizlik ve NEET: TÜİK 2025 verilerine göre Türkiye’de genç işsizlik oranı yüzde 17 düzeyindedir. Ancak daha önemlisi, ne eğitimde ne istihdamda bulunan gençlerin (NEET) oranı %25’in üzerindedir. Bu tablo, gençlerin çalışma hayatına katılımında motivasyon ve ahlaki değerlerde ciddi kırılmalar olduğunu gösterir.

-Kayıt dışı istihdam: Türkiye’de kayıt dışı istihdam oranı yüzde 27–30 seviyesindedir. Bu durum, hem verimliliği hem de iş güvencesini olumsuz etkiler. Kayıt dışı çalıştırılan işçiler, iş güvenliği, sosyal haklar ve emeklilik gibi alanlarda mağduriyet yaşarken, aynı zamanda iş ahlakı da zedelenmektedir.

-Dolaylı vergi yükü: Türkiye’de vergi gelirlerinin yaklaşık yüzde 70’i dolaylı vergilerden (KDV, ÖTV vb.) oluşmaktadır. Bu yapı, düşük gelirli kesimlerin gelirlerinin daha büyük bölümünü vergiye ayırmasına yol açar. Dolayısıyla vergi adaletine olan güven sarsılır.

-Gelir Dağılımı Sorunları: TÜİK’in 2024 Gelir Dağılımı İstatistikleri’ne göre en zengin yüzde 20’lik kesim toplam gelirden yüzde 47 pay alırken, en yoksul yüzde 20’lik kesimin payı yalnızca yüzde 6’dır. Gini katsayısı 0,43’tür. Bu tablo, vergi ahlakını olumsuz etkileyen en önemli faktörlerden biridir. İnsanlar, adaletin sağlanmadığını düşündüklerinde vergi ödevinden kaçınma eğilimi gösterirler.

Yolsuzluk ve güven sorunu

Türkiye’de yolsuzluk algısı son yıllarda ciddi biçimde bozulmuştur.

-Uluslararası endeksler: Transparency International’ın 2024 Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde Türkiye 180 ülke içinde 115. sıradadır. 2013 yılında 53. sırada olan Türkiye’nin on yıl içinde yaklaşık 60 sıra gerilemesi, güven krizinin derinliğini gösterir.

-Kurumsal güven erozyonu: Yolsuzluk algısının yüksek olduğu toplumlarda insanlar kurumlara güvenmez, kurallara uymaz, bireysel çıkarı ön plana alır. Bu durum, hem kamu yönetiminde hem de özel sektörde etik zafiyetlere yol açar.

-Gösterişçi tüketim: Özellikle orta sınıf arasında sosyal statü göstergesi olarak tüketim malları (lüks otomobil, marka giyim, konut vb.) önem kazanmıştır. Bu durum, ahlaki olarak “tasarruf ” ve “üretim” değerlerinin geri plana itilmesine neden olmuştur.

Uluslararası karşılaştırmalar

Ahlak–ekonomi ilişkisinin yalnızca Türkiye özelinde değil, dünya ölçeğinde nasıl tezahür ettiğini anlamak için farklı ülke ve bölge örneklerini karşılaştırmak faydalıdır. Bu karşılaştırmalar, ekonomik gelişmenin ahlaki normlarla ne ölçüde bağlantılı olduğunu ortaya koyar.

-Kuzey Avrupa: Güven ve refah modeli Kuzey Avrupa ülkeleri (İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya) dünyanın en yüksek refah düzeyine sahip bölgelerinden biridir. Bu ülkelerde:

-Toplumsal güven: İnsanların birbirine güven oranı yüzde 60–70 düzeyindedir.

-Vergi Ahlakı: Vergi yükü oldukça yüksektir (%40–45 GSYH’ye oranla), ancak gönüllü uyum da güçlüdür. Çünkü vatandaşlar vergi karşılığında kaliteli eğitim, sağlık ve sosyal hizmet almaktadır.

-Kurumsal şeffaflık: Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde ilk 10 sırada yer alırlar.

-Çalışma disiplini: İş–yaşam dengesi korunurken verimlilik yüksektir. Bu örnekler, ahlaki altyapının güçlü olduğu toplumlarda ekonomik gelişmenin sürdürülebilir olduğunu göstermektedir.

Politika önerileri

Türkiye’de ahlak–ekonomi ilişkisinin güçlendirilmesi için yalnızca ekonomik büyüme politikaları değil, aynı zamanda ahlaki altyapıyı kuvvetlendirecek sosyal ve kurumsal düzenlemeler de gereklidir. Bu öneriler, kısa vadeli pragmatik çözümler yerine uzun vadeli kurumsallaşmayı hedeflemelidir.

-Eğitim Sisteminde Ahlak ve Değerlerin yeniden oluşturulması

-Vergi Adaletinin Sağlanması

-Yolsuzlukla Mücadele ve Kurumsal Şeffaflık

-İş Dünyasında Etik Kodların Güçlendirilmesi

-Toplumsal Güvenin ve Hukukun Üstünlüğünün Yeniden İnşası

-Dijitalleşme ve Yeni Ahlaki Standartlar Türkiye’nin günümüzde yaşadığı sorunlar –yüksek enflasyon, gelir adaletsizliği, yolsuzluk algısındaki bozulma, vergi adaleti eksikliği, tüketim kültüründeki yozlaşma– aslında ekonomik olduğu kadar ahlaki sorunlardır. Sürdürülebilir kalkınma için yalnızca sermaye birikimi, yatırım veya teknoloji değil; güven, şeffaflık, adalet ve dürüstlük gibi ahlaki değerlerin de güçlendirilmesi gereklidir. Son sözler: “Toplumsal 3 tehlike; Akıllık insanların duygusuz oluşu, Duygulu insanların etkisiz oluşu, Etkili insanların akılsız oluşu” Konfüçyüs “Cehalet, ayrıcalıklı sınıfın ustaca kullandığı bir silahtır” Karl Marx

Yazara Ait Diğer Yazılar